DünyaDevrimi tarafından tarihinde gönderildi
Behzat Ç. dizisinin geçtiğimiz bölümlerinden birinde Suna karakterinin intihar etmeden önce attığı “yüzde bin dört yüz” çığlığı (son yedi yılda kadın cinayetlerindeki artış) izleyicinin yüzüne çarpan bir tokat gibiydi. Kağıt üzerinde yazılan 'adalet'e inanmayan Suna karakteri, dizide adaleti kendi eline alarak canilerin ve tecavüzcülerin peşine düşmüştü ve listesindeki isimleri tamamladıktan sonra silahı kafasına dayayıp “sadece beş dakika daha yaşamak istedim, öldürülen bütün kadınlar gibi” diyerek tetiği çekti. Sevilen dizinin ikinci sezonu kadın katilleri ve tecavüzcülere yönelik seri cinayetlerin çözülmesini işliyordu. Son dönemde pek çok dizide alttan alta böylesi mesajlar verilmeye çalışılsa da, en güçlü, sert ve gerçekten samimi tavrın Behzat Ç.'de olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.
Behzat Ç. diğer polisiye dizilerin aksine emniyet teşkilatını yüceltmeyen bir dizi, hatta ilk sezonda cinayet büro amiri Behzat karakterinin ağzından “biz egemen sınıfların çıkarlarını korumak için yaratılmışız” sözleri dahi dökülüyor. Dizinin devletin kolluk teşkilatını büyük ölçüde olduğu gibi karanlık, kirli, yoz, vahşi ve canilerin, katillerin kısacası insanlıklarını yitirmişlerin kol gezdiği bir yapılanma olarak resmediyor. Dahası pek çok bölümünde bu teşkilatın gerek siyasi muhaliflere, gerekse Kürtlerden travestilere, farklı ezilen kesimlere karşı işlediği suçlar işleniyor. Tabii ki bütün bunlar da hükümetin ve egemen sınıfın tepkisini çekiyor; dizide alkol kullanımı ve küfürleşmelere dair ise gerçekçi bir yaklaşımın benimsenmiş olması ise özellikle muhafazakar burjuvazi tarafından diziye saldırmak için bir bahane olarak kullanılıyor. Buna karşın, dizinin senaryosunun Türkiye televizyonlarında görülmemiş kalitesi, başrol oyuncularının başarılı ve samimi oyunculuğu ve özellikle de “kötü adamların arasında kalmış” Behzat karakterinin çarpık ama adaletli olarak tasvir edilen aykırı, uzlaşmaz hatta kimi yerlerde isyankar adalet anlayışı, diziye geniş ve sadık bir izleyici kitlesi kazandırmış durumda ki şu ana kadar bu kitle diziyi yayında tutmayı başardı. Bununla birlikte dizinin geleceği belirsizliğini koruyor ve öyle görünüyor ki son bölümü yayınlanana kadar da koruyacak. Behzat Ç.'nin başta bir polisi kahramanlaştırması (ya da anti-kahramanlaştırması) nedeniyle tartışılacak yönleri olsa da, bu yazımızda dizinin bir eleştirisini yapmak niyetinde değiliz.
Bizim burada Behzat Ç. ve genel olarak televizyonda ele alınışı üzerinden değinmek istediğimiz konu aslında ataerkil cinayetler ve şiddet. Kadın cinayetlerindeki yüzde bin dört yüzlük artış akıl almaz, kan dondurucu bir rakam. Bu rakamın arkasında, dünya genelinde gün geçtikçe etkisini şiddetlendiren toplumsal çürümenin, kapitalist düzenin bütün baskı araçlarının, dolayısıyla ailenin ve patriyarkanın da nüfuzunu güçlendiriyor olmasının yanı sıra, aynı çürümenin mevcut TC hükümetindeki yansımalarının etkileri de var. Kürtaj konusunda "Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? Anası ölsün öyleyse" diyecek kadar iğrençleşen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek gibi yorumlarıyla öne çıkan bazı isimler bir yana, tabii ki AKP'li kodamanların büyük çoğu çıkıp da meydanlarda eşlerini, kızlarını, bacılarını doğrayan cani koca, baba ve kardeşleri ya da tecavüzcüleri ve sapıkları savunmuyorlar. Genelde böylesi trajik olaylara ne kadar karşı olduklarını orada burada söylüyor, hatta televizyonlara çıkıp “kızlarınızı okula gönderin!” bile diyorlar. Öte yandan caniler, katiller, tecavüzcüler ve tacizciler gün geçtikçe daha güvende hissediyorlar kendilerini.
Neden hissetmesinler? N.Ç. davasını örnek verelim. 2002 yılında Mardin'de 26 tane cani, 13 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz etmişlerdi. 2012 senesinde, tecavüzcülerin bir kısmı için karar şu anda hala yargıtayda; 'ceza'sı sabittleşmiş tecavüzcüler için durum daha da ibretlik. Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi sanıklara alt sınırdan 1 yıl 8 ay ile 5 yıl arasında, yani mümkün olabilecek en hafif cezaları vermişti. Gerekçe: “Kızın rızası vardı, karşı koymadı.” Mahkeme nasıl böylesi bir sonuca varabildi? Kız karşı koymamıştı. Demek ki “tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakacaksın” diyenler yalnızca iğrençliklerini kusmuyorlardı bu sözlerle, akılları sıra olası bir duruma karşı önlem alma kaygısı da güdüyorlardı. Peki sonra ne oldu, bu kan dondurucu karar daha üst bir mertebeye gitmedi mi? Gitti. Yargıtay 14. Ceza Dairesi hafif cezaların büyük kısmını onayladı. Ya sonra, bir üst mertebeye taşınmadı mı? Taşındı. Fakat Yargıtay Başsavcılığı, Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin kararını hukuka uygun bulduğu için itiraz etmedi. Tabii bu tecavüzcülerin hiçbiri beş yıl da yatmayacak, orası ayrı. Bu işin zaman aşımı var, iyi hali var, malum.
Hüseyin Üzmez davası da benzer bir örnek. Aynı zamanda bir aşırı sağcı olan 1931 doğumlu Üzmez, on dört yaşında bir kızı defalarca taciz ettiği için geçtiğimiz senelerde on bir yıl cezaya çarptırılmış, fakat karar Üzmez iki buçuk yıl yattıktan sonra yargıtayca bozulmuş ve Üzmez tahliye edilmişti. Üzmez, 2003 yılında kendisinden 50 yaş küçük 22 yaşındaki Ayşe Yılmaz ile evlendiğinde Ayşe Yılmaz'ın ailesi Yılmaz'ın ailesi önce evliliğe karşı çıkmış; ancak ev ve araba alınması sonrasında "Peygamber efendimiz de Ayşe ile evlendiğinde 9 yaşındaydı" diyerek Hüseyin Üzmez'le anlaşmışlardı. Hüseyin Üzmez iyi bilinen bir örnek. Mahkemelerin tecavüz ve ataerkil cinayet durumlarda genel tavrı önce ceza verip sonra tahliye etmek şeklinde oluyor.
Esasında devletin en çok işine gelecek olan, tecavüz ve taciz kurbanlarının veya katledilen kadınların yakınlarının hiç seslerini çıkartmamaları olurdu. Tabii ki egemen sınıf da olsa, her istediğini elde edemiyor. Hatta yalnız olaylarla bağlantılı olanlar değil, başkaları da seslerini çıkartıyor. Hatta durum öyle bir boyuta ulaşmış ki bölgede emperyalist emellerinin peşinden koşmaya çalışan TC devletinin uluslararası alandaki prestiji bile zedeleniyor. Bu durum da hükümeti biraz zor bir duruma sokuyor. Şöyle ki, patriyarka AKP'ye güç kazandıran kurumlar arasında büyük önem taşıyor, ataerkil zihniyet Erdoğan'ın imajının bu kadar başarılı oluşunun önemli bir unsuru. Bundan dolayı hükümetin bu konuda gerçek bir adım atması, kendi oturduğu dalı kesmekten farksız olacaktır. Yanlış anlaşılmasın, başını kadınların çektiği hükümetler dahi bütün kapitalist hükümetler patriarkadan beslenirler ve beslenmek zorundadırlar zira ataerkil düzen kapitalizme içkinleşmiştir artık. Kürtaj meselesi bu konunun iyi bir örneğidir. Bugün AKP'nin yasaklamaya çalıştığı kürtaj, Osmanlı döneminde yasaktı, 1936'da Kemalist hükümet tarafından tekrar yasaklanmıştı. Kürtaj yasağı her zaman yalnızca proleter kadınlara karşı bir saldırıdır, zira kapitalist sınıfın mensupları her dönemde kürtaj yaptırmak için başka ülkelere gidebilecek durumdadırlar. Bu açıdan, 1983'te darbe döneminde kürtajın yasallaştırılması da, on binlerce kişinin yurtdışına kaçmaya çalıştığı bir döneme tekabül etmesiyle – şüphesiz tek neden bu değildir, işin nüfus kontrol yanı da vardır – anlamlıdır.
AKP hükümetinin mevcut durumdan rahatsızlığını, özellikle dizilerde bu konuda son dönemde iyice artan mesajlarda görmek mümkün. Bu mesajlar yoğunlukla içeriksiz, basmakalıp ve herhangi bir etki etmesi zor cılızlıktalar. Öte yandan, mesela bir tecavüz vakasından yola çıkan “Fatmagülün Suçu Ne?” dizisinin sonunda, Fatmagül karakterine tecavüz edenler, hem de zengin ailelerin çocukları olduğu halde indirim olasılığı olmadan on sekiz yıl ceza alıyorlardı. Burada verilen başka bir mesaj var: adalet, kapitalist toplum içerisinde, mahkemelerde yerini bulabilir. Esasında düzenin tasvip ettiği dizilerde bu konuya dair verilmek istenilen mesaj budur. Oysa, bilindik bir ifadeyi kullanmak gerekirse, günümüz Türkiye'sinde öyle şeyler yalnız filmlerde olur. Gerçek mahkemelerdeki komik cezalar karşısında, kitleler kurmaca mahkemelerdeki ağır cezalarla avutulmaya çalışılmaktadır. Behzat Ç. dizisinde bu sezon ortaya konulan tutumu ise Türkiye televizyonlarındaki diğer dizilerden ayrılıyor. Behzat Ç.'de, eğer devletin adaleti siz tacizcileri, teczvüzcüleri, canileri ve katilleri koruyorsa, adaleti eline alacak birileri de çıkar bir gün; artık siz de korkmalısınız mesajı veriliyor. Şüphesiz, Behzat Ç. 'nin senaristleri de tek bir bireyin eline silah alıp böylesi yaratıkların peşine düşmesinin ataerkil cinayetlerin de, tecavüzlerin de, tacizlerin de, dayağın da sonunu getiremeyeceğini biliyorlar. Dizide yansıtılan mevcut bir durumun çaresiz bıraktığı bir insanın neler yapabileceği, neler yapmaya kadir olabileceği.
Peki çözüm ne, bu cinayetlerin, tecavüzlerin, tacizlerin ve acıların son bulması için ne gerekiyor? Patriyarkanın yani ataerkil düzenin ve aile kurumunun yıkılması, ve kadın ve erkeğin özgür ve denk bireyler olarak ilişki kurabilmesi gerekiyor. Erkek egemen düzen, bu yüzden kadının olduğu gibi, erkeğin de sorunu. Kadınla özgür ve denk bireyler olarak bir ilişki kuramamak, erkeği de mutsuz ediyor; cinayete kurban giden, tecavüze uğrayan veya taciz edilenlerin, insanlığını kaybetmemiş erkek yakınları da o acıları paylaşıyor. Ve kimi kadınlar da kızlarına ya da kardeşlerine karşı tavırlarıyla da besleyebiliyorlar. Erkek egemen düzen nasıl yıkılacak öyleyse? Patriyarka, Engels'in ifadesiyle sınıflı toplumun en eski biçimi ve bir toplumsal baskı aracı olarak, bugün kapitalizme genel olarak da sınıflı topluma içkindir. Bugün, ev kadınının emeğini sömüren kocası olan erkek işçi değil, erkek işçinin patronudur, çünkü ev kadını erkek işçinin emeğini yeniden üretebilmesini sağlayan kişidir, dolayısıyla erkek işçinin ürettiği her ürüne o da değer katar. Bugün ev kadınını sömüren, erkek işçiyi sömürenle aynıdır, yani patrondur – patronun cinsiyeti ne olursa olsun patrondur. Patriyarka kapitalizm ve sınıflı toplum yıkılmadan yıkılamaz fakat bunu demek, sorunu devrimin arkasına atmak demek değildir. Aksine, eğer erkek ve kadın proleterler, patriyarkaya karşı dayanışmazsa, ve patriyarka işçilerin mücadelesi içerisinde kadın işçilerin ön planda rol oynamasıyla parçalanmaya başlamazsa, böylesi bir devrim de mümkün olmayacaktır.
Kadın işçilerin, ama erkek işçilerin de ataerkil cinayetlere, tecavüzlere, tacizlere, dayağa ve kapitalist dünyanın adaletsizliğine karşı, adaleti kendi ellerine almalarının zamanı gelmiştir.
Gerdûn