DünyaDevrimi tarafından tarihinde gönderildi
KA’nın Girişi
Aşağıda yayımladığımız belge ilk kez 1947’de, EKA’nın 1975’teki kuruluşundan beri köklerini dayandırdığı gruplardan biri olan “Gauche Communiste de France” (Fransa Komünist Solu) adlı küçük grubun yayın organı Internationalisme’in sayfalarında yayımlandı. Belge 1970’lerin başında Fransız grup “Révolution Internationale” tarafından yayımlanan Bulletin d’études et de discussion içinde yeniden basıldı. Bu grup sonradan, yeni kurulan Enternasyonal Komünist Akım’ın Fransa’daki ayağı olacaktı. Bulletin, EKA’nın teorik organı International Review’un ilk şekliydi ve amacı, genç gruba ve onun genç militanlarına, derin teorik düşünme ve tarihin sunduğu yeni teorik sorunlarla hareketin nasıl yüzleştiğinin tarihi de dahil olmak üzere işçi hareketi hakkında daha fazla bilgi edinme yoluyla daha sağlam bir dayanak vermekti1
Metnin temel amacı, devrimci örgütlerin oluşumunu ve faaliyetini belirleyen tarihsel koşulları incelemektir. Bu belirleme fikrinin kendisi esastır. Devrimci örgütün yaratılması ve hayatta kalması, tarihte aktif bir etmen olmayı amaçlayan militan iradesinin meyvesi olsa da bu iradenin aldığı biçim birdenbire toplumsal gerçeklikten bağımsız, işçi sınıfının geniş kitlelerinin mevcut bilincinden ve mücadeleci ruhundan bağımsız belirmez. Bir sınıf partisinin yaratılışının yalnızca militanların “iradesine” bağlı olduğu anlayışı, 1930’lardan beri Troçkizmin, aynı zamanda – İkinci Dünya Savaşının sonunda – yeni oluşan ve çeşitli Bordigist grupların ve bugünkü Enternasyonalist Komünist Eğilim’in (ICT, eski ismiyle IBRP) ilk şekli olan “Partito Comunista Internazionalista”nın (PCInt) bir özelliğidir. Internationalisme’in makalesi, bize göre haklı bir şekilde, burada esasen birbirinden farklı iki politik örgüt anlayışının olduğu konusunda diretir: biri, iradeci ve idealist; diğeri, materyalist ve marksist. İradeci anlayış, en iyi ihtimalle PCInt ve onun haleflerinde olduğu gibi doğuştan oportünizme neden olurken en kötü ihtimalle, Troçkistlerde olduğu gibi, burjuvaziyle uzlaşmaya ve düşman kampına geçişe yol açar.
68 sonrası genç kuşak için bu mesele üzerinde teorik ve tarihsel olarak derinlemesine düşünmenin önemi açıktır. Bu, EKA’yı, birçok grubun ve militanın politik faaliyeti bırakmasına yol açan dönemin tipik çılgın aktivizminin ve sabırsızlığının en kötü etkilerinden (katiyen bağışıklık kazandırmamasına rağmen) korumak için önemliydi.
İşçi sınıfının yalnızca sosyolojik bir kategori olmadığı, bununla birlikte tarihte oynaması gereken, kapitalizmi yıkma ve komünist bir toplum kurma rolüne sahip bir sınıf olduğundaki ısrarı konusunda, bu metnin yeni nesil militanlar için hala geçerliliğini koruduğuna son derece eminiz2. Devrimcilerin rolü de aynı ölçüde tarihsel döneme bağlıdır: işçi sınıfının olayların gidişatını etkilemesinin mümkün olmadığı durumlarda, devrimcilerin rolü gerçekliği görmezden gelip, acil müdahalelerle bir şeyleri değiştirebilecekmiş gibi davranmak değil, görünüşte çok daha görkemsiz bir görevde yol almaktır. Geleceğin sınıf mücadelesini belirleyecek bir müdahalenin teorik ve politik koşullarını hazırlamaktır.
Internationalisme 38, Ekim 1948
Giriş
Grubumuz, yeni bir devrimci işçi hareketini yeniden oluşturma ihtiyacının ortaya çıkardığı başlıca sorunları yeniden inceleme görevini üstlendi. Kapitalist toplumun devlet kapitalizmine doğru evrimini ve bir süredir kapitalist sınıfı desteklemeye hizmet eden, proletaryayı onun arkasından sürükleyen eski işçi hareketinin evrimini incelemek durumunda kaldık. Aynı zamanda bu eski işçi hareketinin hangi özelliğinin, kapitalist sınıfın amacı için nasıl malzeme sağladığına da bakmamız gerekti. Daha sonra, Komünist Manifesto’dan beri işçi hareketi için nelerin hala geçerliliğini koruduğunu ve nelerin korumadığını değerlendirmeye geçtik.
En sonunda, doğal olarak, devrimin ve sosyalizmin ortaya çıkardığı sorunları inceledik. Bu doğrultuda devrimden sonra devlet üzerine bir çalışma sunduk3, şimdiyse proletaryanın devrimci partisi sorunu üzerine bir çalışmayı tartışmaya sunuyoruz. Bunun, devrimci işçi hareketi içerisindeki en büyük sorunlardan biri olduğunu unutmamamız gerekir. Bu sorun, Marx ve marksistleri, anarşistlerle, bazı sosyal demokrat eğilimlerle ve son olarak devrimci sendikalist eğilimlerle zıtlaştırdı. Bu sorun Marx’ın ilgilendiği meselelerin merkezindeydi ve Marx her zaman kendilerini ‘işçi partisi’ ya da ‘sosyalist parti’, Enternasyonaller vb. olarak adlandıran yapılara karşı eleştirel tutumunu korudu. Marx belirli anlarda bu yapıların bazılarında aktif olarak yer alsa da onları yalnızca, Komünist Manifesto’da da ifade edildiği gibi, komünistlerin kendilerini “proletaryanın öncüsü” olarak ifade edebilecekleri politik gruplar olarak gördü. Komünistlerin hedefi bu örgütlerin bağımsız eleştiri ve faaliyet kapasitesini korumak ve etkinliğini ilerletmekti. Ardından Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi içerisinde, Menşevik eğilim ile Lenin’in Ne Yapmalı? eserinde geliştirdiği fikirler etrafında toplanan Bolşevikler arasında bölünme gerçekleşti. Sosyal demokrasiden Komünist Enternasyonal’i oluşturmak üzere kopan marksist gruplar arasındaysa, konsey komünistleri ve KAPD ile Üçüncü Enternasyonal zıtlaşmasının temelinde aynı sorun vardı. Bordiga grubu ile Lenin arasında, Lenin ve Troçki tarafından savunulan ve Komünist Enternasyonal tarafından benimsenen ‘Birleşik Cephe’ konusu etrafında oluşan fikir ayrılığının temelinde yine bu düşünce vardı. Aynı problem, farklı muhalif gruplar arasında başlıca anlaşmazlıklardan biri olmayı sürdürüyor: ‘Troçkistler’ ve ‘Bordigistler’ arasında, ve doğrusu zamanın tüm grupları arasında bu bir tartışma konusuydu.
Bugün, devrimci işçi hareketinin tüm bu yaklaşımlarını yeniden, eleştirel bir şekilde incelemeliyiz. Bu süreçten –yani bu sorun üzerine farklı düşünce akımlarının yaklaşımından—bizim açımızdan devrimci duruşu en iyi yansıtan akıma ulaşmayı ve böylece sorunu geleceğin devrimci işçi hareketine aktarmayı umuyoruz.
Bununla birlikte, bu soruna ilişkin bakış açılarını eleştirel bir şekilde yeniden değerlendirmeliyiz ki proletaryanın devrimci ifadesinde nelerin sabit kaldığını, nelerin eskimiş olduğunu ve hangi yeni problemlerin ortaya çıktığını saptayabilelim.
