SENDİKALARA RAĞMEN 26 MAYIS GREVİ

Bilindiği üzere, 22 Şubat 2010 tarihinde Türk-İş, Kamu-Sen, KESK ve DİSK'ten oluşan sendika konfederasyonları, Ankara'da günlerdir eylem yapmakta olan Tekel işçilerine, 26 Mayıs tarihinde bir genel grev yapılacağını duyurmuşlardı. Bu kararın açıklanmasının ardından, ekmekleri için mücadele eden Tekel işçileri, sorunlarının aciliyetine rağmen böylesi bir eylemin üç ay sonrasına konulmasını çok sert bir biçimde protesto etmişlerdi. Bu karar Tekel mücadelesi sürecinde, işçiler ile sendikacılar arasında gerçekleşecek pek çok kapışmadan bir tanesini tetikleyecek, ve nihayetinde Tekel işçilerinin mensubu Tek Gıda-İş Sendikası başkanı ve Türk-İş genel sekreteri Mustafa Türkel'in, konfederasyon genel sekreterliğinden istifasına neden olacaktı.

 

Aylar geçti, kış yerini ilkbahara bırakırken Tekel işçileri Ankara'ya veda ettiler, sonrasında 1-2 Nisan Tekel eylemleri, 1 Mayıs gösterileri derken 26 Mayıs geldi çattı. Mayıs ayı içerisinde 26 Mayıs grevinin "şartlarının ortadan kalktığını" ilan edilmiş, dört konfederasyonun yöneticileri grevin gerçekleşmesini engellemek için her türlü ayak oyunu denemişler ve en nihayetinde ortaklaşa bir şey yapılmayacağını, grev veya eylem yapıp yapmamanın konfederasyon üyesi sendikalara bırakılacağını ilan etmişlerdi. Ayrıca Zonguldak'ta otuz işçinin canına malolan maden patlaması karşısında da ne konfederasyonlar ne de tekil sendikalar ciddi bir tepki vermişlerdi. Konfederasyonların grevi sabote etme çabaları karşısında, başta Tekel işçileri olmak üzere mücadeleci işçiler, 26 Mayıs öncesi Türk-İş bölge temsilciliklerini işgal etmiş veya etmeye çalışmış, bütün sendika konfederasyonlarını hem 26 Mayıs'a dair tutumlarından hem de Zonguldak'taki iş cinayetine karşı sessizliklerinden dolayı kınamış ve bütün işçileri greve çağırmışlardı. 26 Mayıs grevi, bütün bu süreçlerin ardından gerçekleşti.

 

26 Mayıs'ta Neler Oldu?

 

