Şiddet Eleştirisi ve Onun Biricik Hümanizması

Yakın bir sempatizanımızın demokrasi aldatmacısını eleştirmek amacıyla kaleme aldığı bu yazıyı internet sitemizde yayınlıyoruz. Görüşlerimize yakın hisseden okuyucularımızı da bize yazılarla katkı sunmaya davet ediyoruz. - EKA

Şiddetin güçlü-bağımsız bir sol olmamasından kaynaklandığını düşünenler, düşüncelerine ikna olmamızın onların düşüncelerinin yükseldiği maddi temelleri inkar etmemizi öncellediğini göremiyorlar 1. " İdeal demokrasi"'nin, yalnızca parlamenter solu eksikmiş biçimindeki naif düşünce, kendi niyetini biz uğraşmadan kendisi gösteriyor. Eleştirinin eleştirisini gerektiren bu daveti elbette geri çevirmeyeceğiz. Hümanizme yönelen bu naif el, bizim o eli bırakmak istememizin nedeni ve sonucu oluyor, bu elin tuttuğu bir kuşun daldaki iki kuştan yeğ tutulmasının mantıki sonucuna varmamızı kolaylaştırıyor. Şiddet katı-amansız-neçayevvari bir şiddetin o pure demokrasi adına eleştirisi, o şiddetin asıl maktullerini, o şiddetin üzerinde yükselen bir sınıfın maruz kaldığı amansız-uçsuz-bucaksız şiddetin günbe gün emeğinin nesnesine dönüşen o öznenin basit bir temsiliyeti sorununa dönüşüyor ellerinde 2. Dışarıda ‘dağınık, başıboş, patlamaya hazır olmamızdansa'- deleuz'ün dile getirdiği biçimiyle bir köksüzlükten ziyade- parlamentonun soğuk duvarlarında sözde temsiliyetimizin tercih edilişinin kibar ifadesine dönüşüyor: ‘ Haydi Parlamentoya'. Bugün şiddet temsil edilememenin öfkesi biçiminde önümüze bir kez daha, ancak bu sefer naif bir hümanizmden de öte, bizler onu bir kez daha saf bir biçimde kabullenelim diye zekice sunuluyor. Bu saf hümanizm şiddetin eleştirisini, ‘bakan'ların gözünden dünyayı bir kez daha küçük düşürürken, bizler kendi düşüncelerinin yükseldikleri maddi-temelleri gözümüzün içine, bizler onun "gerçek" anlamını anlayalım diye sokuyorlar. Bugün o parlamenter-sol'un işçi sınıfını nasıl savaşlara sürüklediğini ezkaza unuturken, hatırlamamızı sağlıyor;2. Enternasyonal'in kendi burjuvalarının arkasında ‘en azından' savaş bitine kadar ‘ vatan savunmasına' giden dikenli yolları, şiddetten arınmış ‘demokrasi' taşlarıyla örüyor, biz o taşlı yollarda bir kez daha tökezleyelim diye. Katıksız şiddet eleştirmenleri düşünceye özgürlük sloganlarıyla yansak da dokunacağız katı iradesini, tecridin-yalıtılmışlığın-yabancılaşmanın, bilinçsiz bir şiddetin ürünü olan (eylemleri gördüğünde) şiddetin bilincine varıyor, eleştiriyor, imtina ediyor ve bu katı irade pasifizme dönüşüyor, ve tekrar şiddetin bilincini keşfetmek üzere buharlaşıyor; o şiddetin eylemleri buharlaşsın diye, bugün şiddetin katıksız eleştirmenleri, jakoben timsallerini karşılaştırırken, onların sınıfın içine uzanan Truva atı olduklarını teslim ediyorlar. Ancak bunu onun yerini alacak yeni Truvaları sınıfın içine uzansın ve hiç yer değiştirmesin diye demokrasi adına yapıyorlar. Şiddetin onlar nesnel olarak, devekuşunun başını kuma gömmesi gibi, bir kez daha demokrasi mitosunda ‘özgür yurttaşlar' olarak ölelim diye yapıyorlar. Bizler günbegün ölürken, onlar arkamızdan timsah gözyaşlarıyla yıkadıkları musalla taşlarını, taziye evlerini bu katıksız şiddetin, şiddetin katıksız yadsınması adına mahkum ediyorlar. Bizler bir kez daha sınıfımızın ölülerini yaşatalım diye, zombilerin fantastik bilim-kurgusunda parlamentarizmi gerçek kurtuluş sanmamız için.

