Submitted by EKA on
Dominik Cumhuriyeti'ndeki ‘Enternasyonalist Tartışma Çekirdeği'nden bir yoldaşın yazdığı bu makale elimize geçti. SSCB'nin düşüşünden sonra 20. yüzyılın büyük yalanını devam ettirerek, Stalinist barbarlığı "sosyalizm" olarak sunan ve son yıllarda Chavez'in rejimiyle müttefik olarak bu yalanı onun "21. yüzyıl sosyalizmi" yalanıyla desteklemeye çalışan Küba rejiminin ipliğini pazara çıkaran bu katkıyı selamlıyoruz.
18 Ekim Şubat'ta Küba başkanı Fidel Kastro artık Küba'daki kapitalist devleti yönetmek istemediğini ilan etti. Bu sağ kanat burjuvaziyi, sözcüleri aracılığıyla, komünizmin tamamen bittiğini ve Küba devriminin de sona erdiğini iddia etmeye itti. Tıpkı Doğu Bloğunun düşüşünden sonra yaptıkları gibi, aslında kendilerinin, burjuvazinin ölümünü kutladıklarını bilmeden işçilerin kafalarını karıştırmaya çalışıyorlar. Küba modelinin ortadan kalkmasıyla kaybedecek olan proleterya değil kapitalizmdir. Çitin öte tarafında, çavuşları Hugo Chavez önderliğinde sermayenin sol kanadı bizi devrimin devam ettiğine temin ediyor. İşçi sınıfının kafasını karıştırmayı hedefleyen bu saçmalıkları açığa vurmak için bazı meseleleri açıklaştırmamız gerekli.
Ocak 1959'da, Küba'da gerçek bir sosyal devrim gerçekleşmedi. Gerçekleşen yöneten sınıfın kesimlerinden biri devrilirken bir diğerinin iktidara gelmesi, kırdan gelen Kastro-Guevarist liderlerin yükselişi ve bir darbeyle çavuş Batistaydı indirmesiydi. Bu iktidarın kendisini askeri diktatörlükle ifade eden sermayenin sağ kanadından bir dizi göstermelik reform ve millileştirme yaparak proleter mücadeleyi ve sınıf bilincini yükseltmek bir yana kapitalizmi farklı koşullara uydurmaya çalışan sermayenin sol kanadına geçmesiydi. Aynı şekilde çoğunluğun içinde bulunduğu durumu iyileştirme sözleri de tutulmadı. Pek çok ülkeye öğretmen ve doktor ihraç ettiği göz önünde bulunursa Küba sermayesinin çıkarları doğrultusunda eğitim ve sağlıkta göreceli bir iyileşme olduysa ülkede mevcut olan yarım yüz yıllık dağıtım düzeni temel ihtiyaçların karşılanamadığını gözler önüne seriyor. En az düzeyde bile olsa kaliteli bir şey almak isteyen birisi onu akıl almaz derecede yüksek fiyatlarla turistler için açılmış özel dükkanlar veya kara borsa dışında bulamıyor. Sömüren azınlığın ayrıcalıkları Batista zamanında olduğundan bile daha gösterişli bir şekilde ortadalar: sözde "Komünist" Parti üyeleri, üst düzey askeri yetkililer ve benzeri yüksek mevkilerdeki insanlar her türlü lükse rahatlıkla ulaşabilirlerken çoğunluk yoksunluk ve sefalete mahkum edilmiş durumda.
Küba'da bir devrim olmadı. Rejim el değişti, ve bu iktidar değişikliği parlamenter yollar yerine bir ayaklanma aracılığıyla yapıldı. Fakat kapitalizm hala kapitalizm olmaya devam etti. Yalnız üniforma değiştirerek: zira liberal takım elbiseler yerini sakallı adamların giydiği yeşil asker kıyafetlerine bıraktı.
Olayın başka bir yanı da Bay Kastro'nun sözde "anti-emperyalist"liği. Öncelikle, herhangi bir kapitalist devletin hayatta kalabilmesi için emperyalist olması gereklidir, çünkü dünya emperyalist ormanının ortasında çıkarlarını savunabilmek için kendisini askeri, ekonomik, siyasi, ideolojik ve kültürel yollarla desteklemeli, başkalarının kendisine boyun eğmesini sağlamalıdır. Bu yüzden Küba'da ülkenin kaynaklarının büyük çoğunluğu "anti-emperyalizm" sloganı altında Afrika'da (mesela Angola'da) savaşlar yürütmüş güçlü bir orduyu korumaya adanmıştır. Aynı şekilde Küba güçlü propaganda araçları aracılığıyla kendisini "sosyalist bir ülke" olarak sunmuştur. Bu yöntem ve araçlarla, Küba rejimi, ülkenin boyutları yüzünden sınırlı da olsa, ulus-devletin birbirlerine karşı verdiği emperyalist mücadele ortamında kendisine bir dilim koparabilmiştir.
Fidel şüphesiz insanların ABD'ye karşı duyduğu tepkiyi kullanarak bu ülkeyi, kendi ülkesiyle olan çelişkilerden dolayı, devasa bir imparatorluk olarak sunuyor, ama Amerikan emperyalizmini lanetlerken Sovyet emperyalizmini övmekten kaçınmıyordu; şimdi de çavuş Chavez'in Bolivarcı emperyalizmini destekliyor. İyi bir emperyalizm ve kötü bir emperyalizm olduğu fikri, terörizmi bastırmaya adanmış bir terörist fikrinden farklı değildir!
"Küba Devrimi"nin başında (1959-1970), Fidel Kastro'nun kendisi Birleşmiş Milletler'deki ünlü konuşmasında bir komünist olmadığını itiraf etmişti, fakat güçlü komşusu ABD ile bir anlaşma koparma çabaları işe yaramamıştı. Kastro bunun üzerine paltosunu değiştirererek Rus emperyalizmiyle ittifak yaptı. Sonrasında eski Küba "Komünist" Partisi "26 Haziran Hareketi" ile birleşmeye zorlanarak yeni bir "Komünist" Parti kuruldu ve bu parti o zamandan beri tek parti olarak hüküm sürdü.
Küba rejimi bağıra çağıra "anti-emperyalist" olduğunu iddia ederken "emperyalizm" etiketini sadece ABD için kullanıyor. İnsanlık Yanki emperyalizminin vahşetinden bıkmıştır fakat emperyalizmle mücadele sözde "anti-emperyalist" devletler aracılığıyla değil, proletaryanın bağımsız ve enternasyonalist mücadelesiyle yapılır. Bir yanda hukuka ve "hümanizme" hürmet eden "iyi" devletler, bir yandaysa tiranlık, militarizm ve barlık üzerinde tekel kurmuş devletlerin var olması gibi bir durum söz konusu değildir. Kastro ve Bolivarcı Chavez'in iddialarının aksine Emperyalizmle bir devlet aracılığıyla savaşma fikri, terörizme karşı savaşmayı bir teröriste bırakmaktan farksızdır.
Bir başka büyük yalan ise "komünist" fidel veya "sosyalist" Küba yalanıdır. İlk göz önünde bulundurulması gereken gerçek Küba'da artı değerin, ücretli emeğin ve özel mülkiyetin mevcut olduğudur, ve zaten aksi de mümkün değildir çünkü kapitalist bir dünyada sosyalist bir adacık mümkün değildir. Küba'da ücretli-emek ve insanın insanı sömürüsü hala mevcuttur. Klasik anlamda (yani yasal olarak üretim araçlarının sahibi) bir kapitalist sınıf yerine devleti çoğunluğa karşı yöneten bir bürokrasi vardır. Gerçekleşen mülkiyete dair yasal, yani göstermelik bir değişimden ötesi değildir; mülkiyet sahini ünvanı devlete geçmiştir fakat çoğunluk her türlü var oluş aracından mahrumdur ve mülkiyet Kübalı işçiler için hala mülkiyettir, ve hayatta kalmak günlük çalışma düzenini ve patronun dayattığı koşulları kabul etmektir. Tek fark diğer ülkelerde patronun herhangi bir fabrikadan herhangi biri olmak yerine Küba'da devletin kendisi olmasıdır.
Fidel Kastro - ve şimdi Chavez, Morales gibileri - büyük Stalinist yalanı yeniden üretiyorlar: insanları millileştirmelerin sosyalizm yolunda bir adım olduğuna, tek ülkede sosyalizmin sosyalizme doğru bir adım veya sosyalizmin bir biçimi olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Öte yandan gerçekte bütün bunlar ve sözde "sosyalist" ülkelerdeki düzenler sadece kapitalizmin bir yüzü olan devlet kapitalizmidir.
Vladimir