26 Mayıs ülkedeki pek çok şehirde grevler ve eylemler gerçekleşti. Türkiye genelinde greve en yoğun katılımı öğretmenler, sağlık emekçileri ve büro emekçileri gösterdi. Belediye işçileri de, özellikle muhalefet partilerinin elindeki belediyelerde greve yüksek katılım gösterdiler. İstanbul'da gün içerisinde pek çok farklı eylemler gerçekleşti. Bu eylemlerden en büyüklerinden bir tanesi, KESK'in örgütlediği eylemdi. Çapa'dan Beyatız meydanına, tramvay yolu kapatılarak yürünen eyleme en yoğun katılımı grevdeki sağlık ve büro emekçileri gösterdi. 3000'i aşkın kişilik eyleme ayrıca Belediye emekçileri, öğretmenler, Tekstil işçileri ve başka destekçiler de katıldılar. İstanbul'daki öteki büyük eylem ise işçilerin iki gün önceden işgal etmiş olduğu Türk-İş 1 No'lu şube binası önünde, binada iki gündür açlık grevi yapan mücadeleci işçilerin açlık grevlerini bitirmeleri ile başladı. Bu eyleme, öncelikle daha önceden devam etmekte olan Tekel, İtfaiye, Esenyurt Belediyesi, İSKİ, Atık-Kağıt, Tübitak, ATV-Sabah ve UPS mücadelelerinden işçiler katılırken, onların yanısıra Türk-İş üyesi sendikalardan inşaat işçileri, belediye işçileri, şöförler, hava işçileri, okul işçileri, harp sanayi işçileri, deri işçileri ve başka destekçiler katıldı. 3000 kişinin katıldığı eylemde, Türk-İş'in kararına muhalif olduğunu iddia eden Tek Gıda-İş ve Tez Koop İş sendikacıların konuşmaları sürekli "İşçiler kürsüye" ve "Kahrolsun sendika ağaları" protestolarıyla kesildi. Sendikacılar mikrofonu ve kürsüyü işçilere bırakmak zorunda kaldılar. Açıklamadan sonra, 'muhalif' sendika ağaları, işçilerin Taksim meydanına yürüyüşlerini anonslarla engellemeye çalıştılar, anonslar yaparak eylemin bittiğini ilan ettiler. Fakat işçiler, çaresizce kapabildiklerini Türk-İş binasına sokmaya çalışan sendikacıları geride bırakarak sloganlarını atarak Taksim'e doğru yürüyüşe geçtiler. İşçiler ayrıca Tek Gıda-İş'in iptal etmeye hazırlandığı söylenen 3 Haziran Ankara Tekel eylemi için çağrı yaptılar. Bu iki eylem dışında İstanbul'da Şişli Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü önünde DİSK'in örgütlediği 400-500 kişilik eylem, sayıları 500'ü bulan Tuzla deri işçilerinin 1 saatlik iş bırakma eylemi, Topkapı Nakliyeciler Sitesi'nde ambar işçilerinin iki saatlik iş bırakma eylemi, Kadıköy Vergi Dairesi'nde ise memurların grevi, ve Kadıköy'de DİSK üyesi belediye işçilerinin sendika konfederasyonlarını protesto ettiği eylem gibi çeşitli eylemler gerçekleşti.

 

İzmir'de, 26 Mayıs, geceyarısı itibariyle, demiryollarındaki grev ile başladı. Demiryollarındaki İzmir merkezli grev, Balıkesir ve Manisa illerinde de etkili oldu. Çeşitli tren seferleri grevci işçiler tarafından başarıyla durdurulurken, durdurulmuş olan kimi trenler, Kamu Sen ve Memur Sen'in aleni bir biçimde grev-kırıcılığı yapması nedeniyle tekrar yola devam ettiler. Demiryolu işçileri sabah saatlerinde polis saldırısına da maruz kaldılar. Gerçekleşen bir başka eylemde, İzmir'deki Türk-İş bölge temsilciliği binasını işgal etmiş Tekel işçilerinin binadan ayrılıp Çiğli'deki tütün fabrikasına gittiler. Burada hala çalışmakta olan Tekel işçileri bir saatlik iş bırakma eylemi yaptı. Bunun ardından, işçilerin kimi Tek Gıda-İş'in bir saatlik iş bırakma eylemi kararına uyarken, mücadeleci işçiler bu karara karşı çıkarak mücadele içerisinde olan UPS işçileri ile eylemlerini ortaklaştırmaya gittiler. Tekel işçileri, UPS önünden Basmane'deki büyük eyleme doğru yola çıkarken, UPS işçilerini Türk-İş sendikalarına üye başka şöförler başta olmak üzere, enerji işçileri, inşaat işçileri ve başka destekçilerden oluşan yaklaşık 1000 kişilik bir grup ziyarete geldi. UPS'teki eylem, Türkiye Elektrik İletim AŞ'nin önüne yapılan bir yürüyüş ile son buldu. Bu eylem dışında Türk-İş üyesi petrol işçileri ve deri işçileri de, ilçelerde eylemler yaptılar. İzmir'de gerçkleşen en büyük eylem ise, Basmane'deki eylemdi. KESK ve DİSK'in organize ettikleri eyleme en kitlesel katılım, taşeron olarak çalıştırılan belediye işçilerinden geldi. Yaklaşık 1000 kişi ile greve katılan belediye işçileri, İzmir belediyesini açıkça hedef alan sloganlar atmaktan çekinmediler. Mühendisler ve öğretmenler de eyleme ciddi katılım gösteren kesimler arasındaydı, ayrıca demiryolu işçileri ve Tekel işçileri de Basmane'deki eyleme katıldılar. İzmir'de DİSK, KESK ve TMOBB'un toplam 10,000 üyesi greve katılım gösterdi. Basmane'den Konak'a yürünen eylemde sıkça "Kahrolsul sendika ağaları" sloganları atılsa ve konfederasyonların tutumu eleştirilse de, işçiler ve sendikacılar arasında İstanbul Türk-İş binası önündekine benzer bir çatışma yaşanmadı.

