Kürdistan ve Türkiye'de Şiddetlenen Savaş

Önderler barıştan bahsedince
Çalışanlar bilir ki
Savaş geliyor.
Önderler savaşa lanet okuduklarında
Seferberlik emri yazılmış, gönderiliyor.

Tepedekiler diyor ki:
Barış ve Savaş
Farklı özden yapılmadır.
Fakat onların barış ve savaşı
Rüzgâr ve fırtınadan farksızdır.

Savaş yetişir onların barışlarından
Oğul nasıl çıkarsa anasının karnından
Anasının dehşet çehresini taşıyan.

Onların savaşı
Öldürür
Barışlarının sağ bıraktıklarını.

Bertold Brecht, Svendborg Şiirleri

Geçtiğimiz günlerde, son aylarda devam eden Türk-Kürt savaşının şiddetinin iyice arttığına tanık olduk. Bir yandan emperyalist TC'nin KCK operasyonu kapsamında sayısı sadece geçtiğimiz aylar içerisinde 3,500 kişiyi bulmuş tutuklamaları ve baskı politikaları, hem Irak Kürdistanı'nda, hem de Türkiye Kürdistanı'nda yağmaya devam eden bombalar, gerillalara saldırılar ve sınıra asker sevkiyatları... Öteki yandan Kürdistan'da PKK'nin asker ve polisi hedef alan ama sivillerin de ölmesine neden olan eylemleri, Elazığ ve Diyarbakır'da öğretmen kaçırılması, çatışmalarda öğretmenlerin canlı kalkan olarak kullanıldığı iddiaları ve TAK'ın Ankara'da patlattlığı bomba... Savaş, belki bir süredir kamuoyunun ağzına dolanan ve kimi kesimlerin de ağzının suyunu akıtan "90'lara dönüş" noktasında değil fakat gelişmeler bize savaşın en fazla kızıştığı o günlerden kareler hatırlatıyor.

Savaş, hem Türk hem de Kürt burjuvazisinin eseridir. Onların çakışan çıkarları yüzünden yapılmaktadır. Türk tarafının da Kürt tarafının da siyasi ve askeri uzuvları, bu tarafların burjuvazilerinin çıkarları temelinde hareket etmektedir. Bahsi geçen siyasi uzuvlar, yalnızca yaptıklarına devam edebilmek için buna mecbur değildirler, ayrıca bu uzuvları yönetenler, konumları ve ellerinde bulunan güçler nedeniyle, kendi taraflarının burjuvazilerinin organik parçalarıdır. Dolayısıyla bombaların yağdırılması veya patlatılması emrini, askerlerin ve gerillaların ölmeye veya birbirlerine öldürmeye gitmeleri emrini, işçi sınıfından insanların tutuklanmaları veya kaçırılmaları emrini veren bu sınıftır. Fakat ölenler, her zaman olduğu gibi bu sınıfa mensup değillerdir. Ölenler işçiler ve her zaman olduğu gibi, ister gerilla ister asker olsunlar, gencecik işçi çocuklarıdır.

Kürt işçi sınıfı da, Türk işçi sınıfı da, hakim sınıfların kendilerine dayattığı bu savaşın bedelini çok ağır ödediler. Savaşla geçen onlarca yıl, on binlerce işçinin ve işçi evladının canlarına ve kanlarına maloldu. Çünkü emri veren sınıf hep burjuvaziydi; canını veren sınıf ise hep proletaryaydı. Ve burjuvazi, çatışmaların düşük yoğunlukta seyrettiği birkaç senenin ardından yavaş yavaş nasıl emirler vermeye, nasıl katliamlar yapmaya, nasıl baskılar örgütlemeye kadir olduğunu, kısacası savaşın o kanlı pratiğini yine 'hatırlıyor'. Evet, bir yandan ölmüş ve ölen o kadar insanın nezdinde yüzsüzlükle savaş çığırtkanlığı yapıyor olabilir ama tedirginler de. Adım adım savaşa giriyorlar; her adımda bir dönüp bakıyorlar işçi çocuklarının yüzlerine; emir geldiğinde ölecekler mi, sınıf kardeşlerini öldürecekler mi diye. Bir yandan topyekün savaşa koşarken, bir yandan yakın zamana kadar dillerinden düşürmedikleri kardeşlik yalanlarına sahip çıkmaya çalışıyorlar. Çok da değil tabii; açık kapı bırakacak kadar ancak fakat savaş seferberliğini de zedelemeyecek miktarda.

