Submitted by DünyaDevrimi on
Bu yazı dizisinin ilk bölümünde, enternasyonalist anarşizm ile komünist sol arasında sahiplenilen belli başlı noktaları göstermeye çalışmıştık. EKA için, önemli farklılıkları es geçmeden, kritik olan nokta, işçi hareketinin bağımsızlığının savunusu konusunda kararlı oluşumuz noktası, “burjuvazinin ister 'faşist' burjuvaziye karşı 'demokratik' burjuvaziyi ya da sağa karşı solu veya İsrail burjuvazisine karşı Filistin burjuvazisini, vb. ya da 'ehven-i şer' olanı 'kritik' veya 'taktik' hiçbir yolla asla desteklememelidir” noktasıdır. “Böyle bir yaklaşımın iki somut ifadesi vardır:
Kapitalist sistemi ya da ona benzeyen biçimdeki bir sistemi yöneten ya da savunan partilere herhangi bir seçim desteği vermeyi veya işbirliğini reddetmek (sosyal demokrasi, Stalinizm, 'Chavismo/Chavezcilik', vb.)
Her şeyden önce, herhangi bir savaş esnasında, bu, uzlaşmaz bir enternasyonalizmde ısrar etmek, şu ya da bu emperyalist kamp arasında seçim yapmayı reddetmek demektir. 20. yüzyılın bütün emperyalist savaşları sırasında olduğu gibi Birinci Dünya Savaşı sırasında da, savaşan tarafları destekleyen bütün bu yapılar enternasyonalizmin durduğu yeri terkettiler, işçi sınıfına ihanet ettiler ve burjuva kampa entegre oldular.”
Teori ve pratikte bütün bu gerekli tutumları savunan herkes, aynı saflara, yani işçi sınıfı ve devrimin saflarına ait olduklarının bilincinde olmalılardır.
Bu saflarda, bireyler, gruplar ve eğilimler arasında gerektiği üzere fikir ve tutum farklılıkları bulunmaktadır. Uluslararası ölçekte, açık ve kardeşçe bir biçimde, ancak aynı zamanda hatalı ödünler vermeden tartışma yoluyla devrimcilerin proleter bilincin genel gelişimine katkı yapması mümkün olabilir. Fakat devrimciler bunu yapabilmek için, böyle bir tartışmanın önünde duran zorlukların kaynağını anlamaya çalışmalıdırlar.
Bu zorluklar, tarihin bir ürünüdür. 1917'de Rusya'da ve 1918'de Almanya'da başlayan devrimci dalga, Birinci Dünya Savaşı'na son verdi ancak burjuvazi tarafından altedildi. Korkunç karşı- devrim, devrimci gelgitlerin ön safında bulunan bu iki ülke proletaryasının üzerine Stalinizm ve Nazizm gibi en canavarca ifadeleriyle çöktü.
Anarşistler, kendisini marksist olarak adlandıran bir parti tarafından korkunç bir polis diktasının Ekim devrimi ülkesinde kurulmasını, marksist fikirlere yönelik yapılan eleştirilerin bir sağlaması olarak gördüler ve bu soruna 'anti-otoriterlik' ve 'merkeziyetçilik', devrimin hemen ertesi günü devleti bütün biçimleriyle ortadan kaldırması, özgürlük ilkesinin birinci değer haline getirilmesi üzerinden yaklaştılar. 19. yüzyılın sonunda, sosyalist partiler içerisinde reformizmin ve 'parlamenter alçaklığın' zaferi, anarşistler tarafından seçimlere katılımın reddedilmesinin bir doğrulanması olarak çoktan kabul görmüştü.[1] Aynısı, Stalinizmin zaferinde de yaşandı. Onlar için, bu rejim marksizmin 'doğuştan gelen otoriterliğinin' mantıksal bir sonucuydu. Özellikle, onlar Lenin ve Stalin'in uygulamaları arasında bir süreklilik gördüler çünkü sonunda ve devrimin hemen sonrasında siyasi terör, Lenin hala hayattayken gelişmişti.