 

26 Mayıs'a katılımın ciddi düzeyde olduğu illerden bir diğeri ise Zonguldak'tı. Son gerçekleşen patlamadaki işçi ölümlerini de protesto etmek amacı ile Türkiye Taşkömürü Kurumuna bağlı bütün maden ocaklarında (Karadon, Üzülmez, Amasra, Armutçuk ve Kozlu) çalışan 15,000 işçi işe bir saat geç başladı. Türk-İş başkanı Mustafa Kumlu'nun bizzat katılacak kadar tehlikeli gördüğü eylemde, Türk-İş binası işgallerine saldıran sendika bürokratlarına, madenciler "Arkadaşlarımız haklarını arıyorlar" diyerek tepki gösterdiler. Bunun haricinde Kozlu ve Üzülmez'de 350 madenci çalıştıran Star isimli taşeron firmasının Kozlu maden ocağındaki işçileri, ücretlerini düzenli alamadıkları için tüm gün greve gittiler. Ayrıca, başta öğretmenler olmak üzere kamu emekçileri de öğlen saatlerinde bir eylem yaptılar. 26 Mayıs Kürt illerinde de güçlü bir biçimde gerçekleşti. Bir gün önce Tekel işçilerinin Türk-İş bölge temsilciliği binasını işgal etmeye çalıştığı Diyarbakır'da gerçekleştirilen eyleme başta öğretmenler ve büro emekçileri olmak üzere büyük ölçüde kamu emekçilerinden oluşan 10,000'i aşkın kişi katıldı. Diyarbakır emekçileri "Zonguldak-Amed el ele, emekçiler greve" yazılı pankartlar taşıdılar. Diyarbakır'ın Bismil, Dicle, Ergani, Lice, Silvan gibi ilçelerinde de öğretmenler, mühendisler, belediye işçileri, inşaat işçileri ve başka destekçiler eylemler gerçekleştirdiler. Diyarbakır dışında Dersim'de yaklaşık 3000, Urfa ve Van'da 1000, Malatya ve Antep'te ise yaklaşık 500 kişinin katıldığı eylemler yapıldı, ve bunların yanı sıra Batman, Mardin gibi şehirler ve pek çok ilçede eylemler oldu. Ankara'da en yoğun katılımı sağlık emekçilerinin, öğretmenlerin ve belediye işçilerinin sağladığı 2000 kişilik eyleme, İzmir'den gelip kendilerini Türk-İş binasına zincirleyen sekiz Tekel işçisi kadın damgalarını vurdu. İşçilerin göz altına alındığı haberi kürsüden anons edilmeyince sendikacılar protesto edildi, Tekel işçileri ayrıca konuşma yapmak da istedi, fakat yapamadılar. Sendika bürokratlarının protesto edildiği iller arasında, bir gün öncesinden Türk-İş binası işgal edilmiş olan Samsun ve edilmeye çalışılmış olan Adana da vardı. Tokat'ta ise, 26 Mayıs eylemi, 20 KESK temsilcisinin gerçekleştirdiği bir basın açıklamasından ibaret kaldı. Bursa'da gerçekleşen eyleme ise 2000 kişi katıldı. Eylemlere katılanlar, Zonguldak'taki madencilerinin ölümünü ve Muğla'da Kürt öğrenci Şerzan Kurt'un polis kurşunuyla katledilmesine duydukları tepkiyi sıkça ifade ettiler. Eylem yapmak, iş bırakmak, veya tüm gün grev yapmak biçimi ile 26 Mayıs'a ülke genelinde 70,000'e yakın işçi katıldı.