Böyle bir çalışmanın, ancak yeni bir işçi hareketini yeniden oluşturmayı amaçlayan grupların kendi içlerinde ve başka gruplarla arasında bir tartışma konusu olması durumunda olumlu bir sonuç vereceği aşikar.
Tezler formunda sunulmuş olsa da bu çalışmanın, bu tartışmaya katılmak dışında hiçbir iddiası yoktur. Temel amacı nihai çözümler sağlamak değil, tartışmayı ve eleştiriyi canlandırmaktır. Basitçe kabul edilmek ya da reddedilmekten çok, bu minvaldeki başka çalışmaları teşvik etmeyi hedefler.
Bu çalışmanın asıl odak noktası, proletaryanın devrimci bilincinin ifadesidir. Ancak burada yalnızca değinilmekle kalan, partiyle ilgili bir dizi programatik sorun var; örgütsel sorunlar, parti ile işçi konseyleri gibi yapılar arasındaki ilişki sorunu, devrimci partinin kendisi olduğunu iddia eden ve onu inşa etmeye çalışan grupların oluşumuyla karşı karşıya kalan devrimcilerin tutumuna ilişkin sorunlar, devrim öncesi ve sonrası görevlerin ortaya çıkardığı sorunlar vb.
Güncel görevinin bu türden sorunları incelemek olduğunu farkına varan militanlar, kendi gazeteleri veya bültenleri üzerinden; kendilerini ifade etmek için şimdilik böyle bir imkanı olmayanlarsa bu bülten üzerinden bu tartışmaya aktif olarak katılmalıdır.
Internationalisme
Sosyalizm ve Bilinç
1. Sosyalist işçi hareketinde, toplumsal devrim için proletarya içerisinde hareket eden bir politik örgütün gerekliliği fikri kesin görünüyordu.
Anarşistlerin bu yapıya atfedilmiş “politik” ibaresine her zaman itiraz ettiği doğrudur. Ancak bu anarşist itiraz, politik eylem tabirini çok dar anlamda kavramalarından kaynaklanır, çünkü politik eylem onlar için yasama reformları için yapılan eylemle eş anlamlıdır: seçimlere ve burjuva parlamentolarına katılmak vb. Ama ne anarşistler ne de işçi hareketi içerisindeki herhangi bir başka akım, devrimci sosyalistlerin, eylem ve propaganda yoluyla işçi mücadelelerine müdahale etme ve onları yönlendirme görevini üstlenen birliklerde gruplaşmalarının gerekliliğini reddeder. Ayrıca kendisine toplumsal mücadeleleri belirli bir doğrultuda yönlendirme görevini veren her gruplaşma, politik bir gruplaşmadır.
Bu bağlamda, bu örgütlere verilen politik ya da politik olmayan karakter etrafındaki fikir savaşımları, yalnızca sözcüklerle ilgili bir tartışmadır; temelinde, genel tabirlerin altında, yönelim ve amaçlar ve onlara ulaşmanın yöntemleri üzerine somut fikir ayrılıkları saklanır. Başka bir deyişle, keskin politik fikir ayrılıkları.
Eğer bugün, proletaryanın politik örgütünün gerekliliğini sorgulayan yeni eğilimler ortaya çıkıyorsa, bunun nedeni bir zamanlar proletaryanın örgütleri olan sosyalist ve komünist partilerin, yozlaşması ve kapitalizmin hizmetine girmesidir. Politik terimler ve politik partiler burjuva çevresinde bile bugün itibar sarsıntısı yaşıyor. Oysa, bu çarpıcı zayıflıklara yol açan şey politika değil, politikanın BELİRLİ TÜRLERİDİR. Politika, insanların toplumsal hayatın örgütlenmesinde benimsedikleri yoldan başka bir şey değildir; bu eyleme yüz çevirmek, toplumsal hayata yön vermeye ve bunun sonucunda onu dönüştürmeye yönelik her karardan feragat etmektir. Bu, toplumu olduğu gibi kabul etmek ve ona boyun eğmek demektir.
2. Sınıf fikri özünde, sadece ekonomik değil tarihi-politik bir sınıflandırmadır. Ekonomik bakımdan, tüm insanlar belirli bir tarihi dönem içerisinde, tek ve aynı olan üretim sisteminin bir parçasıdır. Aynı üretim ve dağıtım sistemi içerisinde, insanların farklı konumlarda yer almasına dayanan ve bu sistemin çerçevesinin dışına çıkamayan bölünmüşlük, sistemi aşmanın tarihsel gerekliliğinin temeli olamaz. Böylece, ekonomik kategorilere bölünme, sistemle beraber gelişen ancak kendi sınırlamalarıyla çevrelenmiş kalan daimi içsel çelişkiler içerisinde yalnızca bir uğraktır. Tarihsel muhalefet, sistemin tamamına topyekûn karşı çıkmasıyla, deyim yerindeyse, dışsaldır ve bu muhalefet mevcut sistemin yıkımı ve yeni bir üretim biçimine dayanan başka bir sistemle değiştirilmesi ile ortaya çıkar. Sınıf, bu tarihsel muhalefetin vücut bulmuş hali olmakla birlikte, onun gerçeklik kazanmasını sağlayan toplumsal-insani güçtür.
Proletarya, kapitalist sistem içerisinde koşullarını iyileştirmeyi amaçlayan bir tutumla değil, yalnızca mücadelesine verdiği yönelimle mevcut toplumsal düzene karşı çıkarak kelimenin tam anlamıyla bir sınıf olarak var olur. Kategoriden sınıfa, ekonomik mücadeleden politiğe geçiş, tarihsel sınıf muhalefetinin, işçilerin ekonomik konumunda uzun süre barındıktan sonra doğal ve otomatik olarak ortaya çıkmasını sağlayan bir evrimsel bir süreç, süreğen ve içkin bir gelişim değildir. Birinden diğerine diyalektik bir sıçrama vardır. Kapitalist sistemin yok olmasının tarihsel zorunluluğunun bilincine varmaya bağlıdır. Bu tarihsel gereklilik, proletaryanın sömürüden kurtulma arzusuyla örtüşür ve onun bünyesinde barınır.
3. Tarihteki tüm toplumsal dönüşümler, temelinde belirleyici bir koşul olarak, üretici güçlerin gelişiminin eski toplumun kısıtlı yapılarıyla uyuşmaz hale gelmesi gerçeğine sahiptir. Kapitalizmin ölümü ve çöküşünün nedeni, geliştirdiği üretim güçlerine hükmetmekte artık yetersiz oluşunda yatar. Bu, aynı zamanda onun sosyalizmle aşılmasının tarihsel gerekçesidir.
Bu durum haricinde, önceki devrimlerle (burjuva devrimleri dahil) sosyalist devrim arasındaki farklar belirleyici olmaya devam ediyor ve devrimci sınıf tarafından yapılacak derinlikli bir incelemeyi gerektiriyor.
Örneğin burjuva devriminde, feodalizmin koşullarıyla uyuşmaz olan üretici güçlerin gelişmesinin koşulu yine mülk sahibi bir sınıfın mülkiyetine dayanan bir sistemin içerisinde yatar. Sonuç olarak kapitalizm, ekonomik temelini uzun bir süre boyunca feodal dünyanın içinde yavaşça geliştirmiştir. Siyasal devrim, ekonomik gerçeği takip etmiş ve onu kutsamıştır. Yine sonuç olarak, burjuvazinin ekonomik ve toplumsal harekete dair farkındalık kazanma mecburiyeti yoktur. Onun hareketleri, onu doğanın kör güçleri gibi etkileyen ve iradesini belirleyen ekonomik gelişme yasalarının baskılarıyla doğrudan yürütülür. Onun bilinci, gerçeğin ardından gelen ikincil bir etken olarak kalır. Onun bilinci olaylara yön vermektense onları kaydeder. Burjuva devrimi, hala gelişmemiş üretici güçlerin insana hükmettiği, insanlığın bu prehistoryasında yer alır.
