11. Öz-Yönetim: İşçilerin Öz-Sömürüsü

Eğer ulus devlet bile üretici güçler için çok dar bir kafes haline geldiyse, bu durum kapitalizmin genel kurallarından hiçbir zaman bağımsız olarak düşünülemeyecek olan bireysel işletmeler için daha da geçerlidir. Çöken kapitalizmde işletmeler yasalara ve devlete çok büyük bir ağırlıkla dayanırlar. Bu yüzden geçen yüzyılda Proudhoncu eğilimler tarafından savunulmakta olan küçük burjuva ütopyası "öz-yönetim" (kapitalist işletmelerin işçiler tarafından yönetilmesi), günümüzde yalnızca kapitalist bir aldatmacadır.[1]

Öz-yönetim, krizin vurduğu işletmelerde işçilerin sorumluluk alarak kendi sömürülerini örgütlemelerini sağlamaya çalışan bir ekonomik silahtır ve bu silahın sahibi sermayedir. Dolayısıyla öz-yönetim karşı devrimin de siyasi silahıdır.
İşçileri, fabrikalarına, mahallelerine, sektörlerine hapsederek ve orada yalıtarak işçi sınıfını böler.

  • İşçilerin tek görevi kapitalist ekonomiyi yıkmak iken, sırtlarına bir de kapitalist ekonominin sıkıntılarını yükler.
  • Proleteryayı kurtuluşunu belirleyen temel görevden, sermayenin siyasi araçlarının yok edilişinden ve dünya ölçeğinde proleterya diktatörlüğünün kurulması amacından saptırır.

Proleterya, yalnızca dünya ölçeğinde üretimin yönetimini eline alabilir, fakat bunu kapitalist yasalar çervesinde değil, onları yok ederek yapacaktır.

Öz-yönetimi savunan bütün siyasi pozisyonlar, ("işçi sınıfı tecrübesi" veya "işçiler arasında yeni üretim ilişkileri oluşturmak" adı altında bile olsa), nesnel olarak kapitalist üretim biçiminin korunumunun bir parçasıdır.

[1] Doruk noktasına 1974-75'te Fransa'daki LIP işçilerinin "öz-yönetim" deneyimi ve yenilgisinde ulaşan bu aldatmacanın etkisi bir hayli azalmıştır. Fakat anarşizmin yenilenmesiyle öz-yönetimin de bir dirilme yaşayacağı gözden kaçmamalıdır.1936'da İspanya'da öz-yönetim masalını "devrimci" ekonomik önlemler adı altında bayraklarında anarşist ve anarko-sendikalist eğilimler taşımıştır.