Ulusal yanılsama içinde ayrıksı otları, kendini ikili bir dille ifade ediyor. Laisizmi, ‘geri olanın' ilerlemesi adına tanrılaştırıyor, kendi ‘geriliğini', kendi dogmatizmi ve kutsal savaşının dinine dönüştüğünü göremiyor. Bu çelişkinin anti-tezi, kendine karşı kullanılan silahı ona yöneltme becerisi ve kurnazlığını göstermekte bir adım geri durmuyor. ‘Bakan'ları dinsel özgürlüğü, sırf bakan körler olmamız için, acının öte dünyaya yansımasını meşru görelim diye yeniden kuruyor. Burada eleştirdiğini/yerdiğini, ekvatora yaklaştıkça, çölde susuzluktan sersemlemiş avının peşinde gezen akbaba çevikliğiyle, övüyor. Kureyş ittifakının; kız çocuklarının diri diri gömülmesi ( trajedi), Medine ittifakına dönüşmesine; laisizm güzel şey kardeşim! (komedi)3 tanık oluyoruz, bir farkla: kendi anladığı biçimiyle yeni Truvaları sınıfın içine sürmek için, demokrasi adına... Katıksız şiddet eleştirisinin temeli barış dolu bir dünya bulma ümidiyle, o çölde seraplar görmeye devam ediyor, barış suyundan içmek için yüzünü her çevirişinde, karşılaştığı bir kez daha yalnızlık ateşi oluyor. Sorunun kaynaklarına inmek için, yanılsamasının bulutlarından inmesi gerektiğinin farkında olmadan ( ya da sorunun kaynaklarına inmemek için yanılsamasının bulutlarına çıkması gerektiğini sanıyor); bir kez daha atlıyor ‘sivil toplumun' hayali kucağına. Barışı geciktirmek için, onun acil bir sorun olarak önüne gelmesini bekliyor, bombaların patlamasını, bebeklerin daha doğmadan toprağın rahmine dönmesini/düşmesini. Bizse sorun bir gerçekliğe dönüşmeden, onu kaldıramayacağımızı biliyoruz. ‘Birarada nasıl yaşayabiliriz ?' sorusunun yüklemi cevabın öznesini gizliyor. Biz açalım onu: Öncelediği, birey, ‘özgür birey', çalışmak ya da aç kalma özgürlüğü. Bu özgür bireylerin bir aradalığı, barışçıl hayatın, hümanizmanın, kendi arasından gücü temsil edecek ve onu adil kullanacağını varsaydığı daha üst bir güce havale etmesi, onu ertelemesi. Toplumun birbirine uzlaşmaz bir çelişkiyle bağlı olan karşıt sınıfları bir tarafta ‘üniterizm', öteki tarafta ‘otonomizm' harcıyla yoğruluyor, bu harcı karan milliyetçilik küreği ikisinin tek ortak yanı. Jönlerimizin bu tabloda gördükleri eksikse sol'un parlamentarist olmayışı. Peki, Hobbes'tan beri, bu çok saygıdeğer hanımefendi ve beyefendiler, neden bir adım daha atmak istemiyorlar? Görmedikleri, görmekten imtina ettikleri nedir? Koşulların dondurduğu bu insanlar bir körlük histerisine mi kapıldılar? Hayır. Onların düşüncelerinin dayandığı bu ‘maddi temelleri' sorgulamak, önceden gerçek olanın şimdi-burada- şu an gerçekdışına dönüşmesinin izini takip etmeyi gerektiriyor. Gerçekliğin tuğlasını, o duvarlar yıkılmasın diye çekemeyen bizler*, işte şiddete o duvarların yükseldiği temelleri yıkmak için bir seferliğine, kaçınılmaz olarak başvurulacak tarihsel bir zorunluluk olduğunu bilerek başvuracağız. İşe katıksız şiddet eleştirisinin ‘maddi temellerine', eleştirinin katıksız şiddetini yönelterek başlayacağız.

*M.Ağar'ın Güldal Mumcu'ya, eşinin faillerini neden açıklamayacağını ifade ettiği o donuk analoji.
1https://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=106...
2https://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&Articl...
3 R.T.Erdoğan'ın Kuzey Afrika gezisinde laiklik hakkındaki görüşleri, https://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1316188189&year=2011&m...