Submitted by DünyaDevrimi on
“Sessizliğimizin bugün boğduğunuz seslerden daha kuvvetli olacağı gün gelecek…”
1886 yılında, Haymarket ayaklanmasının ardından öldürülen anarşist işçilerden August Spies asılmadan hemen önce bu sözleri söylemişti. Yüz yıldan uzun bir süredir, dünya işçi sınıfı, sekiz saatlik iş günü için gerçekleşen Haymarket ayaklanmasının ardından katledilen işçilerin anısını, 1 Mayıs’ı proletaryanın uluslararası dayanışma gününe dönüştürerek yaşatmaktadır.
Bununla birlikte yüz yılı aşkın bu süre içerisinde çok şey değişti. Mesela, Haymarket ayaklanması yaşandığında işçi sınıfının, o dönemde bile çoğu zaman bürokratikleşme eğilimi gösterse de örgütleri olan sendikaların doğası… Kapitalist düzenin miadını doldurarak çürüyen, yozlaşan, insanlığı barbarlığa sürükleyen bir düzene dönüşmesinin ardından kapitalist devlet, düzenin varoluşunu sürdürmesini sağlayabilmek için toplumun her alanına nüfus eden bir canavara dönüştü. Devletin zaten bürokratikleşme eğilimi gösteren sendikaları kapsaması hiç de zor olmadı. Sendikaların 1. Dünya Savaşı’nda ‘kendi’ devletlerini desteklemeleri bu durumun ilk açık ifadesiydi. Zaten kapitalizm koşulları işçi sınıfının devrimci mücadelesinin yüksek olduğu dönemler haricinde, kalıcı olacak genel işçi örgütlenmelerini de imkânsız kılmıştı. Bugüne geldiğimizde ise 1 Mayıs’ı tatil ilan eden bir devlet ile onun bu kararı ‘demokrasi mücadelesi’ içerisinde bir ‘kazanım’ olarak alkışlayan ve 1 Mayıs’ı yıllardır bir ‘bayram’ olarak ‘kutlayan’ sendikalarını görüyoruz. Sendika bürokratlarının ve ayrıca burjuva solunun ‘demokrasi mücadelesi’ çerçevesindeki Taksim ısrarı binlerce proleter militanı polis vahşetine teslim etmektedir. 1 Mayıs ne bir tatil günü, ne bir bayram ne de bir demokrasi mücadelesi günüdür. 1 Mayıs’ın örtülen anlamı onun işçi sınıfının uluslararası dayanışma günü olmasıdır.
Bu 1 Mayıs 2008’de patlak veren ve bütün dünyayı kasıp kavuran kriz ortamında gerçekleşiyor ve içinde bulunduğumuz bu durum, 1 Mayıs’ın gerçek anlamını, proletaryanın uluslararası dayanışmasını iki katı hayati kılıyor. Nüfusun %35’inin saatlik 3,25 TL veya daha az para ile geçindiği Çin’de, hükümete göre krizin ‘geri dönüş’ünün ardından on iki milyondan fazla kişi işsiz kaldı. ABD’de geçtiğimiz sene 2,6 milyon insan işsiz kaldı ve bu sene, bu rakama iki milyon kişi daha eklendi. Krizin ‘teğet geçtiği’ iddia edilen Türkiye’de ise resmi rakamlara göre işsizlik %15,5 gibi rekor bir orana ulaştı ki gerçek durumun çok daha kötü olduğunu herkes biliyor. Kapitalizm aslında şu anda yeni bir krize girmiş değil. 1960’ların sonundan beri teklemeye başlayan ekonomi, kredi ve borçlarla ayakta durmaya çalışıyordu. Bugünkü sorun ise bu borçların asla geri ödenemeyecek olması. Burjuvazinin krize karşı yapabileceği tek şey de daha fazla katliam, savaş ve barbarlık. 1929 krizinden sonra İkinci Dünya Savaşı’nın geldiğini hatırlayalım.
Kriz karşısında burjuvalar ‘hepimizin sıkı çalışması gerek’ diyor. Fakat kastettikleri aslında şu: ‘işçi sınıfının sıkı çalışması gerek’! Krizden canı yanacak olan bizleriz ve bu durumu değiştirebilecek olan da yine bizleriz. Son yıllarda sınıf mücadelesinde bir yükseliş olduğu aşikâr. Krizin derinleşmesinin sınıf mücadelelerini arttıracağını söyleyebiliriz. Özellikle Yunanistan, Fransa ve Çin’de olanlar bize bunu gösterdi. Yunanistan’da anarşist bir gencin polis tarafından öldürülmesinden sonra işçiler ve öğrenciler tarafından bir dizi grev ve işgal gerçekleştirildi. En önemlisi işçiler ve öğrenciler kendileri için hareket ettiler ve kendi mücadelelerini kontrol etmek için kitle meclisleri oluşturdular. Fransa’da bir milyondan fazla işçi kitlesel bir genel grev gerçekleştirerek sokaklara döküldü. Çin’deki durumu takip etmek, bu ülkedeki basının niteliğinden dolayı daha zor fakat gelen bilgilere göre ülkenin her yerinde bir dizi mücadele gerçekleşmekte. Fakat sınıf mücadeleleri tabii ki sadece bu ülkelerle sınırlı değil. Martinique, La Reunion, Guadeloupe gibi uzak ve ufak ülkelerde bile devasa grevler gerçekleşti. Asıl önemli olan ise bu mücadeleler arasında uluslararası bağlar kurmak ve bunları yaygınlaştırmaktır.
Çöken kapitalizm altında işçilerin yaşam standartları ve çalışma koşullarına dair verdiği mücadele, siyasi mücadeleden ayrılamaz. Zira kapitalizm içerisinde bulunduğumuz dönemde işçi sınıfının hayatında genel, kalıcı ve anlamlı bir iyileşme sağlayabilmekten acizdir ve bu yüzden de proletaryanın yaşam ve çalışma koşulları için verdiği uluslararası mücadelenin içerisinde komünizm filizlenecektir.
YAŞASIN PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ!
YAŞASIN DÜNYA DEVRİMİ!