Buna karşılık sosyalizm, herhangi bir sınıfın bireysel ve toplumsal mülkiyetiyle çelişen üretici güçlerin gelişmesi temeline dayanır. Bu yönüyle sosyalizm, kapitalist toplum içerisindeki ekonomik temeller üzerinde kurulamaz. Siyasal devrim, ekonominin ve toplumun sosyalizme geçişinin ön koşuludur. Buradan hareketle, sosyalizm yalnızca hareketin nihai hedeflerinin, ve onları gerçekleştirecek araçların bilinciyle ve eyleme yönelik bilinçli iradeyle gerçekleştirilebilir. Sosyalist bilinç, devrimci sınıf eylemini önceler ve koşullandırır. Sosyalist devrim, insanın halihazırda fazlasıyla geliştirilmiş üretici güçlere hakim olduğu tarihin başlangıcıdır, ve bu hakimiyet sosyalist devrimin benimsediği gayenin ta kendisidir.
4. Bu nedenle, kapitalist toplum içerisinde elde edilen kazanımların üzerinden sosyalizm kurmak adına girişilen tüm çabalar, doğası gereği başarısızlığa mahkumdur. Ön koşulu insanların bilinçli iradesine dayanan sosyalizm, zaman yönünden üretici güçlerin ileri derecede gelişimini ve mekan yönünden tüm dünyayı gerektirir. Sosyalizmin kapitalist toplum içerisindeki deneysel gösterimi, en iyi ihtimalle ütopya seviyesinin ötesine geçemez. Bu yolda ısrarcı olmak, kapitalizmi muhafaza eden ve güçlendiren bir konuma yol açar4. Sosyalizm kapitalist rejim içerisinde yalnızca teorik olarak kendini gösterir, cisimleşmesi ancak ideolojik güç biçimini alabilir ve gerçekleştirilmesi var olan toplumsal düzene karşı, proletaryanın devrimci mücadelesiyle mümkün olabilir.
Sosyalizmin varlığı öncelikle yalnızca sosyalist bilinçte dışa vurulabileceğine göre, bilinci taşıyan ve onun somut hali olan sınıf, yalnızca bu bilinç üzerinden tarihsel bir varoluşa sahip olur. Proletaryanın tarihsel bir sınıf olarak oluşumu, onun sosyalist bilincinin oluşmasından başka bir şey değildir. Bunlar aynı tarihsel sürecin, bağımsız olarak değerlendirilemeyecek iki farklı yönüdür, çünkü biri olmadan diğeri var olamaz.
Sosyalist bilinç, işçilerin ekonomik konumundan kaynaklanmaz, onların ücretli çalışanlar olma durumunun bir yansıması değildir. Bu nedenle, sosyalist bilinç basitçe ve kendiliğinden her işçinin kafasında, ya da yalnızca işçilerin kafasında oluşmaz. Bir ideoloji olarak sosyalizm, işçilerin ekonomik mücadelelerinden ayrı ve ona paralel olarak ortaya çıkar. Birbirlerini oluşturmazlar ancak birbirlerini etkilerler ve birinin gelişimi diğerinin koşuludur. İkisinin de kökleri kapitalist toplumun tarihsel gelişimine dayanır.
Tarihte sınıf partisinin oluşumu
5. Eğer işçiler yalnızca sosyalist bilinç yoluyla (Marx ve Engels’in ifadesine göre) “kendinde ve kendisi için sınıf” oluyorsa, sınıfın oluşum süreci, devrimci sosyalist militan gruplarının oluşum süreciyle bir tutulmuş olur. Proleter partisi, sınıfın seçilmiş bir kısmı ya da “delegasyonu” değildir, sınıfın bizatihi varlık biçimi ve yaşamıdır. Tıpkı maddenin hareketinden ayrı anlaşılamayacağı gibi, sınıf da kendini politik örgütlere dönüştürme eğiliminden ayrı anlaşılamaz: “Proletaryanın bir sınıf olarak ve böylelikle bir siyasal parti olarak örgütlenmesi” (Komünist Manifesto) tesadüfen formüle edilmemiştir ve Marx ve Engels’in derinlikli görüşünü ifade eder. Yüzyıllık deneyim, sınıf kavramını bu şekilde görmenin geçerliliğini incelikli bir biçimde onaylamıştır.
6. Sosyalist bilinç kendiliğinden üretilmez, fakat sürekli yeniden üretilir. Ortaya çıkar çıkmaz mevcut kapitalist dünyaya karşıtlığıyla, eylem yoluyla ve eylemin içinde kendi gelişimini belirleyen ve hızlandıran aktif ilke haline gelir. Bununla birlikte, bu gelişim kapitalizmin çelişkilerinin gelişimi tarafından koşullandırılır ve sınırlandırılır. Bu bağlamda, Lenin’in “sosyalist bilincin işçilere Parti yoluyla aşılanması” tezi, kesinlikle Rosa’nın ekonomik mücadeleyle başlayan ve devrimci sosyalist mücadele ile doruğa ulaşan bir hareket süresince meydana gelen bilincin gelişiminin “kendiliğindenliği” tezinden daha doğrudur. “Kendiliğindenlik” tezi, demokratik görünümüne rağmen, temelinde mekanik bir eğilimi, katı bir ekonomik determinizmi açığa vurur. Sebep ve sonuç ilişkisi üzerine kuruludur ve burada bilinç sadece bir sonuçtur, baştaki hareketin, onu meydana getiren işçilerin ekonomik mücadelelerinin bir neticesidir. Bu açıdan bilinç, etken unsurlar olan ekonomik mücadeleler karşısında, temelde edilgen bir unsur olarak görülür. Lenin’in anlayışı, sosyalist bilinç ve onu somutlaştıran partiye, özünde etken bir unsurun ve ilkenin karakterini geri getirir. Kendini yaşamdan ve hareketten ayırmaz, onlara dahildir.
7. Sosyalist devrimin esas zorluğu, bu karmaşık ve çelişkili durumda yatar: bir taraftan devrim yalnızca işçi sınıfının büyük çoğunluğunun bilinçli eylemiyle yapılabilir; diğer taraftan bu bilincin gelişimi, kapitalist toplum içerisindeki tüm işçilerin bağlı olduğu ve işçilerin tarihsel devrimci görevlerinin bilincinde olmalarını durmadan engelleyen ve tahrip eden koşullarla karşı karşıya kalır. Elbette bu zorluğun üstesinden yalnızca tarihsel konjonktürden bağımsız teorik propaganda yoluyla gelinemez. Ancak çözümün işçilerin ekonomik mücadelelerinde bulunması, saf propaganda yoluyla bulunma ihtimalinden daha da azdır. Kendi içsel gelişimlerine bırakıldıklarında, işçilerin kapitalist sömürü koşullarına karşı mücadelesi en fazla isyan patlamalarına, yani toplumsal dönüşümün pozitif eylemi için kesinlikle yetersiz olan negatif tepkilere yol açabilir; pozitif eylem yalnızca hareketin amaçlarının bilincinde olma yoluyla mümkün hale gelir. Bu faktör, teorik içeriğini işçilerin ekonomik konumunun koşullarından ve özelliklerinden değil, tarihsel olasılıkların ve zorunlulukların gelişmesinden alan, sınıfın bu politik unsurundan başka bir şey değildir. Yalnızca bu faktörün müdahalesi, sınıfın sırf negatif tepki seviyesinden pozitif eylem seviyesine, isyandan devrime yükselmesini mümkün kılacaktır.
