Nijerya: Kıtlığın ve Katliamların Tek Çaresi Sınıf Mücadelesi

Geçtiğimiz Ocak ayında Nijerya'da gerçekleşen altı günlük genel grev, ülkede yaşanan en büyük toplumsal hareketlerden biriydi. Sendikalı işçi sayısı 7 milyon olan ülkenin her tarafında gerçekleşen grev dalgasına toplam on milyon işçi katıldı ve bütün önde gelen şehirlerde büyük eylemler gerçekleşti. Grev, bir gecede yalnızca benzinin fiyatını iki katına çıkartmakla kalmayıp, yiyecek, ısınma ve ulaşım maliyetlerini de devasa bir biçimde etkileyen benzin ödeneğinin kesilmesine karşı protestoların bir parçasıydı. İşsizliğin fazla (kırk yaş altı nüfusun %40'ı) ve açlığın yaygın (nüfusun %70 günde 2$'dan az bir parayla geçinmektedir) olduğu bir ülkede, böylesi bir öfke patlaması beklenebilir nitelikteydi.

Nijerya'ya dair önde gelen basın kuruluşları aşırı islamcı Boko Haram grubunun sürdürdüğü terörist kampanyaya yoğunlaşmayı tercih ettiler. Boko Haram, geçtiğimiz iki sene içerisinde binin üzerinde kişi öldürdü ve kalabalık meydanlarda bombalar patlatmak ve ayrıca polis merkezlerinede de saldırılar düzenlemek minvalindeki kampanyalarını sürdürme niyetinde olduğunu açıkladı. Nijerya devleti, eli kanlı ve ağır bir devlet olduğundan özellikle polis merkezlerine yapılan saldırılar bir miktar sempati topladı. Mesela grev sırasında, kitlelerin üzerine ateş açmaktan kaçınmayan polisin ve silahlı kuvvetlerin vahşi müdahalesi 20'den fazla kişinin katledilmesine, 600'ün üzerinde kişinin ise yaralanmasına yol açtı. Katı biçimde uygulanan sokağa çıkma yasakları ise ülkede hala yürürlüktedir. Kuzey'deki Kano kentinde, silahlı polis helikopterleri her gün kısmen nüfusu izlemek, kısmen de gözdağı vermek için her gün havada uçup duruyorlar. Bu sırada Ocak ayının son haftasında 200'ün üzerinde kişi Boko Haram'ın bombalı saldırılarının kurbanı oldu. Bir sonraki hedefin okullar olacağı söyleniyor.

Aşırı şiddetli doğasına rağmen, yakın zamanda bir sözcüsü Şeriat hukukuna uymayan herkesin öldürüleceğini söyleyen Boko Haram'ın Nijerya'nın Müslüman ve daha fakir Kuzey kesiminde belli bir destekçi kitlesi bulunuyor. Kuzeyde ortalama yıllık gelir 718$ civarındayken, Güney'de bu rakam 2010$. Öte yandan Boko Haram'ın şiddeti koşullar çerçevesinde görülmeli. Genel greve farklı dini ve etnik kökenlerden devasa sayılarda işçiler katıldı. Yüzlerce dilin konuşulduğu, yüzlerce etnik grubun bulunduğu bir ülkede, mücadelede ayrımları kırabilmek büyük önem taşır. Sendikaların önce eylemsizlik, sonra da grevin bittiğini ilan etmesi, yaşananların önemini ortadan kaldıramaz.

Genel grev öncesinde ülkenin büyük bölümünde gerçekleşen kitlesel eylemler işçiler arasındaki dayanışmanın gücünü ortaya koymuştu. Öte yandan, mücadeleyi sendikaların belirlediği ve başını çektiği bir çerçeveye odaklamakla, işçiler tanıdık bir tuzağa düştüler. Genel grev süresince petrol işçilerinin greve katılmaması, Nijerya'nın en büyük sanayisinin çalışmaya devam etmesi anlamına geldi. Sendika şefleri, hükümetle işçiye 'zafer' diye sunacakları bir anlaşma imzaladılar; oysa hareketin sönümlenmesi burjuvazi için bir zaferdi. Anlaşmaya Nijeryalıların büyük çoğunun verdiği tepki, şüphelerle doluydu. Ertesi günlerde sendika şeflerinin içinde bulunduğu yoz ilişkiler ve hükümetle gizli anlaşmaları konuşuldu.

Öte yandan, buradaki sorun şeflerin yozlaşmasının ötesinde bulunuyor. İşçi sınıfının temel gereksinimi, kendi mücadelelerini kontrol etmek ve kendi siyasi programını geliştirmektir. Bu da kendisini sendikal yapılar haricinde örgütlemesi gerek demektir. Mücadeleyi koordine etmek için kitle meclisleri ve seçilmiş komitelere gerek vardır. Bundan sonra mücadeleleri sektör, ırk ve milliyet ayrımlarının ötesine taşıma ihtimali billurlaşır.

Demokratik Yanılsamaların Ağırlığı

Böylelikle başka bir soruna geliyoruz: benzin ödeneğinin ardından ortaya çıkan Nijerya'yı İşgal Et! hareketinin geçtiğimiz birkaç sene içerisinde ortaya çıkan hareketlerin pek çoğunu domine eden demokratik fantazilere.

Demokratik kapitalist devlet, kapitalizmin milli çıkarlar çerçevesinde işleyişini temin etmek için vardır. Bu da milli burjuvazinin genel çıkarı anlamına gelir gerçekte. Serbest pazar kapitalizmi idealine rağmen, gerek 2008 krizi sonrasında, gerekse daha öncesinde ulusal ve uluslararası ortaya konulan binlerce yasa, anlaşma ve yapı ile gördüğümüz üzere, ekonominin devlet müdahalesi olmadan işlemesi mümkün değildir. Devletin işi, bir yandan da ulusu rakiplerine karşı ve kendisini işçi sınıfına karşı müdafa etmektir. Kendisini işçi sınıfı karşısında korumak için devlet işçi sınıfının geleneksel örgütlerini, yani işçi sınıfının huzursuzluğunu soğuran sendikaları ve geleneksel solcu partileri emer ve böylelikle işçi sınıfını zararsız eylemliliklere yönlendirir.

Mevcut fantazi, böylesi bir devletin ele geçirilebilip zengin fakir herkesin çıkarlarına uyacak bir hale getirilebileceği inancıdır. Yanılsamalardan biri, herkes demokratik düzende oy verebileceği iken, teorik düzlemde herkesin toplumda eşit güce sahip olduğudur. Bu, kapitalizm eşitsiz bir toplumsal ilişkiye dayanan bir düzen olduğu için imkansızdır. İstediğimiz adaya oy verebilsek de, kapitalizme karşı oy vermemiz, seçimle kapitalizmi göndermemiz mümkün değildir. Eğer kapitalizm tehlike altındaysa da burjuvazi seçim inceliklerini ve konuşma özgürlüğünü bir kenara bırakıp devletin tüm gücünü işçi sınıfını kanla bastırmak için kullanma seçeneğini devreye sokar. Tarihte bunun sayısız örneği vardır.

Sendikalar, işçi sınıfını kontrol altında tutmak için kullanılan demokratik aparatın içkin bir parçasını teşkil ederler. Nijerya'da sendikaların işçi mücadelelerinin gelişimine karşı ne biçim bir rol oynadıkları ortadaydı. Radikal fikirler artarak ifade bulurken sendika şefleri "amacımız benzin fiyatlarını 1 Ocak 2012 düzeyi öncesine çekmektir. Dolayısıyla bir 'Rejim Değişimi' kampanyası gütmüyoruz" açıklaması yaptılar. Financial Times dergisi (16/1/12) grevin ardından durumun değiştiğine yönelik yaptığı saptamada "protestolar sıradan Nijeryalıları cesaretlendirirken müsrif harcamalara dair yeni bir bilinç yarattılar. Ek olarak pek çok kişi, benzin ödeneği tamamen geri gelmeden grev bitirildiği için sendikalara hayal kırıklığıyla bakıyor" ifadelerini kullandı. Sendikalara yönelik hayal kırıklığı, bir yandan da devlet baskısını deneyimlemek ve kapitalizmin önereceği ne kadar az şey olduğunu idrak etmek, bütün bunlar hep geleceğin işçi mücadelelerinin gelişimine katkı yapan unsurlardır.

Gina 28/1/12