 

Sendikaların Tutumu

 

Yukarıda da belirttiğimiz üzere, 26 Mayıs'a giden süreçte, Şubat'ta bu grev kararını alan sendika konfederasyonlarının hepsi greve dair çok ciddi bir çalışma yürütmüşlerdi. Yürütülen bu çalışmanın amacı ise grevi iptal ettirmekti. Mayıs ayı içerisinde, Türk-İş yönetiminden sızan "grevin koşulları yoktur" gibi yorumlarla bir yandan grevin tamamen iptali fikri ve dolayısıyla moral bozukluğu yayılırken, diğer yandan tabanın tepkisi ölçüldü. 26 Mayıs'a beş gün kala ise, konfederasyonlar, işçilerden gelen tepkilerden dolayı grevi açıktan açığa iptal ettiklerini duyurma cesaretini gösteremeseler de, yaptıkları açıklama ile grevi fiili olarak iptal ettiler. 21 Mayıs'ta yapılan ortak açıklamada "Konfederasyonların üretimden gelen güçlerinin kullanılmasının nasıl gerçekleştirileceği konusunu kendilerinin belirlemesine, 26 Mayıs Çarşamba günü saat 13.00'de örgütlü bulunulan tüm işyerleri önünde Konfederasyonlar tarafından hazırlanan ortak metnin okunmasına karar verildiği". Fiili olarak grev kararı iptal edilmiş olsa da, bu noktadan itibaren konfederasyonlar işçi sınıfının en azından bir kesiminin kendilerine karşı ciddi bir tepkisi olduğunu, ve onlar ne derse desin greve gideceğini anlamışlardı. Bu açıklama, konfederasyonların grevin gerçekleşmesini önleme stratejilerinin yerini, grevi olabildiği kadar küçük tutma, sabote etme ve zayıflatma stratejisinin aldığının net bir göstergesiydi. Konfederasyonlar, aldıkları bu kararla, kendilerine çok yüksek bir manevra alanı bırakmışlardı. Kararlar işçilerin mücadele etmek istemediği yerlerde fiili olarak hiçbir şey yapılmamasından ayrı eylemler yaparak işçilerin birleşmesini engellemeye, bir veya birkaç saatlik eylem yapılan veya tam gün grev yapılan yerlerde ise konfederasyonların asaişi sağlayarak düzene hizmet etmelerine kadar pek çok hamleye olanak tanıyacak esnekliğe sahipti. Bahsi geçen son noktada, özellikle Türk-İş içerisinde "muhalif" geçinen sendikaların üzerine, ve ayrıca KESK ve DİSK'in çok miktarda mücadeleci işçi barındıran sendikalarına büyük bir görev düşecekti. Tabii ki bir yandan da sendika ağaları arasındaki çıkar çatışmalarının da etkilerini görecektik bu süreçte.

 

İşçilerin 24 Mayıs'ta İstanbul'daki Türk-İş binasını işgal etmelerinin ardından, bahsi geçen muhalif sendikacılar, bir yandan işçilere ikiyüzlü desteklerini sunarken, diğer yandan işçilerin militan eylemini, bunun bir işgal olmadığını, işçilerin "evlerine" geldiklerini söylerek kabul edilebilir bir kılıfa sokmaya çalıştılar. Plan, 26 Mayıs'ta kontrol sağlayabilmekti. Öte yandan, Türk-İş işgallerinin Diyarbakır, Adana ve Ankara'ya yayılmaya çalışılıp İzmir ve Samsun'a yayıldığı 25 Mayıs günü, özellikle İstanbul ve İzmir'deki işgallerde muhalif sendikacıların gerçek yüzlerini göstermeleri sonucu işçiler onları da protesto ettiler. Tekel işçilerinin üyesi olduğu Tek Gıda-İş sendikası 26 Mayıs'ta 1 saatlik grev yapacağını ilan etmişti, işçilerin yanıtı "Bizim için Kumlu da Türkel de aynı" demek oldu. Aynı gün, KESK ile DİSK'in de bir saatlik iş bırakma yapmayı planladığı söylentisi ortaya çıkmıştı. Tek-Gıda İş'in gördüğü tepkiyi kendisinin de göreceğinden korkan ve üyesi olan işçilerin mücadele etmek istediğini bilen KESK yönetimi, 26 Mayıs'ta tam gün grev yapacaklarını açıklamak zorunda kaldı. DİSK ise gün içerisinde yapmayı planladığı eylemleri açıklamakla yetindi.

 

26 Mayıs grevini ne konfederasyonlar, ne de tekil sendikalar yaptılar. 26 Mayıs grevini, mücadele etmek isteyen işçi kitleleri gerçekleştirdiler ve sendikaların hepsinin bütün eylemlere dair odaklandıkları tek nokta, eylemlerin kontrolünü yitirmemekti. Ülke genelinde konfederasyonlara karşı ciddi bir öfke ve tepki ifade edilmiş olsa da, işçilerin kontrolü sendikadan tamamen aldıkları tek olay, İstanbul'da işçilerin işgal etmiş olduğu Türk-İş binası önünden başlayan eylemdi. Bunun haricinde Zonguldak Kozlu'daki taşeron madencilerin tüm gün yaptıkları grev kendiliğinden gelişti. Türk-İş geneli, ve ayrıca Kamu-Sen üyelerinin büyük çoğunluğunu eylemlerden uzak tutmak için seferber olmuşlardı. Kamu-Sen ve Memur-Sen konfederasyonları özellikle İzmir bölgesindeki demiryolu grevinde grev-kırıcılığına soyunmaktan çekinmedi. DİSK'in ve Türk-İş'in muhalif sendikalarının tutumu, mücadele etmek isteyen üye işçilerin eylemlerini olabildiğine kısa tutmak ve de genel eylemlerden olabildiğince ayırmak minvalindeydi. KESK'e gelince, içerisinde mücadele etmek isteyen emekçilerin şu dönemde en yoğun olduğu gözüken konfederasyon, temelde genel bağlamda eylemlerin asaişini sağlamaya çalıştı. 26 Mayıs, greve katılmasını engelleyemediği üyeleri en fazla olan KESK dışındaki konfederasyonların işçi sınıfı gözünde zaten düşük olan itibarını biraz daha zedelemiş oldu. KESK yönetimi ise, içerisine düştüğü durumu lehine çevirmeye çalışarak kendisini mücadeleci olarak sunmaya çalıştı.

 

Bu noktada, KESK'in 26 Mayıs'a dair tutumuna biraz daha detaylı bir biçimde değinmemiz gerektiği kanısındayız. Öncelikle şunu söylemek zorundayız ki, KESK 26 Mayıs grevine, iddia ettiği üzere her ilde tam gün katılmamış veya katılmaya çalışmamıştır. KESK yönetimi, bunu iddia ederken yalan söylemektedir. 26 Mayıs eylemlerine şu veya bu şekilde katılanların sayısı, 70,000 civarındadır, ki bu rakam içerisinde Zonguldak'ta iş bırakan 15,000 madencinin yanısıra DİSK ve Türk-İş üyesi başka işçiler de mevcuttur. Dahası, KESK'in işçilerin mücadeleci olmadığı işyerlerinde herhangi bir greve çıkma teşebbüsü olmadığı, en fazlasından bir saatlik iş bırakmalar örgütlediği bilinmektedir. KESK, yalnızca içerisinde mücadele etmek isteyen işçilerin ağırlığı daha fazla olduğu için daha çok alanlara çıkmış ve alanlarda daha uzun kalmış görüntüsü çizebilmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz, KESK'in Tokat'ta örgütlediği 20 kişilik eylem, iş KESK'e kalsa 26 Mayıs'ın nasıl olacağını gözler önüne sermektedir. KESK'in mücadeleci, devrimci ve benzeri olduğu yönündeki yanılgıya rağmen, KESK'in bu grevdeki yaklaşımı şaşırtıcı değildir, zira KESK Tekel sürecinden 26 Mayıs'a kadar hep diğer konfederasyonlarla ortak hareket etmiş, 1 Mayıs'ta kürsüyü işgal eden işçileri konfederasyonlar tek bir ağızdan kınadığında KESK de buna imza atmış, 21 Mayıs'ta grev fiili olarak iptal edildiğinde yine KESK diğer sendikalardan ayrılmamıştır. KESK'in 89 Bahar hareketinin soğurulması üzerine oluşum ve o dinamikle başlayan işçi hareketlerinin yenilgisi üzerine kuruluş tarihi de, onun işçi sınıfı mücadelelerine dair tutumunu ortaya koymaktadır.

 

Nihayetinde, hem konfederasyonlar, hem de sendikalar saflarının sermayenin safı olduğunu, sendika ağaları ise sınıflarının burjuvazi olduğunu, işçi sınıfının karşısında olduklarını tekrar göstermiştir. Sınıf hareketi yükseldikçe sendika ağalarını da sallamaktır. Konfederasyonlar, 26 Mayıs'ı durdurmayı başaramamışlardır. Ayrıca, İstanbul'da Türk-İş'in önünde başlayan eylemde gerçekleşenler, sendikanın kontrolü tamamen kaybedebileceğini, işçilerin insiyatifi tamamen kendi ellerine alabileceğini bütün ülkeye göstermiştir. Bugün bu grevi engellemekten aciz kalan sendika ağaları, yarın işçilerin kitlesel öz-örgütlülüğü karşısında darmadağan olacaklardır.

 

26 Mayıs'ın Bilançosu

 

26 Mayıs'ta bir genel grevin gerçekleştiğini söylemiz mümkün değil. 26 Mayıs'ta ülke geneli bir yana, tek bir şehirde dahi hayat durmadı. Öte yandan, yazıda ifade ettiğimiz üzere, 26 Mayıs grevi, işçi sınıfının mücadele etmek isteyen ve sendikalara rağmen mücadele etme iradesine sahip güçlü bir kesimi olduğunu ortaya koyması bakımından önem taşıyor. İşçi sınıfının çeşitli kesimlerindeki genel hoşnutsuzluğun yanı sıra, 24-25 Mayıs Türk-İş işgallerinin bu grevin gerçekleşmesinde çok ciddi bir payı olduğu kanısındayız. Eğer işçiler bu işgalleri gerçekleştirmiş olmasalardı, sendikalırın 26 Mayıs grevini engelleme gayesinin, tamamen olmasa da çok daha başarılı olacağını söylemek, kanımızca abartılı bir ifade olmayacaktır. Böylesi bir durum ise, hiç şüphesiz işçi sınıfı için ciddi bir yenilgi demek olacak ve işçiler arasında yaygın moral bozukluğu yaratacaktı. İşçilerin Türk-İş binası işgalleri, bu açıdan ülkede mücadele etmek isteyen bütün işçilere cesaret vermiş, işçi sınıfı hareketi tarihine geçecek öneme sahip eylemlerdir. 26 Mayıs'ta olanların kendisi de, pek çok işçinin sendikaları sorgulamasını getirecek nitelikte gerçekleşmiştir. 26 Mayıs, Türk-İş işgallerini gerçekleştiren işçiler için de kanımızca önem taşımaktadır. Başta Tekel işçileri olmak üzere, geçtiğimiz aylardaki mücadeleleri ile ülkedeki sınıf hareketinin başını çeken işçiler, bu eylem ile, güçlerinin ne olduğunu, sendikalarla savaşarak ne kadar işçiyi mücadeleye çekebileceklerini, ne kadar büyük bir etkileri olabileceğini görmüşlerdir. Bu deneyim, hiç kuşkusuz Türk-İş işgallerini gerçekleştiren öncü işçileri, bundan sonraki mücadelelerde paha biçilmez bir katkısı olacak çıkarımlar ve dersler ile silahlandırmıştır.

 

26 Mayıs'ı değerlendirirken, ister istemez 4 Şubat grevi ile de bir karşılaştıma yapmamız gerekmekte. Hatırlanırsa, 4 Şubat'ta konfederasyonların sonunda ilan etmiş oldukları grev, bir hayli sönük geçmiş, pek çok şehirde etkili olamamış ve o günlerde Ankara'nın göbeğinde devam eden Tekel mücadelesi için çok büyük bir moral bozukluğu kaynağı olmuş, daha öncesinde işçiler arasında hakim olan sendikalara genel grev ilan edilmesi için baskı yapma stratejisinin yerine Tek Gıda-İş sendikasının açtığı dava sürecinin sonuçlanması yönünde çaresiz bir bekleyişi hakim kılmıştı. 4 Şubat, adına genel grev denilmese de, sendikaların "genel grev" anlayışının mahiyetini de net bir biçimde ortaya koymuştu. Sözde grev kararını almış, grevi destekleyen, grevi gerçekleştiren dört konfederasyon, Türk-İş, Kamu-Sen, DİSK ve KESK, 4 Şubat'ı göstermelik bir grev olarak, bir grevden ziyade bir grevcilik oyunu olarak örgütlemişti. Bu bağlamda ülke genelinde, konfederasyonların engellemeye çalıştığı 26 Mayıs eylemlerine toplam katılımın, konfederasyonların örgütlediği 4 Şubat'a katılımın üzerinde olması şaşırtı değildir, ama sendikaların düzen için işlevini ifşa etmeleri bakımından anlamlıdır. İller genelinde ise 4 Şubat ile 26 Mayıs'ı karşılaştırırken gözümüze ilk çarpan, Kürdistan'daki katılım miktarındaki artış olmakta. 4 Şubat'a Kürt illerinde katılım cüzzi bir miktarda iken, 26 Mayıs'ta onbinlerce işçi greve gitti. Bunun yanısıra katılım miktarında ciddi bir fark yaşanan illerden bir tanesi de tabii ki Zonguldak oldu. 4 Şubat'ta bu ilde katılım bir hayli cılızken, 26 Mayıs'ta 15,000 işçi bu şehirde eylemdeydi. Kürt illeri ve Zonguldak kadar olmasa da, İstanbul'da da 26 Mayıs'a katılım 4 Şubat'ın üzerindeydi. En göze çarpan farklar bu şehirler olmakla birlikte, pek çok şehirde 26 Mayıs'a katılım 4 Şubat'ın üzerindeydi veya aşağı yukarı aynıydı. Bazı şehirlerde ise katılım 4 Şubat'ın bir miktar altındaydı. Öte yandan, 26 Mayıs'a katılımın genelde 4 Şubat'tan yukarıda olmasından daha önemlisi, 26 Mayıs ile 4 Şubat'ın sınıf mücadelesindeki yerinin ve etkilerinin karşılaştırılması olacaktır. Kanımızca 26 Mayıs, işçi hareketi açısından 4 Şubat'a kıyasla bir hayli olumlu bir yerde durmaktadır, zira sendikaların göz boyamak için gerçekleştirdikleri bir eylemden ziyade mücadele etmek isteyen işçilerin konfederasyonlara rağmen gerçekleştirdiği bir eylem olarak öne çıkmıştır. Kuşkusuz 4 Şubat grevine de mücadele etmek isteye pek çok işçi katılmıştı, fakat grevin genel olarak sınıf hareketine ve özellikle Tekel mücadelesine etkisi, yukarıda da belirttiğimiz gibi kanımızca olumsuz olmuştu. Buna karşın, 26 Mayıs grevinin, işçi sınıfının sendikaların kontrolünden öz-örgütlülüğe geçiş sürecinde olumlu etkileri olabileceğini, bu yolda bir basamak sayılabileceğini düşünüyoruz.

 

Grev sürecinin sendikalara dair gösterdikleri, grevin gerçekleşmesinde öncü işçilerin Türk-İş işgalleri ile oynadıkları rol, sendikaların grevi engelleme konusunda başarısız olmaları, İstanbul'daki eylemlerden bir tanesinde sendika ağalarının kontrolü tamamen kaybetmeleri, pek çok şehirde sendika ağalarının protesto edilmesi gibi gelişmeler, sınıf bilincinin gelişimi açısından 26 Mayıs büyük önem taşımaktadır. Bununla birlikte, şunu da ifade etmeliyiz ki 26 Mayıs ve benzeri bir günlük eylemler, mücadelenin niteliksel olarak ileri gitmesini sağlamaya kadir eylemler değildirler. Şu aşamada, sermayenin kriz dolayısıyla işçi sınıfına karşı yönelttiği saldırıları karşılaması için, sınıfın güçlü bir kesiminin bir gün ile sınırlı kalmayacak bir biçimde mücadeleye girmesi gereklidir. Şunu açıkça ifade etmek gereklidir ki 26 Mayıs eylemi bu hususta işçi sınıfı için pratik, maddi bir kazanım elde edememiştir. 26 Mayıs'ın elde ettiği kazanım, Aralık ayından beri ülke genelinde güçlenmekte olan sınıf hareketine önemli dersler bırakabilmesi, deneyimden çıkartılabilecek bu derslerin gelecekteki kitlesel ve uzun erimli mücadelelerin yoluna ışık tutabilecek olmasıdır.

 

Gerdûn

 

Tags: