İşçiler, Konfederasyonların "Teşhir ve Tecrit" Tehdidini Boşa Çıkardı

İşçiler, Konfederasyonların "Teşhir ve Tecrit" Tehdidini Boşa Çıkardı: 1 Mayıs 2010'un Mücadele Ateşi Türk-İş İşgallerinde Yanıyor

24-25 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen Türk-İş binası işgallerine dair, İstanbul'da bu eylemi gerçekleştirmekte olan işçilerin yaptığı açıklamayı internet sitemizde yayınlıyoruz. Bilindiği üzere, 24 Mayıs'ta Tekel işçileri, sendika konfederasyonlarının 26 Mayıs genel grevine dair tutumlarına karşı çıkarak Türk-İş İstanbul 1. Şube binasını işgal ederek binadan "İşçiler ölüyor, sendikalar susuyor", "Türk-İş'ten hesap soracağız" yazılı pankartlar sarkıttılar. 24 Mayıs günü İstanbul işçi sınıfının özellikle şu anda mücadele etmekte olan kesimlerinden büyük destek gören işgal eylemi, 25 Mayıs'ta ülke genelinde çeşitli şehirlere sıçradı. Bu tarihte İzmir, Ankara, Diyarbakır, Adana ve Samsun'da başta Tekel işçileri olmak üzere mücadeleci işçiler çeşitli Türk-İş binalarını işgal ettiler veya etmeye çalıştılar. Samsun'da birkaç saat süren işgalin ardından işçiler 26 Mayıs grevinin ardından binaya geri dönebileceklerini ifade ederek eylemlerini bitirdiler. Adana'da binayı işgal etmeye çalışan işçiler polis ve sendikacıların şiddetli saldırısına maruz kaldılar. İşçilere saldıranlar arasında Türk-İş 4. Bölge Başkan Yardımcısı Edip Gülnar da vardı. İşçilere küfürler savuran sendikacıya işçiler "Edip Gülnar'dan hesap soracağız" diyerek yanıt verdiler. Diyarbakır'da işçilerin Türk-İş binasını işgal edeceğini öğrenen sendikacılar, çareyi binanın kapılarını kilitleyip kaçmakta buldular, işçiler ise bunun üzerine bina önünde oturma eylemi yaptılar. Ankara'da Türk-İş Genel Merkez binasını işgal etmeye çalışan işçiler önce sendikanın güvenlik elemanları, ardından ise polis tarafından saldırıya uğradılar, altı kişi gözaltına alındı. İşgale destek vermek için yola çıkan Tekel Ankara işletmesi işçileri de yol da alıkonularak gözaltına alındılar. Ankara'da gözaltına alınanlar akşam saatlerinde serbest bırakıldılar. İzmir'de ise Tekel işçileri Türk-İş bölge temsilciliği binasını işgal ettiler. İşçilerin işgaline, kısa bir süre içerisinde onlarla dayanışmak için motorlu taşıt işçileri ve belediye işçileri de katıldı, sonrasında ise mücadele içerisindeki UPS işçileri işgali desteklemek için binanın girişinde eylem yapmaya geldiler. İşçiler, Türk-İş'in yapılan eylemleri desteklediğini ilan eden ‘muhalif' kanadından bürokratları da protesto ettiler. Aynı gün, İstanbul'da da, daha önce eylemlerini desteklediğini ilan etmiş olan Tek Gıda-İş sendikasının 26 Mayıs'ta 1 saatlik grev yapacağını ilan etmesi üzerine, işçiler ‘muhalif' Türk iş bürokratlarını protesto ettiler ve "Bizim için Kumlu da Türkel de aynı" dediler.

Yayınladığımız açıklamada yapılan sendikalara sahip çıkılması vurgusunun, sendikaların kurulu düzene eklemlenmiş niteliği ve yapılarından kaynaklı olarak mümkün olamayacağı kanısındayız. Öte yandan işçi mücadeleleri için gerçek alternatifi de yazıda öne atılan birleşik emek meclisleri oluşturulması fikrinde görüyoruz. Zira geçtiğimiz yüzyıl içerisinde işçilerin kendi mücadelelerini kendi ellerine almaları ve ileri taşımaları, bütün işçilerin bir parçası olacağı kitlesel işçi toplantıları gibi öz-örgütlülük biçimleri ile gerçekleşmiştir. Son dönemdeki mücadeleleri ile bütün ülkedeki işçi sınıfına örnek teşkil eden işçilerin böylesi bir çağrı yapmış olması kanımızca ülkedeki sınıf hareketi için çok büyük önem taşımaktadır. Şüphesiz yapılan Türk-İş işgallerinin kendileri de, Türkiye işçi sınıfı hareketi tarihine geçecek öneme sahiptir.

EKA


Haklarını arayan işçiler, konfederasyonların "teşhir ve tecrit" tehdidini boşa çıkardı: 1 Mayıs 2010"un mücadele ateşi Türk-İş Bölge Temsiciliklerinde yanıyor...

Dört konfederasyon (Türk-İş, DİSK, KESK, Kamu-Sen) 22 Şubat'ta, Tekel işçilerinin mücadelesi sürerken 12 maddelik talepler listesi yayınlayarak "Eğer hükümet bu konularda adım atmazsa 26 Mayıs'ta üretimden gelen gücümüzü kullanacağız" demiş ve tarih vererek genel grev kararını açıklamışlardı.

12 maddelik talepler listesinin birinci maddesi şöyleydi: "Başta 4-C olmak üzere güvencesiz, kuralsız, esnek tüm istihdam uygulamalarından vazgeçilmesi ve bu alandaki yasal düzenlemelerin değiştirilmesi, iş güvencesinin çalışma yaşamında temel bir hak olarak uygulanması, geçici işçiliğin bir kölelik düzeni olarak yaygınlaştıran ve kamuoyunda "kiralık işçilik" olarak bilinen düzenlemenin yasalaştırma girişimlerinden tümüyle vazgeçilmesi, taşeronlaşma girişimlerine son verilmesi"...

Dokuzuncu maddede ise "iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin iş cinayetlerini de önleyecek şekilde yasal güvenceye kavuştururulması"ndan söz ediliyor.

22 Şubat kararları 4 Şubat'ta gerçekleştirilen grevin eksikleri göz önüne alınarak kaleme alınmış ve daha etkili olabilmesi için 4 Şubat grevinin zayıf olmasının nedenleri arasında sayılan "greve hazırlık zamanının darlığı" göz önüne alınarak 3 aylık bir süre öngörülmüştür.

22 Şubat ile26 Mayıs arasında ne yapılacağı da karar altına alınmıştır:
Konfederasyonların ortak açıklamasında "Bu taleplere ilişkin emekçileri ve kamuoyuna bilgilendirmek için sempozyum, konferans, kapalı salon toplantıları gibi faaliyetler ile kitlesel basın açıklamaları, yürüyüşler, mitingler ve benzeri eylemlerin ortaklaşa hayata geçirilmesine, uluslararası kamuoyunun duyarlı hale getirilmesi amacıyla ILO, ITUC, ETUC ve benzeri örgütlerle bu amaçlar doğrultusunda bağlantılar kurulmasına karar vermiştir" denilmektedir.
Şimdi soruyoruz: Aradan 3 ay geçti, konfederasyonların hangisi ne yaptı? Hangi bilgilendirme, kamuoyu oluşturma amacıyla panel, toplantı, basın açıklması yapıldı?
Daha da vahimi Zonguldak Karadon'da 30 madenci hem taşeron hem de iş güvenliği eksikliği sebebiyle iş cinayetlerine kurban gitti. 4C uygulaması devam ediyor. İşten çıkarmalar sürüyor, sendikasızlaştırma saldırısı hız kesmedi. Toplusözleşmeler tıkandı, grev kararları alınıyor.
Yani 26 Mayıs grevinin gerekçeleri azalmadığı gibi arttı. Buna karşın konfederasyonlar grev kararını sulandırıp altını boşalttılar.

