DünyaDevrimi tarafından tarihinde gönderildi
Komünizm ‘hoş bir fikir' değil; somut bir gereklilik. Hoş bir fikir değil mi?... Aslında geçtiğimiz yüzyılın tamamı boyunca çok kötü bir fikir olduğu anlatıldı; çünkü o, totaliter devlet, fakirlik ücretleri, süper güç siyasetleri, işçi kampları, vb. anlamına geliyordu. Ancak komünizm eşittir Stalinizm büyük yalanına rağmen, bu fikir, Stalinizm'in gerçekten komünizm olmadığında, Marx tarafından tasarlanan komünizm hiç olmadığında diretti. Ama başka bir savunma hattı mevcut: Rusya'da olanlar artık ‘hoş bir fikir' olmadığını, insan doğası ya da çağdaş dünyanın karmaşıklığı nedeniyle pratikte işlemediğini kanıtlıyor. Nitekim, onu pratiğe dökmeye yönelik tüm çabalar korkunç bir son ile bitecek. O yüzden şu anki halimize katlanmak daha iyi...
Marksizm'in işaret ettiği komünizm belki ‘hoş bir fikir' değil; çünkü o, iyi niyetli reformistlerin icat ettiği bir proje değil. Komünizm, tarihin dinamiği tarafından sağlanan bir gereklilik ve olabilirliği karşılıyor. Komünizm bir gerekliliktir; çünkü insan toplumunun günümüz örgütlülüğü -yani kapitalizm- insanlık için işlemeyen bir sistem olma noktasına erişmiştir. Üretici güçleri emsalsiz bir aşamaya taşımış, ancak bu güçler insanlığa karşı hale gelmiş ve onu ezmek için tehdit etmekte. Açık olan şu ki; bizler teknoloji ve bilimin yöntemine baktığımızda, onun insanlığı angaryalardan kurtarmak ve insan türünün temel somut ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılmadığını; büyük imha cephaneliklerini doğal çevreyi yağmalamak için yarattığını ve küçük bir sömüren azınlığın ihtiyaçlarına sunduğunu görmekteyiz. Kapitalizmin devamı ister savaş yoluyla, ister ekolojik yıkım ile ya da her ikisinin bir kombinasyonuyla insanlığın hayatta kalması için bir tehlike haline gelmiştir. Bu nedenle mevcut sistemden kurtulmak sadece hoş bir fikir değil, insanlığın çıkarına tarihsel bir gerekliliktir. Komünizm mümkündür; çünkü sistem onu yenecek güçlerini harekete geçiriyor: Bolluğu yaratan ve bu suretle sömürüye son verme kapasitesine sahip üretici güçleri ve kapitalizme karşı, kapitalizmin toplumsal ilişkilerini yok ederek bir devrim yapmak ile somut bağlantısı olan toplumsal bir sınıfı. Ancak şunu not edelim ki, gereklilik kaçınılmazlığa eşit değildir. Komünizm mümkündür ama başka bir alternatif de olasıdır: Mutlak barbarlığa geçiş.
‘Komünizm nedir' sorusunu cevapladığımızda, sık sık olumsuzlarla başlamak gerekiyor; özellikle ‘komünizm SSCB, Çin ya da Küba değildir' diyerek; ancak daha genel olarak mevcut sistemin kurtulmamız gereken niteliklerinden bahsederek. Örnek olarak şunları söyleyebiliriz:
a) Komünizm sınıfların olmadığı bir toplumdur. Hakim ideolojinin temel düsturu, toplumun daima bir grup yukarıda, aşağıda ve bir miktar da ortadaki insandan oluştuğudur. Diğer bir ifadeyle, sınıf ayrılıkları daima vardır ve daima da var olacaktır. Oysa sınıflı toplum tarihsel olarak oldukça güncel bir icattır. On binlerce yıl insanoğlu komünizmin ‘ilkel' bir versiyonunda, aynı zamanda zorunluluk gereği yaşamıştır. Sınıf ayrılıkları uzun bir dönemdir su yüzüne çıktı ama neticesinde ilk ‘medeniyetler'e yol açtı. Bu yüzden komünizm kendi başına iddialı. O, kapitalizmden önce şekillenmiş despotluk, kölelik, serflik gibi versiyonları olan binlerce yıllık sınıf sömürüsünü ortadan kaldırma görevini önüne koyuyor. İlkel komünizmin varoluşu, sınıf farklılıklarının ‘doğal' şeyler olduğu yönündeki argümanı çürütüyor. Sınıf farklılıkları tarihin belirli bir aşamasında ortaya çıktılar; çünkü eski eşitlikçi toplumsal ilişkiler bir noktadan sonra üretici güçlerin gelişiminin önünde engel haline geldiler; ama günümüzün toplumsal ilişkileri de bugün artık ileri yöndeki gelişim için bir engel teşkil etmekte. İnsanlığın şu anda ihtiyaç duyduğu şey, sınıfsal bölünmeler ile özel mülkiyetten kurtulmak ve zenginliklerin ayrıcalıklı azınlıkların değil, tüm toplumun ihtiyaçları için kullanıldığı hakiki bir toplum yaratmaktır.
b) Komünizm sınıfların ve devletin olmadığı bir toplumdur. Devletin varlığı uzun bir zamana dayanmıyor. O, toplumun çelişen sınıflara ayrılması nedeniyle hakim sınıfın toplumsal çıkarlarını koruma işlevi ile doğdu. Sınıf farklılıklarını bertaraf edersen devleti de bertaraf etmiş olursun. Bu, ekonomi devlet tarafından ne kadar kontrol altında tutulursa o kadar sosyalizme ya da komünizme yaklaşırız diyenlere de bir cevaptır.
c) Komünizm paranın olmadığı bir toplumdur. Diğer bir deyişle, kapitalizmde her şeyin satış ve kar için üretilmesinden farklı olarak, komünizmde üretimin amacı insan ihtiyaçlarını karşılamaktır. Para gereksiz hale gelecektir; çünkü üretim ve tüketim mübadele aracılığıyla gerçekleşmeyecek. Tekrarla, bu mümkündür; çünkü herkesin ihtiyacı için yeterince üretim olanaklı hale gelmiştir. Bu nedenle malları özgürce paylaştırmak, devlet ile çözümlenebilir bir şey değildir. Ve bu bir gerekliliktir; çünkü kar için üretim, kapitalist ekonominin -kar oranında düşmeye doğru eğilim ve aşırı üretim krizi- tüm çelişkilerinin kaynağıdır. Bu çelişkiler ilk olarak kapitalizmin dünya genelinde bir sistem olmasına neden olur ve bu nedenle komünizmin temellerini barındırır. Ancak kesin bir ifadeyle bunlar, bütün üretim sisteminin yeniden örgütlenmesini talep eden ve giderek büyüyen felaketlerin kaynağı haline de gelmişlerdir.
d) Komünizm aynı zamanda ulusal sınırların da olmadığı bir toplumdur. Kapitalizm ulus-devleti en ‘yüksek' biçim olarak geliştirdi, ancak ulus-devletin her biçimi insanlık için asli bir engel ve gerçek bir tehlike haline gelmiştir; çünkü kapitalist rekabet, aynı zamanda global kontrol için silahlı güçler arasında sürekli bir ekonomik ve askeri mücadeleye ortam hazırlamaktadır. Ancak bu, ‘herkesin herkese karşı savaşı'na rağmen, sistem hala bir bütün halinde işliyor ve onun kanunlarından bir bölge ya da bölge içerisinde kaçabilmek imkansızdır. Devrim dünya çapında olmalıdır ve yeni toplumsal örgütlenme yeryüzünün kaynaklarını ortaklaşa kullanmalıdır. Bu gerçek kapitalizmin yaratımı olan ekolojik kriz de düşünüldüğünde ayan beyan ortadadır.
Bunların tamamı olumsuz ifadeler. Bu, komünizmin sadece olumsuzlama olduğu anlamına gelmez. Marxistler ‘formüller' vermekten daima kaçınırlar. Ancak Marx gençliğinden beri komünizmi olumlu terimlerle tanımlamıştır, özellikle gelişkin ifadelerinde: Bir işkence değil, zevk kaynağı olarak çalışma; işin, bilimin ve sanatın kaynaşması; insanlığın doğa ile armonisi ve bilinç ile içgüdü arasındaki çelişkinin giderilmesi....
Bizler için Marxistlerin uzak komünist geleceği tanımlamak amacıyla ortaya koyduğu bu çabalar ‘ütopik' değildir. Çünkü onlar gerçek insan kapasitelerinde temellenmektedir: Troçki'nin ifade ettiği gibi, ortalama insan varoluşu bir gün Goethe ya da Shakespeare kadar yaratıcı olacaktır. Gerçek şu ki, Goethe de, Shakespeare de insanlığın, gerçek insan yaşamının ürünleridirler. Bu girişimler ütopik değildirler; çünkü komünizm, Marx'ın da ortaya koyduğu gibi, "olayların mevcut durumunu yok eden gerçek bir harekettir". Bir anlamda bu hareket, tarihte tüm sömürülen ve ezilenlerin hareketidir; daha belirgin olarak proletaryanın, işçi sınıfının hareketidir. En başından beri Marx komünizm anlayışını, toplumda mücadelesinin kendiliğinden komünist bir dinamiği olan bir sınıfın var olduğu üzerine kurmuştur. Bu, kendisini, toplumun tümünü binlerce yıllık sömürüden kurtararak özgürleştirebilecek bir sınıftır...
Proleter mücadele, içinde komünizme doğru bir dinamik barındırır; çünkü kendisini sadece ortak bir davranış ve mümkün olan en geniş dayanışma yoluyla savunabilir; geleceğin dayanışmaya dayalı toplumu yoluyla... İçerisinde komünizme doğru bir dinamik barındırır; çünkü komünizm insanlığın kendi üretici güçlerinin bilinçli ustalığına sahip olacağı tarihteki ilk toplumdur - ve proletaryanın sınıf mücadelesi kendi yöntem ve hedeflerinin artan bilinci olmaksızın ustalaşamaz. Başlangıçta, sınıf hareketinin bu iki asli ihtiyacı yani dayanışma ve amaçlarının bilincine varma ihtiyacı, örgütlü formların doğmasına yol açtı. Bir yandan sendikalar, karşılıklı yardımlaşma toplulukları, kooperatifler; diğer yandan siyasi örgütler ya da partiler...Bu biçimler egemen sınıf ve onun ideolojisinin baskısına sürekli maruz kalarak sık sık ortadan yok oldular ya da düşman sınıf tarafından ele geçirildiler. Ancak sınıf mücadelesi devamlı olarak kendi evrimine daha çok uyan yeni biçimleri yaratıyor.
Dolayısıyla, kapitalizm yükseliş aşamasının sonuna ulaşarak çöküş evresine girdiği gibi, proleter hareket de var olan düzen içerisinde kendisini tanımlama ve savunma ihtiyacına artık daha fazla göğüs geremiyor, ancak savunmayı saldırıya çevirmek ve bu düzenin tüm kurumlarına bir meydan okuma yükseltiyor. Marx, proletaryanın, zanaatçı köklerinin evrimleşmesinden gelen savunma amaçlı çatışmalarından, onun devrime önderlik edeceğini çıkarsamıştır. Marx işçi sınıfının cennette fırtınalar yaratacak kapasitesini görmüştür. İşçi sınıfının kapasitesinin ilk belirtisi günlük yaşamında bile "işçi yönetimleri" kurması ve Paris Komünü'nde görüldüğü üzere var olan devlet gücünü dönüştürmesidir. Proletaryanın kendisini sermayeye karşı bir güç olarak örgütleme kapasitesi 1905'te Rusya'da da kendini göstermiştir. Gerçekleştirdiği kitle grevleri, Birinci Dünya Savaşı'na bir cevap olarak yarattığı devrimci dalga ve varoluşunun en üst noktası olarak Rusya'da kurduğu sovyetler, diğer bir deyişle işçi konseyleri tarafından iktidarın ele geçirilişi onun sermayeye karşı kendisini örgütleme yeteneğinin güçlü belirtileridir. İşçi konseyleri, Lenin'in dile getirdiği gibi, proletarya diktatörlüğünün keşfedilmiş en son biçimidir: Tüm işçi sınıfını yeniden biraraya getirme, mücadelesini kitle toplantıları ve geri çağrılabilir delegeler vasıtasıyla kontrol etme, mücadelenin iktisadi ve siyasi boyutlarını kaynaştırma, kendini silahlandırma ve burjuva devleti yok etme imkanı tanıyan bir biçim. Sonuç olarak, işçi sınıfının bilincinin, sınıfın en ileri fraksiyonu olan komünist partinin müdahalesinden etkilenen sıçramalar aracılığıyla ilerletilmesine meydan veren bir biçim.
Savaşın ardından gelen devrimci dalga yenildi. Rusya'da, iktidarın ülke çapında ilk kez işçi sınıfı tarafından ele geçirildiği bir yerde devrim, izolasyon ve bir dönem ona hizmet eden, ardından da sırtını dönen birçok araç tarafından boğuldu. Ama bu trajik deneyimden hayati dersler de çıkartıldı. Bu dersler: İktidarın eski aparatının yok edilişinin ardından doğan diğer bütün siyasi kurumlardan bağımsızlığını koruyacak işçi konseylerinin gerekliliği; bu gerçeğin siyasi icraatlerin üstündeliğinde bir bütün olarak sınıfa ait görevleri üstlenen komünist partinin olanaksızlığı; ekonominin ulusallaştırılması kapitalist toplumsal ilişkilerin sonu demek değildir.
İşçi sınıfının acısını çektiği bu tarihsel yenilgiye ve onun uyanışının ardından gelen dehşete -Stalinist ve Nazi terörü ile İkinci Emperyalist Dünya Savaşı'na- rağmen bizler komünist devrimi imkansız bir rüya olarak ele almıyoruz. Bu dersleri, geleceğin devrimini besleyecekleri için korumak ve geliştirmek üzere saptıyoruz.
WR, 23/11/06.