Mesela Başbakan Erdoğan'ın, yakın zamanda PKK ile görüşmelerden sızdırılanlara dair "hükümet görüşmez ama devlet görüşür" sözleri bu durumu ortaya koymaktadır. Tabii ki bu noktada Erdoğan'ın PKK ile görüştüğünü söylediği devletin ayrıca faili 'meçhul' cinayetlerin, faili ayan beyan ortada ama emredeni 'meçhul' suikastlerin, boşaltılan yakılan veya bombalanan köylerin, insanların cezaevlerine tıkılmasının, işkencelerde öldürülmesinin sorumlusu olduğunu ve Erdoğan'ın hükümetini de kapsayan bir yapı teşkil ettiğini bir kez daha vurgulamak gereklidir. TC devleti dünya yüzüne sunduğu 'parlak' yüzü Erdoğan, yerli kamuoyuna sunduğu 'tarafsız' yüzü Gül, PKK'ye sunduğu sempatik yüzü Hakan Fidan ve hükümeti tasvip etmeyenlere sunduğu 'muhalif' yüzü Kılıçdaroğlu kadar Abdullah Çatlı'dır, Mehmet Ali Ağca'dır, Muhsin Yazıcıoğlu'dur, Esat Oktay Yıldıran'dır, Raci Tetik'tir, 'Kimyasal' Necdet'tir, Ogün Samast'tır, Yasin Hayal'dir, Türk İntikam Tugayı'dır, Jitem'dir... Devletin görünür yüzleri, alınan her candan, devletin tetikçileri kadar sorumlusudurlar. Erdoğan'ın bugün, zamanında Tansu Çiller'in yaptığı gibi "devlet için kurşun atan" katillere sahip çıkmıyor oluşu, araya bir mesafe koyuyor izlenimi yaratma çabası, gerçek bir değişimi ifade etmemektedir. Devlet için atılmış kurşunları yiyenlerin sayısı bir hayli artmıştır yalnızca ve işçi sınıfının ciddi kesimlerinde bu kurşunları yiyenler atanlardan daha fazla sempati uyandırmaktadır. Aynı şekilde, TC devleti şu günlerde Kürdistan'da yaptığı katliamları pek de gündeme getirmemek derdindedir ve gündeme geldiklerinde inkar etmektedir; güdümündeki basın da bu hususta genel olarak suskunluk içerisindedir.

Benzer bir durumu PKK cephesinde de görebiliriz. KCK'nin, TAK'ın Ankara eylemine dair yaptığı “TAK'ın [Kürdistan Özgürlük Şahinleri, eski ismiyle Kürt İntikam Tugayı] Ankara'daki eylemini onaylamadığımız gibi, TAK örgütünün bu eylemi üstlendiği açıklamasında belirttiği tarzda eylemlerin sürdürüleceğini çok sakıncalı görüyor, halklarımıza zarar vereceğini belirtiyoruz. TAK yapısını da eğer gerçekten özgürlük mücadelesine hizmet etmek istiyorsa, bu tür eylemleri değil, sivillere zarar vermeyen mücadele tarzlarını esas almaya çağırıyoruz[1] açıklaması, son günlerde PKK'nin ölümüne yol açtığı sivillerin sayısı düşünülürse - ki aynı metinde Siirt'te polis sanılarak dört sivilin öldürülmesine dair de özür dilenmiştir - bir hayli ilginçtir. PKK her ne kadar TAK ile arasına mesafe koymaya çalışıyor olsa da, Ankara'daki patlama ister istemez TC devleti ile PKK arasındaki görüşme esnasında istihbaratçı Afet Güneş ile PKK liderlerinden Sabri Ok arasındaki bir diyaloğu akıllara getirmiştir. Görüşmeler sırasında, Afet Güneş “biliyoruz metropolleri de doldurdunuz bu arada, patlayıcılarla doldurdunuz” demiş ve Sabri Ok'un biraz mahçup bir biçimde bunu inkar etmesinin üzerine “hepsini biliyoruz” diye üsteleyerek şu cevabı almıştı “onlar bir tarafa biz bu süreci ilerletelim önemli olan o[2]. Bu görüşme kaydı, sürecin ilerlemeyeceği açığa çıkınca, o görüşmede bir tarafa bırakılmış olan o bombalardan bir tanesinin TAK'ın Ankara saldırısı ile devreye girmiş olabileceğini düşündürmektedir. Her halükarda bu açıklama ve özürler PKK'nin, tıpkı TC devleti gibi, genel olarak sivillerin öldürülmesini ve sivilleri öldürenleri açık bir biçimde savunacak özgüvene sahip olmadığıdır.

İki taraf da sivillerin ölümünü üstlenmek istememektedir; öte yandan konuya yaklaşımlarındaki tek ortak nokta bu değildir: TC devleti gerillaların, PKK de askerlerin öldürülmesini meşru görmektedir. İki tarafın da sivillerin ölümüne dair göstermekte olduğu bu dokunaklı duyarlılık, nedense ne sivil ölümlerinin önüne geçmektedir, ne de asker ve gerilla ölümlerinin. Ayrıca Türklere askerlerin gerilla öldürdüklerinde, Kürtlere ise gerillaların asker öldürdüklerinde iyi bir iş yaptıkları mesajı verilmeye de devam etmektedir. İki tarafın da burjuvazisi, sivillere yönelik kaygılarının savaş seferberliğinietkilememesine büyük özen göstermektedir.

Bütün bu açılımlar ve müzakereler sürecinden sonra gelinen bu nokta, burjuvazinin barışından ancak savaş çıkacağını bir kez daha gözler önüne sermiş, Kürt sorununun çözümünün TC devleti ile herhangi bir uzlaşmadan geçemeyeceğini ve PKK'nin de hiç de alternatif önerebilecek bir yapı olmadığını tekrar ortaya koymuştur. Kürt sorununun çözümü yalnızca Türkiye'de mümkün değildir. Kürt sorununun çözümü milletlerarası savaşla mümkün değildir. Kürt sorununun çözümü demokrasiyle mümkün değildir. Bu sorunun tek çözümü, Kürt ve Türk işçilerin Orta Doğu ve tüm dünya işçileriyle birleşik mücadelesinden geçmektedir. Kürt sorununun tek çözümü enternasyonalist çözümdür. Bu sorun ancak sınıf savaşıyla sınırları aşarak çözülebilir. Milliyetçi savaşın barbarlığına karşı enternasyonalizm bayrağını ancak burjuvazi için ölmeyi reddeden işçi sınıfı yükseltebilir.

Gerdûn

 


 

1. https://emekdunyasi.net/ed/siyaset/14425-kckden-ankara-ve-siirt-aciklamasi

2. https://vimeo.com/28936085

Tags: