Kürdistan'da Şiddetlenen Emperyalist Savaşa Enternasyonalist Yanıt

EKA Türkiye seksiyonu olarak bir süredir düzenli bir biçimde yayınlamaya özen gösterdiğimiz Kürdistan bölgesindeki gelişmelere dair tartışmaların genel bir sonucu olarak aşağıdaki bildirgeyi yayınlamanın anlamlı olacağını düşünüyoruz. Süregelmekte olan bu emperyalist savaş çemberinde kalmış olan milyonlarca insanın, kimlerin çıkarına canlarını vermeye zorlandığının net ve bir o kadar da genel bir ifadesini vermeye çalışan bildirgemizin esas hatlarını, yine bu bildirgenin başlığında netleştirmeye çalıştığımız ve esas olarak farklı farklı ulusların emperyalist çıkarlarının ekseninde aynı sınıftan kardeşlerini boğazlamaya itilen işçi sınıfının tek çıkar yolu enternasyonalizm eksenli bir sınıf savaşıdır.

Kürt Sorununun Tek Çözümü Enternasyonalist Çözümdür!

1. TC Devleti, hem Kürdistan'da hem de genel olarak Orta Doğu'da emperyalist emeller peşinde koşan bir devlettir. PKK ise, henüz bir devlet olmayı başaramış olsa da Türkiye'deki milliyetçi Kürt burjuvazisinin temel aygıtı olarak bir devlet gibi hareket etmektedir; faaliyet alanında bir devlet gibi çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadır ve şu veya bu noktada TC emperyalizminin rakibi olan şu veya bu emperyalist devletin doğrudan veya dolaylı desteğine dayanmak durumundadır. Böylelikle de, güçleri emperyalist TC'ye kıyasla daha zayıf, çıkarları ise daha dar olsa da, dünya emperyalizminin TC kadar bir parçası konumunda bulunmaktadır. Kürdistan'da son aylarda şiddetlendikçe şiddetlenen bu savaş, halihazırda dünyada devam eden bütün savaşlar gibi emperyalist bir savaştır. Efendilerinin çıkarları için ölmek veya sınıf kardeşlerini öldürmek ise ne Türk işçilerin, ne de Kürt işçilerin çıkarınadır.
 
2. Irak Kürdistanı'nın durumu ve diğer Kürt bölgelerinin durumu, ABD'nin bölgeye girmesiyle değişmiştir. Türkiye ABD'nin bölgesel gücü olarak bir işleve sahiptir, buradan gelen ilişkinin ortağıdır. Bununla beraber Türk burjuvazisi için bu bölge çok kazançlıdır. Güney Kürdistan ile PKK arasındaki ilişki, Türkiye'nin bazı baskıları sonucunda sertleşebilmektedir. Ancak bir taraftan da Kürt halkının yarattığı basınç Güney Kürdistan hükümetini PKK'yi gözetmek durumunda bırakmaktadır. İran Kürdistanı açısından Güney Kürdistan ile böyle bir bağı bulunmamaktadır.
 
3. Kürt sorunu bölgede bir emperyalist politikanın parçasıdır. Bunun iki boyutu bulunmaktadır: İlki ABD'nin bölgeye girmesi, ikincisi ise Kürtlerin bu bölgede kilit bir noktada olmasıdır. Gelişemelere bakınca TC'nin ilişkileri ile ilgili şöyle bir durum tespit etmek mümkündür: Güney Kürdistan hükümeti ile zaman zaman bir ortaklık varken bazen de bu ilişkiler bozulmaktadır. Bunun arka planında ise ABD'nin petrolü geçişi için tasarladığı Nobacco projesi yatmaktadır. 2007'deki 5 Kasım görüşmelerinden itibaren Türkiye'nin perspektifi değişmiştir. Önceden tamamen askeri yöntemlerle ilerlenirken sonrasında demokratik açılım diyerek aslında görünürde daha farklı bir biçimde ilerlemeye başlamışlardır. Bunun arka planında ise Nobacco planının güvenliği yatmaktadır. Bölgenin istikrar kazanması için bu sorunun bir şekilde normalleşmesi gerekmektedir. İleriye dönük stratejik ortakları olan Türk ve Kürt burjuvazileri arasındaki sorununun çözülmesi istenmektedir.
 
4. Bütün bunlara rağmen esasında AKP iktidarı döneminde bütün o açılım iddialarının, demokrasi laflarının ardında, eski savaş politikasının aynısı devam etmiştir. Süreç içerisinde binlerce kişinin KCK davasından tutuklanması, ateşkes dönemlerinde PKK'liler geri çekilirken yüzlerce gerilla arkadan vurularak katledilmiş, Kürtlerin yaptıkları eylemlere pek çok kişinin yaralanmasına neden olan ve kimilerinin öldürülmesiyle sonuçlanan sert polis saldırıları yapılmış, Türk şehirlerindeki Kürtlere karşı toplumsal baskı teşvik edilmiş, linç girişimleri yaşanmıştır. AKP hükümetinin stratejisi önceki hükümetlerle aynı olsa da, taktikleri önceki hükümetlerden bir hayli farklı olmuştur. Hükümet, özünde aynı baskı politikasını sürdürürken bir yandan ayak oyunları ve göstermelik jestlerle görünürde Kürt hareketinin Türkiye siyasetindeki temsilcilerini, arka planda ise PKK'yi oyalamak gibi bir hayli hırslı bir plana girişmiştir. Oyunun son parçası ise bütün bunlara ek olarak Türkiye Kürdistanı'nda muhtelif gıda, ev eşyası ve benzeri yardımlar yaparak ve dini ideolojiden beslenerek Kürt hareketinin kitlesel desteğini ele geçirmek noktasında olmuştur. Bu nokta AKP hükümetinin planının belki en kritik noktası olmuştur; zira devletin geri kalanı gibi onlar da nihayetinde PKK'nin salt silahlı güçle alt edilmesinin mümkün olmadığının farkındadırlar. Bu yüzden Türkiye Kürdistanı'nda önce PKK'ye alternatif, sonra da ondan baskın ve onu marjinalleştirecek bir güç olmaya çalışmayı hedeflemişlerdir; fakat bu Osmanlı oyunu nihayetinde AKP hükümetinin elinde patlamıştır.
 
5. Bu planın tutmamış olmasının nedeni Kürt burjuvazisinin oyuna gelmemiş olması değildir, aksine Kürt burjuvazisi uzunca bir süre "oltaya gelmiştir". Kürt burjuvazisinin Türk devletine eklemlenmek ve Türkiye Kürdistanı'nda, TC devletinin bir parçası olarak hükmetmek stratejisi, onu sırf masada tutmak pahasına rakibinin pek çok hamlesini sineye çekmeye zorlamıştır. Öte yandan nihayetinde Kürt burjuvazisi güçlü bir karşı hamle yapmıştır: "30 yıldır savaşıyoruz, bunun bu yöntemlerle çözülemeyeceğini biliyorsunuz, bir kez daha hatırlatalım ve müzakere masasına dönelim." AKP hükümetinin benzeri ayak oyunlarıyla alt ettiği güçlerden farklı olarak Kürt burjuva hareketinin böylesi bir hamle yapabilmesinin arka planında, Kürt burjuvazisinin Türk burjuvazisinin bir parçası olmaması; farklı ekonomik ve toplumsal dinamiklere dayanan, gücünü farklı koşullardan alan, farklı bir burjuvazi olması yatmaktadır.
 
6. Bununla birlikte, Kürt burjuvazisi de bölgeye sermayenin gelmesini istemektedir. Bu açıdan Kürt burjuvazisi ile Türkiye burjuvazisinin çıkarları ortaktır. Alarko şirketlerinin patronu işadamı İshak Alaton'la birlikte katıldığı bir konferansta Leyla Zana'nın sarfettiği "Bugüne kadar Kürtleri hep simitçi ya da ayakkabı boyacısı olarak gördüler" sözleri, Kürt burjuvazisinin serpilme hırslarını ifade etmektedir ki bunun için Kürt burjuvazisinin Kürdistan'a dış yatırım yapılmasına ihtiyacı vardır.
 
7. Türk burjuvazisi ayrıca kendisine yeni bir imaj çizmek istemektedir. Bu da Türkiye'nin ucuz emek cenneti haline getirilmesini kapsamaktadır. Bunun çok önemli bir kısmını da Kürt işçi sınıfı oluşturmaktadır. Mevcut dönem özellikle kamu alanında yeni uygulamalarla işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarına saldırılarının planlandığı bir dönemdir. Sosyal bir devlet görünümü yaratarak artı değerini arttırmaktadır. Bunun bir örneği de Çalışma Bakanlığı'nın her işçi için sendika üyeliğini zorunlu hale getirmeyi planlamakta oluşudur. Kürdistan'da iyi(!) kullanılmayan çok önemli bir artı-değer potansiyeli bulunmaktadır. Pek çok sektörde Kürt işçiler çok düşük ücretlerde çalıştırılmaktadırlar. Bölgesel asgari ücret sistemi ile de Kürdistan'da ucuz emek politikası ortaya konulmaya hazırlanılmaktadır.
 
8. Bütün bu açılımlar ve müzakereler sürecinden sonra gelinen bu nokta, burjuvazinin barışından ancak savaş çıkacağını bir kez daha gözler önüne sermiş, Kürt sorununun çözümünün TC devleti ile herhangi bir uzlaşmadan geçemeyeceğini ve PKK'nin de hiç de alternatif önerebilecek bir yapı olmadığını tekrar ortaya koymuştur. Kürt sorununun çözümü yalnızca Türkiye'de mümkün değildir. Kürt sorununun çözümü milletlerarası savaşla mümkün değildir. Kürt sorununun çözümü demokrasiyle mümkün değildir. Bu sorunun tek çözümü, Kürt ve Türk işçilerin Orta Doğu ve tüm dünya işçileriyle birleşik mücadelesinden geçmektedir. Kürt sorununun tek çözümü enternasyonalist çözümdür. Bu sorun ancak sınıf savaşıyla sınırları aşarak çözülebilir. Milliyetçi savaşın barbarlığına karşı enternasyonalizm bayrağını ancak burjuvazi için ölmeyi reddeden işçi sınıfı yükseltebilir.