Açıkçası, bunu ispatlamaya yönelik ortaya konulan argümanlardan bir tanesi olan 'süreklilik' meselesini kanıtlayan, 1918'in Bahar aylarında bazı anarşist grupların Rusya'da baskı altına alınarak gazetelerinin kapatılmasıydı. Ancak 'belirleyici' olan argüman ise Kronstadt ayaklanmasının, Lenin ve Troçki'nin başında bulunduğu Bolşevik iktidar tarafından Mart 1921'de kanlı bir biçimde bastırılmasıydı. Kuşkusuz, Kronstadt konusu oldukça anlamlıdır çünkü deniz kuvvetlerindeki işçi ve denizciler, burjuva hükümeti deviren ve sovyetlerin (işçi ve asker konseylerinin) önünü açarak iktidarı alan 1917 Ekim'in öncülerindendi. Ve onlar kesin bir biçimde, devrimin 1921'de 'partilere değil, bütün iktidar sovyetlere!' sloganıyla isyan eden en ileri bölüğüydüler.
Komünist Sol ve Rus Deneyimi
Komünist sol içerisinde, onun farklı eğilimlerinde bütün açıklığıyla şu belli noktalarda tam bir ortaklık bulunuyor:
Stalinizmin burjuva karşı-devrimci rolü;
'Proleter anavatan' SSCB'nin savunusunun reddi ve özellikle SSCB'nin savunusu adı altında ya da hangi bahaneyle olursa olsun İkinci Dünya Savaşı'na katılımın reddi.
SSCB'yi iktisadi ve toplumsal bir sistem olarak kapitalizmin özel bir biçimi, onun en aşırı hali bir devlet kapitalizmi olarak karakterize etmek.
Bu belirleyici üç nokta üzerine, komünist sol enternasyonalist anarşistler ile fikir birliği içerisinde ancak Troçkistlerin Stalinist devleti 'dejenere olmuş işçi devleti' ve komünist partileri de 'işçi partileri' olarak gören, İkinci Dünya Savaşı'nda büyük çoğunluğunun (genel olarak Direniş saflarında) askere gönüllü olarak katılan anlayışının tamamen karşısındadır.
Diğer bir taraftan, komünist sol içerisinde 1917 devriminden Stalinizme giden yolun anlaşılması üzerine belli fikir ayrılıkları da bulunuyor.
Örneğin, Hollanda komünist solu ('konsey komünistleri' ya da 'konseyciler') Ekim Devrimi'ni, feodal Çarlık rejiminin yerine modern bir kapitalist ekonomiyi geliştirmeye daha yetkin burjuva devleti getiren fonksiyonu olan burjuva bir devrim olarak kabul ediyor ve devrimin başındaki Bolşevik parti, lider ve militanlarının gerçekten bilincinde olmadıkları, devlet kapitalizminin bir çeşidinin inşası için uğraşan özel tipte bir burjuva partisi olarak değerlendirmiştir. Bunların yanısıra 'konseyciler' için Lenin ve Stalin arasında bir süreklilik, öncekisinin 'mirasının sürdürülmesi' sözkonusudur. Bu anlamda, anarşistler ile marksizmden aldıkları referansları terketmeyen konseyciler arasında bir yakınlık bulunur.
Komünist solun diğer temel eğilimi olan İtalyan komünist solundan gelenler ise Ekim Devrimi'ni ve Bolşevik partisini doğası gereği proleter olarak görürler.[2] Bu eğilimin Stalinizmin zaferi olarak ifade ettiği konu Rusya'da devrimin yalıtılmasından, Almanya'da ve bütün diğer ülkelerdeki devrimci dalganın yenilgisinden ileri gelir. Hatta Ekim devriminden önce bile, bütün işçi hareketi ve anarşistler istisnasız, devrimin dünya ölçeğine yayılmaması halinde yenileceğini düşünmüştür. Ancak Rus devriminin trajik kaderini belirleyen tarihsel unsur, 'dışarıdan' (dünya burjuvazisi tarafından desteklenen Beyaz Ordular ile) değil, 'içeriden', işçi sınıfının iktidarı yitirmesinden, devrim ile gelen devlet üzerindeki kontrolü kaybetmesinden ve devrime öncülük eden partinin yozlaşması ve ihanetiyle devlet aygıtına eklemlenmesinden ileri gelmiştir.
Bunu söylerken, İtalyan solundan gelen farklı grupların, Bolşeviklerin devrimin ilk yıllarındaki uygulamaları üzerine yapılan tahlillerinde ortaklaşmadıklarını söylememiz gerekir. 'Bordigistler' için gücün tekelleşmesi, parti monolitizminin bir biçiminin tesis edilmesi ve hatta Kronstadt ayaklanmasının kanlı ezilişi eleştirilemez. Aksine, bu tür uygulamaları desteklerler ve enternasyonal olarak İtalyan sol eğiliminin 'Bordigistleri', birçok anarşist ve sol komünisti reddetmeye hizmet eder.
Ancak İtalyan komünist solu Bordigizme indirgenemez. (Daha sonrasında Komünist Sol'un İtalyan Fraksiyonu olacak olan) İtalya Komünist Partisi'nin Sol Fraksiyonu, Rus deneyiminin (Fransızca adı Bilan ya da Bilanço olan yayında) bir bilançosunun çıkarılması işini üstlenmiştir. 1945 ile 1952 arasında, (Internationalisme adlı yayını çıkartan) Fransa Komünist Solu (Gauche Communiste de France) bu işi devam ettirmiş ve 1975'te EKA'yı kuracak olan bu eğilim meşaleyi 1964'te Venezüela'da ve 1968'de Fransa'da eline almıştır.
Aynı zamanda İtalya'daki Enternasyonalist Komünist Partisi içerisinde de yeralan bu akım devrimin hemen başından yola çıkarak Bolşevik uygulamaların belli noktalarının eleştirisinin hayati olduğunu belirlemiştir. Özellikle, anarşistlerin kınadığı birçok konu, (Bilan'ın ve İtalyan Komünist Solu'nun da eleştirmeye devam ettiği gibi) bir parti tarafından iktidarın ele geçirilmesi, terör ve özelinde Kronstadt'ın bastırılması konuları örgütümüz tarafından, marksist bir bakış açısından ve hatta Lenin'in 1917'de yazılan 'Devlet ve Devrim'deki bakış açısından hareketle net bir biçimde hatalar ve hatta Bolşevikler tarafından işlenmiş suçlar olarak değerlendirilmiştir. Bu hatalar burada ayrıntısına giremeyeceğimiz ancak komünist sol ve enternasyonalist anarşistler arasındaki genel tartışmanın bir parçası olan çeşitli yollarla açıklanmıştır. Burada şunu demeliyiz ki; Rus devrimi, bir an için zafer kazanan (ve günümüze kadar tek olan) bir proleter devrimin tarihsel bir deneyimidir. Fakat bu deneyimin derslerini çıkartmak, 1930'lardaki Bilan'ın yaptığı gibi, devrimcilere kalmıştır. Bilan'a göre, “yenilginin nedenlerinin derinlikli biçimde kavranılması” temel bir gerekliliktir. “Ve bu kavrayış herhangi bir tabu ya da ötekileştirmeye izin veremez. Savaş sonrası olayların bilançosunu çıkartmak, aynı zamanda bütün ülkelerin proleterlerinin zaferinin temelinde yatan bir yöntemdir.”(Bilan no. 1, Kasım 1933)
Anarşistler ve Komünist Sol
Karşı-devrim dönemleri, her zaman birleşmeye götürmez ya da hatta devrimci güçlerin yardımlaşmasını sağlamaz. Bir bütün olarak işçi sınıfını etkileyen dağınıklık ve kargaşa, aynı zamanda onun en bilinçli unsurlarında bir geri tepmeye neden olur. Stalinizm ile bir bağlantısı olmayan ve hala Ekim devrimini savunan gruplar arasında tartışma 20'ler ve 30'larda kolay değildi ve komünist sol ile anarşistler arasındaki tartışmalar, karşı-devrim dönemi boyunca özellikle zordu.
Yukarıda anlattığımız üzere, Rus devriminin sonucu, onun anarşist hareket içerisindeki komünist solun 'kaçınılmaz otoriterleriyle' tartışmayı reddeden hakim yaklaşım, marksizm eleştirilerinin çarkına bir kazanç sağlamış gibi görünebilir. Bu durum 1930'larda daha belirgindi ve anarşist hareket komünist solun küçük gruplarından daha çok biliniyordu çünkü bunda tarihsel olayların en kritiklerinin yaşandığı İspanya örneği gibi önemli bir unsur vardı.
Aynı zamanda, anarşist hareket genellikle İspanya'daki olayları bu fikirlerin bir doğrulanması olarak görmektedir; komünist sol ise bu yukarıdakileri onların hatalarının ve anarşistler ile yapılacak bir ortaklaşmanın çok zor gerçekleşmesinin bir kanıtı olarak kabul eder. Öte yandan şunu unutmamalıyız ki ki; Bilan bütün anarşistleri aynı potaya koymamıştır: Örneğin, İtalyan anarşisti Camillo Berneri, Stalinistler tarafından Mayıs 1937'de katledildiğinde Bilan onun anısına bir yazı yayınlamıştı. Çünkü Berneri, İspanyol CNT'si tarafından uygulamaya koyulan politikaların inatçı bir eleştirisini yapmıştı.
Daha kayda değer bir diğer nokta ise 1947'de İtalyan Komünist Solu (Turin grubu), Fransa Komünist Solu, Hollanda Solu ve birçok enternasyonalist anarşistin biraraya gelmesiyle gerçekleştirilen bir konferans olmuştur. Anarşistlerin bazıları konferans divanında dahi yer almışlardır. Bu şunu gösteriyor ki; karşı-devrim sırasında bile, komünist solun ve enternasyonalist anarşizmin bazı militanları, açıklığın gerçek ruhuyla, tartışmaya yönelik istek ve devrimcilerin taşıdıkları farklılıkların ötesinde ve üzerinde birleşebilecekleri temel ilkesinin kavranması yeteneğiyle hareketlenebilirler. 1947'deki bu yoldaşlar bize bir ders ve gelecek için umut veriyorlar.[3]
Kuşkusuz, Stalinizm tarafından marksizm ve komünizm adı altında ortaya konan zulümler, hala ağırlığını koruyor. Onlar, samimi tartışma ve gönüllü işbirliğinin önünde duran 'duygusal bir duvar' işlevi görüyorlar. Marx'ın Louis Bonaparte'ın 18. Brumairei adlı eserinde ifade ettiği gibi, katledilen kuşakların geleneği bir kabus gibi yaşayanların akıllarına çöküyor. Bu duvar hemen yarın yıkılacak bir duvar değil. Ancak aynı zamanda çatırdamaya başladı. Bizler, gözlerimizin önünde ufak ufak geliştirerek, sıcak bir atmosfer yaratarak ve daima sınıfsız bir toplum, komünizm amacına yönelmiş olduğumuzu aklımızda tutarak tartışmaya devam etmeliyiz.
EKA, Ağustos 2010
1. Lenin için, “Batı Avrupa'nın birçok ülkesindeki devrimci sendikalizm, oportünizmin, reformizmin ve parlamenter alıklığın direkt ve kaçınılmaz bir sonucudur.” (Partinin sendikalara yönelik yaklaşımının açıklandığı ve Voinov (Lunacharsky) tarafından yazılan bir broşüre Lenin'in önsözü – 1907) Devrimci sendikalizmden önce varolan anarşizm buna yakındır ancak aynı zamanda sosyalist partilerin bu yöndeki evriminden de beslenirler.
2. Burada şunu not etmeliyiz ki; Bolşevik partiden gelen birtakım gruplar da aynı analizleri paylaşırlar. Rus Komünist Solu (The Russian Communist Left) kitabımıza bakınız.
3. Aslında, tartışma enternasyonalist anarşistler ve komünistler arasındaki bir işbirliği ve karşılıklı saygı olarak yeni bir şey değildi. Diğer örneklerin içerisinde, Amerikan anarşisti Emma Goldman'ın yazdığı (Kronstadt'dan on yıl sonra, 1931'de yayınlanan) kendi otobiyografisine işaret edebiliriz:
“Bolşevizm, insanın parlayan ruhu, ölenlerin şevk ve cesareti tarafından yaratılmış toplumsal bir konsepttir... şu kesin bir biçimde önemlidir ki; anarşistler ve diğer hakiki devrimciler, bu iftiraya maruz kalmış adamların ve Rusya'da gerçekleşenlerin kararlı bir savunusunu yapmalıdırlar” (Hayatımı Yaşarken, Fransızca'dan çevrildi.) Çok bilinen diğer bir anarşist Victor Serge, Ağustos 1920'de yazdığı 'Anarşistler ve Rus Deneyimi' adlı bir makalesinde buna çok benzer bir tavır takınmış ve kendisini hala bir anarşist olarak adlandırıyorken ve birtakım Bolşevik uygulamalarını eleştiriyorken bile bu partiyi desteklemeyi sürdürdü. Bolşevikler, İspanya'daki anarko-sendikalist CNT'ye Komünist Enternasyonel için bir delegasyon daveti yaptılar. Aralarında oldukça içten tartışmalar geçti ve CNT'yi Enternasyonal'e katılmaya davet ettiler.