8. Fakat, sınıfın varlığının ve bilincinin ifadeleri olan bu örgütleri, sınıfın kendisi yerine koymak istemek ve sınıfı yalnızca bu politik örgütlere malzeme sağlayacak şekilsiz bir kitle olarak görmek tamamen hatalı olur. Bu, varlık ve bilinç arasındaki, parti ve sınıf arasındaki ilişkilerde militarist bir anlayışı, devrimci anlayışın yerine koymak olur. Partinin tarihsel işlevi, hem nihai hedeften hem de harekatlarının şimdiki amacından habersiz bir ordu olarak görülen bir sınıfın eylemine liderlik edecek bir genelkurmay olmak değildir. Bu, sınıfın hareketini, manevralar toplamı olarak görmek olurdu.
Sosyalist devrim hiçbir şekilde askeri harekatla karşılaştırılmamalıdır. Sosyalist devrimin gerçekleşmesi, işçilerin kararlarını ve eylemlerini belirleyen bilinçleriyle koşullandırılmıştır.
Yani parti sınıfın yerine hareket etmez. Parti, kelimenin burjuva anlamıyla “güven”, yani ona toplumun kaderinin havale edilmesini talep etmez. Partinin tek tarihsel işlevi, sınıfın devrimci hareketinin temelleri olan görevinin, hedeflerinin ve araçlarının bilincine varmasını sağlayacak bir şekilde hareket etmektir.
9. Tıpkı, partinin işçi sınıfı adına hareket eden bir genelkurmay olduğu fikriyle savaşmamız gerektiği gibi, “işçi sınıfının kurtuluşu, işçilerin kendi eseridir” (Birinci Enternasyonal’in Açılış Konuşması) cümlesini temel alarak, militanları ve devrimci partiyi herhangi bir rolden mahrum bırakan bir diğer anlayışı da aynı şiddetle reddetmeliyiz. Kendi iradelerini işçilere dayatmamanın pek takdire şayan bahanesiyle, bu militanlar kendi görevlerini küçültür, sorumluluklarından kaçar ve devrimcileri işçi hareketinin peşine takılmaya bırakırlar.
İlki, sınıfı reddederek ve ikame ederek kendisini sınıfın dışına koyar. İkincisiyse, sınıf örgütü olan partinin özgül işlevini reddederek, devrimin bir unsuru olarak kendi varlığını reddederek, ve kendisini eylemden azade kılarak benzer şekilde kendisini sınıfın dışına koyar.
10. Sosyalist devrimin koşullarını doğru anlamak aşağıdaki ilkelerden başlamalı ve bu ilkeleri kapsamalıdır:
a. Üretici güçlerin eriştiği gelişim seviyesi sınıflı bir toplumla artık uyumlu değildir, salt bundan dolayı sosyalizm bir zorunluluktur.
b. Bu zorunluluk, kendi toplumsal kurtuluşu insanlığın şimdiye dek maruz bırakıldığı üretim güçlerine yabancılaşma halinden kurtulmasına bağlı olan ezilen sınıfın iradesi ve bilinçli eylemiyle gerçekleşebilir.
c. Sosyalizm, hem bir objektif zorunluluk hem de bir subjektif irade olarak, yalnızca kendi amaçlarının bilincinde olan devrimci eylem ile ifade edilebilir.
d. Devrimci eylem, devrimci program olmadan düşünülemez. Aynı şekilde, programın detaylandırılması da eylemden ayrılamaz. Devrimci parti bir “doktrinler bütünü ve bir eylem istenci” (Bordiga) olduğu için, sosyalist bilincin en kapsamlı somutlaşmasıdır ve onun gerçekleşmesi için gereken esas unsurdur.
11. Proleter partisini kurmaya yönelik eğilim, kapitalist toplumun ilk anlarından itibaren ortaya çıkmıştır. Ancak, tarihsel koşullar sosyalizm için yeterince gelişmediği sürece, proletaryanın, partinin kuruluşuna ilişkin ideolojisi yalnızca ilkel bir evrede kalabilir. Proletaryanın politik örgütünün bu tamamlanmış formu, ilk kez “Komünist Birlik” ile ortaya çıkmıştır.
Sınıf partilerinin kuruluş aşamalarına yakından bakıldığında, parti olarak örgütlenmenin sabit bir ilerleme göstermediği açıktır. Aksine, ortaya çıktığı büyük gelişme dönemleri ve ortadan kaybolduğu diğer dönemler arasında gidip geldiği görülür. Bu yüzden, partinin organik varlığı, yalnızca onu oluşturan bireylerin iradesine bağlı değildir. Nesnel koşullar onun varlığını belirler. Parti, özünde devrimci sınıf hareketinin aracı olarak, yalnızca sınıfın hareketinin yüzeye çıktığı durumlarda var olabilir. İşçilerin sınıf hareketi için koşullar oluşmadığında (örneğin kapitalizmin ekonomik ve politik denge dönemleri ya da işçi mücadelelerinin kesin yenilgilerinden sonraki dönemler) parti var olmaya devam edemez. Parti organik olarak dağılır, ya da var olmak isterse, diğer bir deyişle etkili olmaya devam etmek isterse, devrimci eyleme izin vermeyen yeni koşullara ayak uydurmak zorundadır; parti kaçınılmaz olarak yeni bir içerik edinir. Konformist hale gelir, yani devrimin partisi olmaktan çıkar.
Marx partinin var oluşunun koşullarını çoğu kişiden daha iyi anladı. İki kere muazzam örgütlerin feshini üstlendi: ilkinde 1851’de, Avrupa’da devrimin yenilgisinin ve karşı-devrimin zaferinin ve ikincisinde ise, 1873’te Paris Komünü’nün yenilgisi ardından, açıkça partinin feshedilmesi taraftarıydı. İlkinde bu organizasyon Komünist Birlik’ti, ikincisinde ise Birinci Enternasyonal.
Devrimci militanların güncel görevi
12. İkinci Enternasyonal’in deneyimi, proleter partisinin, devrimci olmayan uzun süreli bir dönem sırasında sürdürülemeyeceğini doğrulamıştır. İkinci Enternasyonal partilerinin 1914 emperyalist savaşına katılımı, örgütün uzun süredir yozlaşmış olduğunu resmen açığa vurmuştur. Proletaryanın politik örgütlenmesinin, hüküm süren kapitalist sınıfın ideolojisine karşı geçirgen ve nüfuz edilebilir olması her zaman mümkündür. Bu durum, sınıf mücadelesinin uzun durgunluk ve geri çekilme dönemlerinde, proletaryanın ideolojisini burjuvazininkiyle ikame edeceği bir duruma kadar varabilir. Öyle ki, kaçınılmaz olarak, parti, baştaki tüm sınıfsal içeriğinden yoksun bırakılır ve düşman sınıfın bir aracı haline gelir.
Üçüncü Enternasyonal’in komünist partilerinin tarihi, partinin, devrimci geri çekilme dönemlerinde korunmasının imkansızlığını ve böyle dönemlerde kaçınılmaz olarak yozlaşacağını yeniden göstermiştir.
13. Bu nedenlerden dolayı, bu partilerin oluşumu, örneğin 1935’te Troçkist Enternasyonal ya da daha yakın zamanda İtalya’daki Enternasyonalist Komünist Parti, yapay olmakla kalmaz: bunlar sadece kafa karışıklığı ve oportünist girişimler olabilir. Bu oluşumlar, geleceğin sınıf partisinin kuruluşundaki uğraklar olacağına, onun önünde birer engele dönüşürler ve sergiledikleri karikatürle onu itibarsızlaştırırlar. Bilincin olgunlaşmasını ve dogmalara dönüştürdükleri eski programda bir ilerlemeyi ifade etmenin tersine, eski programı yeniden üreterek bu dogmalara hapsolurlar. Bu oluşumların, eski partinin parlamentarizm, sendikalizm vb. taktikleri gibi, zaman aşımına uğramış gerici pozisyonlarını sürdürmesi ve daha da kötüleştirmesinde şaşılacak bir şey yoktur.
14. Ancak partinin örgütsel varlığındaki kırılma, sınıf ideolojisinin gelişiminde bir kırılma yaşandığı anlamına gelmez. Devrimci geri çekilme, her şeyden önce devrimci programın olgunlaşmamış olduğunu gösterir. Yenilgi, önceki programatik ilkeleri eleştirel bir şekilde yeniden gözden geçirerek mücadelenin canlı deneyimiyle onları aşma zorunluluğunun bir göstergesidir.
Programatik detaylandırmanın bu olumlu eleştirel çalışması, eski partiden gelen yapılar aracılığıyla sürdürülür. Bunlar, geri çekilme dönemlerinde, geleceğin partisinin yeni bir devrimci yükseliş döneminde kuruluşunun aktif unsuru haline gelirler. Bu yapılar, partinin örgütsel feshinden veya ideolojik yabancılaşmasından sonra çıkan sol gruplar veya fraksiyonlardır. Bunlar: Komünist Birlik'in dağılması ile Birinci Enternasyonal'in oluşumu arasındaki dönemde Marx'ın fraksiyonu, yeni partileri ve 1919'da Enternasyonal'i doğuracak olan İkinci Enternasyonal'deki sol akımlar (Birinci Dünya Savaşı sırasında); ayrıca Üçüncü Enternasyonal'in yozlaşmasının ardından devrimci çalışmalarını sürdüren sol fraksiyonlar ve gruplardır. Bunların varlığı ve gelişimi, devrimin programının güçlenmesinin ve yarının partisinin yeniden inşasının koşuludur.
15. Eski parti, düşman sınıfın hizmetine girdikten sonra, devrimci düşüncenin geliştirilebileceği ve proletaryanın militanlarının oluşturulabileceği bir ortam olmaktan kesinlikle çıkar. Bu nedenle sosyal demokrasiden ya da Stalinizm’den gelen akımların yeni bir sınıf partisinin inşası için materyal işlevi görmesini beklemek, parti fikrinin esasının göz ardı edilmesi anlamına gelir. Troçkistlerin İkinci Enternasyonal partilerine bağlılıkları ve proletaryanın yeni partisini birlikte kurabilecekleri "devrimci" akımları, anti-proleter bir çevre içinde besleyebilecekleri düşüncesiyle bu partilerin içinde barınmayı içeren iki yüzlü pratiğin peşinde olmaları, yalnızca kendilerinin ölü bir akım olduğunu, geleceğin değil, geçmiş hareketin bir ifadesi olduklarını gösterir.
Nasıl ki, devrimin yeni partisi, olayların tarihe gömdüğü bir program temelinde kurulamazsa, işçi sınıfına ait olmaktan sonsuza dek çıkmış yapılara organik olarak bağlı kalan unsurlarla da kurulamaz.
16. İşçi hareketinin tarihi, şimdikinden daha karanlık ve devrimci bilinçte bu kadar derin bir geri çekilmenin damgasını vurduğu bir dönem görmemiştir. İşçilerin ekonomik sömürüsünün, tarihsel görevlerinin bilincini üstlenmeleri için kesinlikle yetersiz bir koşul olarak görünmesi, bu bilincin gelişmesinin, devrimci militanların daha önce düşündüklerinden çok daha zor olduğunu göstermektedir. Belki de proletaryanın ayağa kalkabilmesi için, insanlığın kaos içindeki bir dünyanın dehşetiyle Üçüncü Dünya Savaşı kabusunu yaşaması gerekecek ve proletarya çok somut bir ikilemle yüzleşmek zorunda kalacak: ya öl ya da devrim yap ki kendini ve bilincini kurtarmanın koşullarını sağlayabil.
17. Proleter bilincin yeniden ortaya çıkmasını sağlayacak kesin koşulları ya da proletaryanın devrimci mücadelesi için benimseyeceği üniter örgütün oluşum koşullarının ne olacağını bu tez çerçevesinde aramıyoruz. Son otuz yılın deneyimine dayanarak kategorik olarak söyleyebileceğimiz şey şu ki, ne ekonomik talepler ne de tüm sözde "demokratik" talepler (parlamento, ulusların kendi kaderini tayin hakkı, vb.) proletaryanın tarihsel eylemi için yararlı olabilir. Örgütlenme biçimlerine gelirsek, dikey, mesleki ve korporatist yapılarıyla sendikaların uygun olmadığı açık görünüyor. Bütün bu örgütlenme biçimleri geçmişin işçi hareketine aittir ve tarih müzesine gönderilmeleri gerekecektir. Ancak terk edilip geride bırakılmaları pratikte gerçekleşmelidir. Yeni örgütlerin üniter olması, yani işçilerin büyük çoğunluğunu içermesi ve mesleki çıkarların belirli ayrımlarının ötesine geçmesi gerekecektir. Temelleri toplumsal, yapıları ise yerel düzeyde olacaktır. 1917'de Rusya'da ve 1918'de Almanya'da ortaya çıkan işçi konseyleri, sınıfın üniter örgütlenmesinin yeni bir türüydü. İşçiler, örgütlenmelerinin en uygun biçimini sendikaların iyileştirilmesinde değil, bu tür işçi konseylerinde bulacaklardır.
Sınıfın yeni üniter örgütlenme biçimi ne olursa olsun, siyasi örgütün, yani partinin gerekliliği ve oynaması gereken belirleyici rolü konusunda hiçbir şeyi değiştirmez. Parti, sınıfın eylemindeki bilinçli faktör olarak kalır. Parti, proletaryanın devrimci eylemi için vazgeçilmez olan ideolojik itici güçtür. Toplumsal eylemde, üretimdeki enerjiye benzer bir rol oynar. Sınıfın bu örgütünün yeniden inşası, pratikte mevcut rejime karşı mücadele ettikçe, sınıf içinde kapitalist ideolojiden kopma eğiliminin ortaya çıkmasıyla koşullandırılırken, aynı zamanda bu yeniden inşa, mücadelenin hızlandırılıp derinleştirilmesinin ve mücadelenin zaferinin belirleyici koşuludur.
18. Partinin inşası için gerekli koşulların var olmaması bizi, devrimci militanların her acil faaliyetinin yararsız veya imkansız olduğu sonucuna götürmemelidir. Militanlar, parti kurucularının içi boş "aktivizmi" ile bireysel izolasyon arasında, maceracılık ve aciz bir karamsarlık arasında seçim yapmak zorunda değildir: devrimci ruha eşit derecede yabancı ve devrim davasına zararlı oldukları için bunların her ikisiyle de savaşılmalıdır. Hem sınıfın hareketini belirleyen tek faktörü militan eylem olarak sunan iradeci fikri hem de partiyi hareketin salt pasif bir yansıması olarak gören mekanik anlayışı reddetmeliyiz. Militanlar eylemlerini, diğer faktörlerle etkileşim içinde, sınıfın eylemini koşullandıran ve belirleyen faktörlerden biri olarak görmelidir. Bu anlayış, militan faaliyetinin gerekliliği ve değeri için dayanak sağlarken, aynı zamanda olasılıklarının ve etkisinin sınırlarını da belirler. Faaliyeti mevcut durumun koşullarına uyarlamak, onu etkili ve verimli hale getirmenin tek yoludur.
19. Elverişsiz nesnel koşullara rağmen, her ne pahasına olursa olsun, aceleyle yeni sınıf partisini inşa etme girişimi, hem çocuksu hem de maceracı bir iradecilikten, durumun ve onun anlık açılarının yanlış bir şekilde değerlendirilmesinden, ve parti fikrinin ve parti ile sınıf arasındaki ilişkinin tamamen yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanır. Bu nedenle, bu tür girişimlerin hepsi başarısız olmaya mahkûmdur ve becerebildikleri tek şey, en iyi ihtimalle, İkinci ve Üçüncü Enternasyonallerin büyük partilerinin izini takip eden oportünist gruplaşmalar yaratmaktır. Bundan böyle onların varlığını gerekçelendiren tek şey içlerinde şapel ve sekt ruhunun gelişmesidir.
Böylece tüm bu örgütler pozitifliklerinde, yalnızca acil "aktivizmleri" aracılığıyla oportünizmin çarklarına kapılmakla kalmazlar, aynı zamanda negatifliklerinde sekte özgü dar bir ruhu, dar görüşlü bir yurtseverliği, "liderlere" korkulu ve batıl bağlılığı, daha büyük örgütlerin bir karikatürünü, örgütsel kurallara tapınmayı ve içlerinde yer alan sayılarla ters orantılı olarak daha da despot ve katlanılmaz hale gelen "özgürce rıza gösterilmiş" bir disipline itaati üretirler.
Bu çift yönlü sonuçta, partinin yapay ve zamansız inşası, sınıfın politik örgütünün inşasını boşa çıkarmaya, kadroların yok edilmesine ve ani olmasa bile kaçınılmaz bir şekilde militanların kaybına, tükenmiş, bitkin, boşlukta ve tamamen demoralize hissetmelerine yol açar.
20. Partinin yok olması, ister Birinci Enternasyonal'de olduğu gibi daralma ve örgütsel bozulma yoluyla ister İkinci ve Üçüncü Enternasyonal partilerinde olduğu gibi kapitalizmin hizmetine girmesi yoluyla olsun, her iki durumda da proletaryanın bir devrimci mücadele döneminin sonunu ifade eder. Dolayısıyla partinin yok olması kaçınılmazdır ve ne iradecilik ne de az çok parlak bir liderin varlığı bunu önleyemez.
Marx ve Engels, yaşamlarında önemli bir rol oynadıkları iki proleter örgütünün parçalanışına ve ölümüne şahit oldular. Lenin ve Luxemburg, sosyal demokrasinin büyük partilerinin ihanetine çaresizce seyirci kaldılar. Troçki ve Bordiga, komünist partilerin yozlaşmasını ve o zamandan beri karşı karşıya olduğumuz korkunç kapitalist makinelere dönüşümlerini değiştirmek için hiçbir şey yapamadılar.
Bu örnekler bize, kaderci ve yüzeysel bir analizin ileri sürdüğü gibi partinin beyhude olduğunu değil, yalnızca sınıfın gerekli partisinin hep aynı biçimde sürekli ve yükselen bir çizgide var olmadığını, varlığının her zaman mümkün olmadığını, varlığının ve gelişiminin kendisini doğuran ve ifade ettiği proletaryanın sınıf mücadelesiyle uyumlu ve yakından bağlantılı olduğunu gösterir. Bu nedenle, partideki devrimci militanların, partinin yozlaştığı ve bir işçi partisi olarak ölümünden önceki süreçte mücadelesinin devrimci bir anlamı vardır, ancak bu çeşitli Troçkist muhalefetlerin ona verdiği bayağı anlam değildir. Çünkü Troçkistler için mesele, partiyi düzeltmektir ve bunun için her şeyden önce örgütün ve onun birliğinin tehlikeye atılmaması gerekir. Onlar için mesele, örgütün geçmişteki görkemini korumaktır, oysa gerçekte bu tam da nesnel koşullar nedeniyle olanaksızdır. Örgütün görkemi, ancak onun devrimci ve sınıf doğasını sürekli ve artan bir şekilde değiştirmek pahasına korunabilir. Onlar, örgütsel çöküşün her zaman bir devrimci geri çekilme döneminin yansıması olduğunu ve çoğu zaman örgütün hayatta kalmasından çok daha iyi bir çözüm olduğunu anlamadan örgütü kurtarmak için örgütsel önlemler ve çareler ararlar; her halükarda devrimcilerin kurtarması gereken örgüt değil, örgütle birlikte batma riski taşıyan sınıf ideolojisidir.
Eski partinin kaçınılmaz kaybının nesnel nedenlerini anlamadan, bu dönemdeki militanların görevi idrak edilemez. Bazıları, sınıfın eski partisini koruyamadıkları için hemen yeni bir parti inşa etmenin gerekli olduğu sonucuna vardılar. Bu idrak eksikliği ancak iradeci bir parti anlayışına dayanan maceracılıkla sonuçlanabilir.
Gerçekliğin doğru bir şekilde incelenmesiyle, eski partinin ölümü, yeni bir parti inşa etmenin anlık imkansızlığına işaret eder; bu eski ya da yeni herhangi bir partinin varlığı için gerekli koşulların günümüzde mevcut olmadığı anlamına gelir.
Böyle bir dönemde yalnızca küçük devrimci gruplar hayatta kalabilir, bu da örgütselden çok ideolojik bir süreklilik temin eder. Bu gruplar, sınıf mücadelesinin geçmiş deneyimlerini kendi içlerinde bir araya getirerek, dünün partisiyle yarının partisi arasında, mücadelenin doruk noktası ve geçmiş bir yükseliş döneminde sınıf bilincinin olgunlaşmasıyla sınıf bilincinin gelecekte yeni bir yükseliş döneminde daha ileri bir seviyede yeniden ortaya çıkması arasında bir bağlantı sağlar. Bu gruplarda, mücadelelerinin özeleştirisi, geçmiş fikirlerinin eleştirel bir şekilde yeniden incelenmesi, programının geliştirilmesi, bilincinin olgunlaşması ve devrimci hücumun bir sonraki aşaması için yeni kadroların ve yeni militanların oluşturulması yoluyla, sınıfın ideolojik yaşamı varlığını sürdürür.
21. İçinde bulunduğumuz bu dönem, bir yandan, uluslararası proletaryanın Birinci Dünya Savaşı'na son veren ve 1917 Ekim Devriminde Rusya'da ve 1918-19’da Spartakist harekette en yüksek noktasına ulaşan ilk büyük devrimci dalgasının yenilgisinin ürünüdür; diğer yandan, kapitalizmin politik-ekonomik yapısında meydana gelen derin dönüşümün, nihai ve çöküşe ait biçim olan devlet kapitalizmine doğru evriminin ürünüdür. Dahası, kapitalizmin bu evrimi ile devrimin yenilgisi arasında diyalektik bir ilişki vardır.
Kahramanca mücadeleci ruhlarına, kapitalist sistemin kalıcı ve aşılmaz krizine ve işçi sınıfının koşullarının benzeri görülmemiş bir şekilde ağırlaşmasına rağmen, proletarya ve onun öncüsü kapitalizmin karşı-saldırısına direnemediler. Karşı karşıya kaldıkları klasik kapitalizm değildi ve kapitalizmin hem teorik hem de politik olarak hazırlıklı olmadıkları sorunları ortaya çıkaran dönüşümleri tarafından gafil avlandılar. Uzun zamandır kapitalizmi üretim araçlarının özel mülkiyetiyle, sosyalizmi de devletleştirmeyle özdeşleştiren proletarya ve onun öncüsü, modern kapitalizmin, ekonominin ve planlamanın devletleştirilmiş merkezileşmesine yönelik eğilimleri karşısında afalladı ve yönünü şaşırdı. İşçilerin büyük çoğunluğu, bu evrimin toplumun kapitalizmden sosyalizme yeni bir dönüşümünü sunduğu fikriyle baş başa kaldı. Kendilerini bu fikirle ilişkilendirdiler, tarihsel görevlerini terk ettiler ve kapitalist toplumun korunmasının en sadık partizanları oldular.
Proletaryaya bugünkü şeklini veren, bu tarihsel nedenlerdir. Bu koşullar hüküm sürdüğü, ve devlet kapitalist ideoloji işçilerin kafalarına hükmettiği sürece, sınıf partisinin yeniden inşası söz konusu olamaz. Proletarya, sosyalist kurtuluşu mevcut korkunç devlet kapitalist rejiminden ayıran uçurumu, ancak devlet kapitalizmi aşamasının göstergesi olan kanlı felaketler süresince kavrayabilir, ancak bu şekilde şu anda kendisini hapsederek imha eden bu ideolojiden koparmak için büyüyen bir kapasite geliştirebilir. Ancak o zaman “proletaryanın bir sınıf olarak ve böylelikle bir siyasal parti olarak örgütlenmesinin” yolu yeniden açılacaktır. Proletaryanın devrimci çekirdekleri, devlet kapitalizminin ortaya koyduğu yeni sorunlara yanıt vererek proletaryanın sınıf çözümünü ve onun gerçekleştirilmesinin araçlarını geri kazanmasına yardımcı olmak için gereken teorik çabayı göstermişse, bu aşamaya çok daha çabuk ulaşılacaktır.
22. İçinde bulunduğumuz dönemde devrimci militanlar, ancak zorunlu olarak kapsamı sınırlı olan, sabırlı bir propaganda çalışması üstlenen ve aynı zamanda yoğun araştırma ve teorik netleşme çabaları gösteren küçük gruplar oluşturarak hayatta kalabilirler.
Bu gruplar, ancak sınıfın sınırları tarafından belirlenen kriterler temelinde ulusal ve uluslararası düzeyde diğer gruplarla bağlantıya geçmeye çalışarak görevlerini yerine getirebileceklerdir. Sadece bu tür bağlantılar ve bunların, ilkelerin üstüne giderek sorunları netleştirmek amacıyla çoğaltılması, bu grupların ve militanların mevcut dönemde kapitalizmin korkunç baskısına fiziksel ve politik olarak direnmelerine ve tüm bu çabaların proletaryanın kurtuluşu için mücadeleye gerçek bir katkı olmasına olanak sağlayabilir.
Yarının partisi
23. Parti, dünkünün basit bir kopyası olmayacak. Geçmişten alınan bir modele dayanarak partiyi yeniden inşa etmek mümkün değildir. Partinin programının yanı sıra, yapısı ve kendisi ile sınıfın tamamı arasında kurduğu ilişkiler, geçmiş deneyimin ve şimdiki aşamanın yeni ve daha ileri koşullarının bir sentezi üzerine kuruludur. Parti, sınıf mücadelesinin evrimini izler ve sınıf mücadelesinin tarihinin her aşaması, proletaryanın siyasi örgütünün belirli bir biçimine tekabül eder.
Modern kapitalizmin şafağında, 19. yüzyılın ilk yarısında, henüz oluşum aşamasında olan bir işçi sınıfı, yerel ve düzensiz mücadelelere girişerek ancak doktriner okullar, sektler ve birlikler doğurabildi. Komünist Birlik bu dönemin en ileri ifadesiydi, aynı zamanda onun manifestosu "bütün ülkelerin proleterleri- birleşin" çağrısıyla gelecek dönemin habercisiydi.
Birinci Enternasyonal, proletaryanın Avrupa'nın başlıca ülkelerinde toplumsal ve siyasal mücadele sahnesine fiilen girişine denk düşüyordu. Böylece işçi sınıfının tüm örgütlü güçlerini, onun çeşitli ideolojik eğilimlerini bir araya getirdi. Birinci Enternasyonal, işçi mücadelelerinin hem tüm akımlarını hem de tüm koşullu yönlerini bir araya getirdi: ekonomik, eğitimsel, politik ve teorik. Tüm çeşitliliğiyle işçi sınıfının üniter örgütünün en ileri noktasıydı.
İkinci Enternasyonal, ücretli emeğin ekonomik mücadelesi ile toplumsal, politik mücadele arasında bir ayrışma aşamasına işaret ediyordu. Kapitalist toplumun tam olarak serpildiği bu dönemde İkinci Enternasyonal, reformlar ve siyasi fetihlerle proletaryanın politik tasdiki için mücadelenin örgütüydü ve aynı zamanda, proletaryanın tarihsel devrimci görevinin teorik temellerini netleştirerek ve detaylandırarak onun ideolojik sınırında daha ileri bir aşamayı işaret ediyordu.
Birinci Dünya Savaşı, kapitalizmin tarihsel krizini açığa vurarak çöküş dönemini başlattı. Sosyalist devrim, teorik düzeyden pratik eylem düzeyine evrildi. Olayların sıcağında proletarya, bir bakıma, devrimci mücadele örgütünü alelacele inşa etmek zorunda kaldı. Üçüncü Enternasyonal'in ilk yıllarının muazzam programatik katkısı, her şeye karşın, kapitalizmin bu nihai aşamasının ve devrimci geçiş sürecinin ortaya çıkardığı devasa sorunlar karşısında yetersiz kaldı. Aynı zamanda canlı deneyim, bir bütün olarak sınıfın genel ideolojik toyluğunu çabucak gösterdi. Bu iki tehlikeyle karşı karşıya kalan ve hızla art arda yığılan olayların baskısı altındaki Üçüncü Enternasyonal, yanıtı örgütsel önlemlerle vermek zorunda kaldı: militanların demirden disiplini vb.
Örgütsel tavrın, programın yetersizliğini, partinin ise sınıfın toyluğunu telafi etmek zorunda kalması, partinin, sınıfın kendi eylemini ikame etmesine neden oldu ve bu durum parti ve onun sınıfla olan ilişkileri anlayışında bir değişime neden oldu.
24. Bu deneyime dayanarak, gelecekteki parti şu gerçeğin yeniden oluşturulması üzerine kurulacaktır: devrim bir örgütlenme sorunu içerse de, devrimin kendisi bir örgütlenme sorunu değildir. Devrim her şeyden önce, proletaryanın geniş kitleleri arasında bilincin olgunlaşmasının ideolojik sorunudur.
Hiçbir örgüt, hiçbir parti sınıfı ikame edemez ve "işçilerin kurtuluşunun işçilerin kendilerinin eseri olacağı" her zamankinden çok geçerlidir. Sınıf bilincinin billurlaşması olan parti, ne sınıftan farklı ne de onunla eş anlamlıdır. Parti zorunlu olarak küçük bir azınlık olarak kalır; büyük bir sayısal güç olma hırsı yoktur. Hiçbir anda sınıfın canlı eyleminden ayrılamaz veya onun yerini alamaz. İşlevi, sınıfın hareketi ve eylemi içindeki ideolojik ilham olarak kalır.
25. Devrimin ayaklanma döneminde partinin rolü, kendisi için iktidar talep etmek veya kitleleri kendisine “güvenmeye” çağırmak değildir. Partinin müdahalesi ve faaliyeti, sınıfın kendi kendini harekete geçirmesi yararınadır. Sınıfın içinde kendi ilkelerinin ve devrimci eylem yöntemlerinin zaferini amaçlar.
Sınıfın önderliği “emanet ettiği”, daha doğrusu terk ettiği parti etrafında seferber edilmesi, sınıftaki toyluk durumunu yansıtan bir anlayıştır. Tecrübe göstermiştir ki, bu tür koşullarda devrim zafere ulaşamayacak ve hızla yozlaşacak, bu da sınıf ile parti arasında bir ayrılığa yol açacaktır. Bu durumda parti, kendisini sınıfa dayatmak için giderek daha zorlayıcı yöntemlere başvurmak zorunda kalır ve bunun sonunda devrimin ilerleyişine ciddi bir engel olur.
Parti, bir yönetim ve yürütme örgütü değildir; bu işlevler, sınıfın üniter örgütlenmesine aittir. Partinin militanları bu işlevlerde yer alırlarsa, bunu proletaryanın daha büyük topluluğunun üyeleri olarak yaparlar.
26. Devrim sonrası, proletarya diktatörlüğü döneminde parti, totaliter rejimlerin klasik özelliği olan tek parti değildir. Totaliter rejimler, tekellerinde tuttukları devlet iktidarıyla özdeşleşmeleri ve asimile olmaları ile karakterize edilir. Buna karşılık proletaryanın sınıf partisi, kendisinin tarihsel antitezi olan devletten ayırt edilmesi ile karakterize edilir. Totaliter tek partinin, genişleyip milyonlarca bireyi bünyesine katma eğilimi, tahakküm ve baskısının fiziksel bir aracına dönüşür. Buna karşılık proletaryanın partisi, doğası gereği, militanlarının kazanacak ya da savunacak hiçbir kazancı olmadığı katı bir ideolojik kesim olarak kalır. Onların ayrıcalığı, yalnızca en net savaşçılar ve devrimci davaya en içten bağlı olanlar olmaktır. Bu nedenle parti çok sayıda insanı bünyesine katmayı amaçlamaz, çünkü ideolojisi daha büyük kitlelerin ideolojisi haline geldikçe, varlığının gerekliliği ortadan kalkma eğilimi gösterir ve dağılma çanları çalmaya başlar.
Partinin iç rejimi
27. Partinin iç rejimini oluşturan örgütsel kurallar sorunu, partinin programatik içeriği sorunu kadar belirleyicidir. Geçmiş deneyimler ve özellikle Üçüncü Enternasyonal partilerinin deneyimleri, parti anlayışının üniter bir bütün oluşturduğunu göstermiştir. Örgütsel kurallar, bu anlayışın bir yönü ve ifadesidir. Örgütlenme sorunu, partinin rolü, işlevi ve sınıfla ilişkisi hakkında sahip olunan fikirden bağımsız değildir. Bu sorunların hiçbiri bağımsız olarak var olmadığı gibi, bütünü oluşturan ve ifade eden unsurları meydana getirirler.
Üçüncü Enternasyonal partilerinin sahip oldukları kuralların ya da iç rejimlerin nedeni, sınıfın bariz bir toyluk döneminde kurulmalarıydı. Bu da partinin sınıfı, örgütün bilinci, disiplinin kanıyı ikame etmesine yol açtı.
Dolayısıyla geleceğin partisinin örgütsel kuralları, mücadelenin çok daha ileri bir aşamasında, sınıfın çok daha büyük bir ideolojik olgunluğuna dayanacak, partinin rolüne dair çok farklı bir anlayış temelinde oluşturulacaktır.
28. Üçüncü Enternasyonal'de önemli bir yer işgal eden demokratik ya da organik merkeziyetçilik sorunları, geleceğin partisi için keskinliğini yitirdi. Sınıfın eylemi partinin eylemine bel bağladığında, partinin maksimum pratik etkililiği sorunu, yalnızca kısmi çözümler sağlayabilecek olan partiye yön vermeye başladı.
Partinin eylemsel etkililiği, onun ideolojik eylemine bağlıdır, liderlik ve yürütmenin pratik eylemine değil. Dolayısıyla partinin gücü, militanlarının disipline boyun eğmesinde değil, bilgilerinde, ileri ideolojik gelişmelerinde ve sağlam kanılarında yatmaktadır.
Örgütün kuralları, ister demokratik ister merkeziyetçi olsun, içkin ya da sabit ilkeler düzeyine yükseltilmiş soyut kavramlardan meydana gelmez. Bu tür ilkeler anlamdan yoksundur. Eğer daha uygun bir yöntemin yokluğunda (demokratik) çoğunluk tarafından alınan kararlarda uzlaşılmak gerekiyorsa bu, hiçbir şekilde, çoğunluğun tanımı gereği, gerçeği ve doğru ilkeleri tekeline aldığı anlamına gelmez. Doğru ilkeler, nesnenin azami bilgisinden, gerçekliği en sıkı kavrayıştan doğar.
Bu nedenle örgütün iç kuralları, kendi amaçlarına ve dolayısıyla partinin rolüne uygun olmalıdır. Daha kapsamlı bir disiplin uygulamak için örgüte temel sağlayabilecek pratik acil eylemin etkililiğinin önemi ne olursa olsun, örgüt militanlarının düşüncesinin azami düzeyde gelişmesinden daha az önemli olmaya devam eder ve sonuç olarak ona tabidir.
Parti, sınıf ideolojisinin detaylandırıldığı ve derinleştirildiği bir pota olduğu sürece, programatik ilkeleri çerçevesinde en büyük fikir özgürlüğü ve ayrılıklarına yer açmakla kalmamalıdır: yol gösterici bir ilke olarak temel endişesi, tartışma ve organizasyon içindeki fikirlerin ve eğilimlerin çatışması için araçlar sağlayarak, düşüncenin alevlenmesini durmaksızın sürdürmek ve kolaylaştırmak olmalıdır.
29. Parti kavramına bu açıdan bakıldığında, ona homojen, monolitik ve tekelci bir partinin içler acısı fikrinden daha yabancı bir şey yoktur.
Parti içindeki eğilimlerin ve fraksiyonların varlığı sadece hoşgörü gösterilen, bahşedilen ve dolayısıyla tartışmaya açık olan bir hak değildir.
Tam tersine, partide -sonradan kazanılmış ve doğrulanmış ilkeler çerçevesinde- akımların varlığı, parti fikrinin sağlıklı bir şekilde kavranmasının tezahürlerinden biridir.
Marco. Haziran 1948
1 Bugün bu metinde sunulan tüm önemli fikirlere katılıyoruz ve çoğunu harfi harfine destekleyebiliriz. Bu, proletaryanın siyasi partisinin, devrimin zaferi için temel ve yeri doldurulamaz rolü üzerinde metnin ısrarı konusunda özellikle geçerlidir. Ancak metindeki şu ifade, sınıf mücadelesinin gelişim dinamiğini ve parti-sınıf ilişkisini en iyi şekilde anlamamızı sağlamaz: “Kendi içsel gelişimlerine bırakıldıklarında, işçilerin kapitalist sömürü koşullarına karşı mücadelesi en fazla isyan patlamalarına yol açabilir”. Doğrusu, tarihsel deneyim, sınıfın devrimci kapasitelerini, özellikle de mücadelenin ekonomik ve politik boyutlarının birleşiminin karşılıklı olarak birbirini canlandırabileceğini göstermiştir. Daha açık olmak gerekirse, devrimcilerin rolü, işçilere bilinç getirmek değil, sınıf içerisinde bilincin gelişimini hızlandırmak, genişletmek ve derinleştirmektir. Bu konudaki konumumuzla ilgili daha fazla öge için okuyucuları şu makalelere yönlendiriyoruz: International Review 90’daki ‘The mass strike opens the door to the proletarian revolution’, (komünizm üzerine serinin bir parçası) ve IR 96 ve 97'deki ‘Questions of organisation: have we become ‘Leninists’'
2 Aynı teorik düşünce, 1946'da Internationalisme'de yayınlanan ve IR 32'de yeniden yayınlanan ‘The tasks of the hour’ adlı başka bir makalenin temelini oluşturmaktadır.
3 “In the aftermath of World War II...” başlığı altında yeni bir girişle yeniden yayınlandı (önerilen bağlantılara bakın).
4 Okul haline gelen, devrimci özelliklerini kaybeden ve aktif muhafazakar güçlere dönüşen tüm ütopik sosyalizm akımlarının başına gelen budur. Proudhonculuk, Fouriercilik, kooperatifler, reformizm ve devlet sosyalizmi örneklerini düşünün.
Derinleşmek için:
The Communist Left after World War II
Komünist Sol’un Mirası:
Politik akımlar ve referans:
Proleter bilincin ve örgütün gelişimi:
Bölüm:
Örgüt Üzerine