Tekel işçilerinin 78 günlük mücadelesinden bugüne kadar yaşanan bir dizi ihanet karşısında sessiz kalamazdık. Şimdilik öncü işçilerin başını çektiği sendikalarına sahip çıkma, bürokratlara tepki eylemleri devam ediyor. İzmir ve Samsun'da Tekel işçileri Türk-İş Bölge Temsilciliklerinde eyleme geçmiş bulunuyor. Diyarbakır Temsilcilği kapıyı kilitleyip binayı terk etmiştir. Adana'da Bölge başkan Yardımcısı Edip Gülnar polisle işbirliği yaparak işçilere saldırmıştır. Ankara'da ise Türk-İş ile polisin işbirliği sayesinde işçiler gözaltına alınmıştır. İşçi kardeşlerimizin destek eylemlerinin diğer illere yayıldığı haberlerinden gurur duyuyoruz, Türk-İş ile polisin işbirliğini kınıyoruz.

Niçin bu eyleme başvurduk? Bunun birkaç nedeni var.

Birincisi, söz verip de yapmayan, işçilere umut verip onların umudunu boşa çıkartan sendikacı istemiyoruz. Kararların işçilerle birlikte alınmasını istiyoruz. Sendikaların sahibi olan işçilerdir, onların elinden sendikalarını alamazsınız diyoruz.

İkincisi, 26 Mayıs genel grev kararının gerekçeleri fazlasıyla vardır. Bunu gerçekleştirmeyen konfederasyonları kararlarını düzeltmeleri için uyarıyoruz. Greve çıkın ve işçilerin hakların alana kadar mücadeleyi sürdürün. O zaman biz sizin yanınızda olacağız.

Üçüncüsü, 9 Mayıs'ta miting düzenleyen 6 Konfederasyonun 1 Mayıs değerlendirmesinde ifade edilen ve kürsüye çıkan işçileri "işgalci" "birliği sabote eden" olarak görerek, "teşhir ve tecrit" edeceklerini açıklayan konfederasyonların bu açıklamalarını düzeltmelerini, sözlerini geri almalarını istiyoruz.

Kuşkusuz sendika bürokrasisine karşı gösterdiğimiz sembolik tepkilerimiz, genel bir mücadele biçimi değildir. Bürokrasiye karşı mücadelenin yöntem ve biçimlerini de işçiler kendi deneyimleriyle bulacaklardır. Ancak 1 Mayıs'ta Taksim'de 24 Mayıs'ta Türk-İş 1. Bölge'de ifade olunan eylemlerin "demokratik tepki, hak arama ve tabanın sendika yönetimlerini uyarması" olarak değerlendirilmesi gerekir. Konfederasyonları kınarken özünde birinin diğerinden farkı olmadığını da ifade etmek istiyoruz.

"Önünüzde 3 ay vardı, grevi örgütlemediniz, sorumlusu konfederasyon yönetimleridir" diyoruz.

İşçilerin tabanda örgütlenerek Birleşik Emek Meclisleri'ni oluşturarak sendika bürokrasisine karşı mücadeleyi yükselteceğini, aynı zamanda da hak mücadelesini yürüteceğine olan inancımızla, bütün işçileri 26 Mayıs'ta greve destek vermeye, alanlarda yer almaya davet ediyoruz.

26 Mayıs'ta DİSk ve KESK'in ayrı alanlarda toplanarak eylem yapmasını da doğru bulmuyoruz. İşçiler olarak saat 12.00'de Taksim Meydanı'nda toplanıp Türk-İş Bölge'de Türk-İş yönetiminin 26 Mayıs grevinden kaçan tutumunu protesto edeceğiz.
Bütün demokratik kamuoyunu, emekten yana örgütleri tabanla birleşmeye, 26 Mayıs saat 12.00'de Taksim Meydanı'nda buluşmaya davet ediyoruz.

Yaşasın işçilerin birliği!
Yaşasın birleşik mücadele!

Tekel, İtfaiye, İSKİ, Esenyurt Belediyesi, UPS, Atık Kağıt, TÜBİTAK işçileri, ATV-Sabah grevcileri