Submitted by EKA on
Bu yazı ilk kez Enternasyonal Komünist Akım'ın İngiltere'deki yayın organı World Revolution'ın 304. sayısında basılmıştır.
Senenin başında Mısır pek çok sektöre yayılan bir grevle sarsıldı: çimento fabrikalarında, kümes hayvanı çiftliklerinde, madenlerde, otobüs ve demiryollarında, sağlık sektmründe ve herşeyden önce dokuma sektöründeki işçiler hızda düşen gerçek maaşlara ve ödenek kesintilerine karşı bir dizi yasa dışı grev örgtlediler. Bu mücadelelerin militan ve spontene niteliğini, hareketi tetikleyen mücadelenin patlak verdiği Kahire'nin kuzeyindeki Malhalla al-Kubra'nın büyük Misr Eğirme ve Dokuma fabrikasına bakınca kolaylıkla görülebilir. Aşağıdaki alıntı Joel Beinin ve Hossam el-Hamalawy tarafından yazılıp Çevrimiçi Orta Doğu Raporu'nda ve libcom.org internet sitesinde yayınlanmıştır ve fabrikada çalışan Muhammed Attar ve Sayyid Habib adlı iki işçiyle yapılan röportahlara dayanmaktadır.
"Malhalla al-Kubra Misr Eğirme ve Dokuma fabrikasının 24,000 işçisi, 3 Mart 2006'da başbakan Ahmet Nazif'in yıllık ikramiyelerin sabit 100 Mısır lirasından (17$) iki aylık maaş ikramiyesine çevrildiğine dair yayınladığı kararnameyi görünce çok sevindiler. En son 1984'te yıllık ikramiyeler (75 liradan 100 liraya) artmıştı.
‘Kararnameyi okuduk ve fabrikade bilgiyi yaymaya başladık,' diyor Attar. ‘İronik olarak, hükümet yanlısı sendika yetkililerinin bile haberi kendi başarıları olarak sunmalarıydı'. Şöyle devam ediyor ‘Yıllık ikramiyelerin ödendiği Aralık ayı geldiğinde herkes tedirgindi. Kazıklandığımızı fark etmiştik. Bize sadece o eski 100 lirayı önermişlerdi. Daha doğrusu tam rakamı söylemek gerekirse 89 lira, çünkü vergi kesintilerini ihmal etmemişlerdi.'
Havada bir mücadele ruhu vardı. İki gün içinde işçiler protesto olarak maaşlarını reddetmeye başlamışlardı. Sonra, 7 Aralık'ta, sabah vardiyasından binlerce işçi Malhalla'nın Talat Harb meydanında fabrikanın girişinin karşısında toplanmaya başladılar. Çalışma hızı zaten yavaşlamaktaydı, ama üretim giyim üretiminde çalışan 3,000 kadın işçi çalışma yerlerini bırakıp, erkek iş arkadaşlarının hala çalışmakta olduğu eğirne ve dokuma bölümlerine gidene kadar durmadı. Kadın işçiler: ‘Erkekler nerede? Kadınlar burada!' sloganlarıyla içeri daldılar. Utanan erkek işçiler bunun üzerine greve katıldı.
10,000 civarı işçi, kendilerine verilen ikramiye sözleinin tutulması isteyerek ‘İki ay! İki ay!' diye haykırarak meydanda toplandılar. Karalara bürünmüş çevik kuvvet polisi fabrikanın ve şehrin etrafını sardı, fakat protestoyu bastırmak için harekete geçmedi. ‘Ne kadar kalabalık olduğumuzu görünce çok şaşırdılar', diyor Attar. ‘Akşama veya bir sonraki güne dağılmamızı umuyorlardı'. Güvenlik güçlerinden cesaret alan fabrika yönetimi 21 günlük ücret ikramiyesi teklif etti. Fakat Attar'ın gülerek hatırladığı üzere ‘Kadın işçiler neredeyse yönetimden pazarlık için gelen temsilciyi ikiye böleceklerdi'.
Sayyid Habib, akşam olduğunda erkek işçilein kadın işçileri eve gitmeye ikna etmekte çok zorlandığını söylüyor: ‘Kalmak ve burada uyumak istediler. Onları evlerine, ailelerinin yanına gidip sabah dönmeye ikna etmek saatler aldı'. Gülümseyen Attar ekliyor: ‘Kadın işçiler erkeklerden daha militandı. Güvenlik güçleri sürekli onları korkutmaya çalışıp tehditler savurdular ama onlar direndi'.
Sabah namazından önce, çevik kuvvet fabrikanın kapılarından içeri daldı. Attar ve Habib'in de içinde bulunduğu yetmiş işçi kendilerini fabrikaya kilitlemişlerdi. ‘Devlet güvenlik görevlileri bize az kişi olduğumuzu ve dışarı çıkmamızı söylediler' diyor Attar. ‘Ama içeride kaç kişi olduğumuzu bilmiyorlardı. Onlara yalan söyledik, içeride binlerce kişi olduğumuzu söyledik'. Attar ve Habib aceleyle yoldaşlarını uyandırdılar ve işçiler birlikte demir varillere vurarak yüksek ses çıkartmaya başladılar. ‘Şehirdeki herkesi uyandırdık. Cep telefonlarımızda kontör kalmayana kadar dışarıdaki ailelerimizi ve arkadaşlarımızı arayıp pencerelerini açıp güvenlik güçlerinin izlediklerini bilmelerini sağlamalarını istedik. Tanıdığımız bütün işçileri arayıp hemen fabrikaya gelmelerini söyledik.'
O arada polis fabrikanın suyunu ve elektriğini kesmişlerdi. Devlet görevlileri, şehir dışından gelen işçilere fabrikanın elektrik arızası nedeniyle kapandığını söylemek için tren istasyonlarına giditmişlerdi. Fakat oyunları sökmedi.
‘20,00'den fazla işçi geldi' diyor Attar. ‘Devasa bir gösteri yaptık ve patronlarımız için cenazeler sahneledil. Kadın işçiler bize yiyecek ve sigara getirdi ve eyleme katıldılar. Güvenlik müdahale etmeye cesaret edemedi. Yakındaki okullardan ilköğretim ve lise öğrencileri grevcileri desteklemek için sokaklara döküldü'. Fabrika işgalinin dördüncü gününde hükümet yetkilileri 45 günlük ikramiye önerip fabrikanın özelleşmeyeceği konusunda güvence verdiler. Grev durduruldu, hükümet kontrolündeki sendika federasyonu da Misr Eğrime ve Dokuma işçilerinin izinsiz eylemlerinin başarısından dolayı küçük düşmüş oldu." (https://libcom.org/library/egyptian-textile-workers-confront-new-economi...)
Mahalla'daki zafer, pek çok farklı sektördeki işçilerin mücadeleye girmelerine ilham verdi, ve hareketin şiddeti hafiflemiş değildi. Nisan ayında Mahalla işçileri ve devlet arasındaki çatışma tekrar yüzeye çıktı. İşçiler Kahire'ye, Genel Sendika Federasyonu'nun başıyla ücret talepleri pazarlık etmek (!) ve Mahalla fabrikası sendika komintesini Aralık grevi sırasında patronları desteklemekle suçlamak için büyük bir heyet gönderdiler. Devlet güvenlik güçlerinin buna cevabı fabrikayı kuşatma altına almaktı. Buna karşı işçiler greve çıktı ve Ghazl Shebeen and Kafr el-Dawwar adlı iki başka büyük dokuma fabrikası Mahalla'yla dayanışma içinde olduklarını bildirdi. Özellikle Kafr el-Dawwar işçilerinin bildirisi bir hayli ilginçti:
Kafr el-Dawwar İşçileri Ghazl el-Mahalla İşçileriyle Aynı Siperdedir!
Biz, Kafr el-Dawwar'ın dokuma işçileri, sizin, bizimkilerle aynı olan taleplerinizi almanız için sizinle tamamen desteklediğimizi bildiririz. Mahalla işçilerinin heyetinin Kahire'deki Genel Sendika Federasyonu merkezine gitmesini engelleyen güvenlik engellemesini şiddetle lanetliyoruz. Hareketinizi ‘saçmalık' olarak tanımlayan Said el-Gohari'nin Al-Masry Al-Youm'a yaptığı açıklamayı da lanetliyoruz. Size olanları endişeyle izliyor, ve dünden önceki gün giyim-üretim işçilerinin grevi ve ipek fabrikasındaki kısmi grevi desteklediğimizi ilan ediyoruz.
Bilmenizi istiyoruz ki biz Kafr el-Dawwar işçileri ve siz Mahalla işçileriyle aynı yolda yürüyoruz ve ortak bir düşmanımız var. Hareketinizi destekliyoruz çünkü bizim taleplerimizle sizinkiler aynı. Şubat'ın ilk haftasında grevimizin bitiminden beri, fabrika sendika komitemiz grevi başlatan taleplerimizi gerçekleştirmek için uğraşmadı. Fabrika sendika komitemiz çıkarlarımıza zarar verdi ... Sizin maaşlarda yenilik talebinize desteğimizi sunuyoruz. Biz de, sizin gibi, Emek Bakanı'nın taleplerimizi yerine getirip getirmeyeceğini görmek için Nisan sonunu bekliyoruz. Fakat Bakan'a umut bağlamıyoruz, çünkü ne onun ne de fabrika sendika komitesinin herhangi bir şey yaptıklarını görmeik. Taleplerimize ulaşmak için sadece kendimize güveneceğiz.
Dolayısıyla, şunların altını çizmek istiyoruz:
- Sizinle aynı gemide yol alıyoruz ve sizinle birlikte aynı yolculuğa devam edeceğiz.
- Sizin taleplerinizi tamamen desteklediğimizi ve eğer siz endüstriyel bir eylem yapmaya karar verirseniz, dayanışma eğlemi düzenlemeye hazır olduğumuzu bildiriyoruz.
- Suni İpek, El-Bedia Boya ve Misr Kimyasal işçilerini sizin mücadelenizden haber edeceğiz ve dayanışma cephesini yaymak için köprüler yaratacağız. Mücadele zamanlarında bütün işçiler kardeştir.
- Devlet sendikalarıyla savaşımızı kazanmak için geniş bir cephe açmamız gereklidir. Bu sendikaları yarın değil bugün devirmeliyiz". (https://egyworkers.blogspot.com/2007/04/blog-post_17.html)
Bu örnek bir bildirge çünkü meslek ve işyeri ayrımlarını aşan gerçek sınıf dayanışmasının temelini, aynı düşana karşı savaşan aynı sınıfın mensupları olma bilincini tamamen gösteriyor. Aynı zamanda devlet sendikalarına karşı mücadele etme ihtiyacına dair çok açık ve net.
Bu dönemde başka yerlerde de mücadele patlak verdi: Giza'daki çöp toplayıcıları şirket bürolarını ücretlerin ödenmemesini protesto etmek için bastılar; Monofiya'da 2,700 dokuma işçisi bir dokuma fabrikasını işgal etti; İskenderiye'de 4,000 tekstil işçisi yönetim bir önceki grevden ücretlerin ödenmesini engellemek isteyince ikinci kez göreve çıktı. Bunların hepsi de yasadışı, resmi olmayan grevlerdi.
Başka hareketi güç kallanarak bastırma denemeleri de oldu. Güvenlik polisi Nagas Hammadi, Helwan ve Mahalla'daki ‘Sendika ve İşçi Hizmetleri Merkezleri'ni kapattı veya kapatmakla tehdit etti. Bu merkezler "bir grev kültürü" yaratmakla suçlanıyordu.
Bu merkezlerin varlığı, açıkça yeni sendikalar kurma çabasına işaret ediyor. Kaçınılmaz olarak, işçilerin sadece açıkça işyeri polisi görevi gördüğü Mısır gibi bir ülkede, en militan işçiler, 1980-82'de Polonya'daki işçilerin yaptığı gibi sorunlarının çözümünün ‘bağımsız' sendikalar olduğu fikrine sıcak bakabilirler. Fakat grevin Mahalla'da örgütlenme biçiminden çok açık bir şekilde çıkan işçilerin meseleyi doğrudan kendi ellerine aldıklarında (doğal olarak yürüyüşler, devasa heyetler ve fabrika kapılarında toplantılar), gücü yeni bir sendika aygıtına verdiklerinden çok daha güçlü olduklarıdı gerçeğidir.
Mısır'da, kitle grevinin tohumları çoktan sadece işçilerin kitlesel ve kendilerinin yaptığı eylemlerinde değil, ama Kafr el-Dawwar işçilerinin bildirgesinde yansıyan sınıfsal bilinç düzeyinin yüksekliğinde de gözle görülebilir vaziyete gelmişlerdir.
Şu an itibariyle bu olaylar ve İsrail'de, rıhtım işçileri, kamu işçileri ve en son öğretmenlerin ücret artışı için yürüttüğü grevler, ve eğitim ücretlerinin artışı yüzünden gösterilerde polisle yüzleşen öğrencilerin mücadelesi, İran'da Bir Mayıs'ta resmi hükümet gösterilerini hükümet-karşıtı sloganlarıyla dağıtan veya yasak izinsiz eylemlere katılan ve ciddi polis baskısıyla karşılaşan binlerce işçinin mücadelesi gibi Orta Doğu'nun emperyalist bölünmelerinin farklı parçalarındaki diğer mücadeleler arasında bilinçli bir bağlantı mevcut değil. Fakat bu hareketlerin işçilerin kendileri tarafından gerçekleştirilmesiyle dikkat çeken doğal niteliği ayı kaynaktan, sermayenin işçi sınıfını bütün dünya sefalete sürüklemesinden geliyor. Bu bağlamda bu mücadeleler, milliyetçilik, din ve emperyalist savaş duvalarının karşısında işçi sınıfının gelecek enternasyonalist birliğinin tohumlarını taşıyor.