DünyaDevrimi tarafından tarihinde gönderildi
2007’de borç balonu patladığında çökmenin eşiğinde dev bankalar bulunuyordu. Sadece dünya devletlerinin hazinelerinden gelen muazzam kredi akışları sayesinde varlıklarını sürdürebildiler. Bu durum, hükümetin doymaz bankerlere ne yapmaları gerektiğini anlatmasından değil, kapitalist sistemin küresel finansal makinesinin çöküşüne dayanamayışından kaynaklıydı.
Ama bankaların kurtuluş paketleri kapitalizmin sorunlarını çözemedi. Buna karşıt olarak: birkaç yıllık boşlukta bankalara verilen kurtuluş paketlerinden büyük devletlere verilen kurtuluş paketlerine geçtik. İlk olarak Yunanistan, ardından İrlanda, ardından Nisan 2011’de Portekiz. Kendi ülke borcunu karşılayamayan Portekiz onu 80 milyar euro’dan kurtarması için Avrupa Birliği’ne başvurmak zorunda kaldı. Sırada kimin olduğu büyük spekülasyon konusu: İspanya en muhtemel aday, ancak hükümeti vahşi ücret kesintileri programı ile vahim önleyici uygulamalar gerçekleştiren Britanya, dünyanın iktisadi beyin takımının gözünde finansal açıdan aynı derecede yetersiz görünüyor. AB’nin zayıf üyelerini su üstünde tutma ihtiyacı Almanya gibi daha güçlü ekonomilerini korkunç gergin hale getiriyor ve avronun ve AB’nin kendi istikrarının altını oyma tehlikesini barındırıyor. Ve sadece Avrupa’da değil: ulusal borcu kendi gayrısafi yurt içi hasılasının iki katı olan Japonya ve hatta güçlü ABD aynı akibete yürüyorlar. Uluslararası Para Fonu’nun bir sözcüsü, Jose Vinals, ABD hükümetinin kredilerinin artık risksiz olmadığını açıkladı. Ve devasa borçlarını ödeyemeyince ABD’yi kim kurtaracak?
Yalnız şu veya bu şirketin veya şu yada bu ülkenin değil, bütün kapitalist düzenin iflası daha aşikar olamaz, daha kolay gözler önüne serilemezdi. Bu konu üzerine “kredinin batışı” başlıklı bir makalede kapitalist düzenin uzun tarihsel çöküşünde yeni bir dönemi başlatan günümüz ekonomik krizinin nedenlerini inceleyeceğiz. Kapitalist sistemin bu krizden bir çıkış yolu olmadığını anlamak hayatidir çünkü bu kapitalist sınıfın hangi ülke ve hükümetin korumasında olursa olsun bizlerin ezici çoğunluğunun yaşam koşullarına saldırmak dışında alternatifi bulunmayan, bizleri kemer sıkmaya, yoksulluğa ve hayati ihtiyaçlarımızdan feragat etmeye zorlayacak olması anlamına gelmektedir – savundukları ‘ideolojiler temelinde’ değil, üretimin ölmekte olan işleyişinin somut ihtiyaçları temelli olmalarından ötürü bu böyledir.
World Revolution