DünyaDevrimi tarafından tarihinde gönderildi
Şu anda, yalnızca Rusya ve Ukrayna'da değil, tüm dünyada İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en yoğun savaş propagandası kampanyasını yaşıyoruz. Bu nedenle, savaş çığırtkanlığına proleter enternasyonalizminin mesajıyla yanıt vermeye çalışan herkesin, tartışma ve açıklığa kavuşturma, karşılıklı dayanışma ve destek, ve burjuvazinin savaş dürtüsüne karşı ciddi devrimci faaliyetlerin netleşmesi için bir araya gelme fırsatını değerlendirmesi elzemdir. Bu nedenle EKA; İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Hollandaca, İtalyanca, Almanca, Portekizce ve Türkçe olmak üzere çeşitli dillerde bir dizi çevrim içi ve yüz yüze halka açık toplantı düzenlemektedir, ve yakın gelecekte daha fazla toplantı yapmayı planlamaktadır.
Bu kısa yazı içerisinde, ciddi, kardeşçe ve olup bitenleri kavrama arzusuyla dolu bir atmosfer içinde gerçekleşen bu toplantılardaki tüm tartışmaları özetlemeye kalkışamayız. Bunun yerine, ortaya çıkan bazı ana sorulara ve temalara odaklanmak istiyoruz. Ayrıca sempatizanların, tartışmalar ve onların dinamikleri hakkında kendi görüşlerini sundukları bazı katkılarını da web sitemizde yayınlıyoruz[1].
Enternasyonalist ilkelerin önceliği
Toplantılardaki ilk ve muhtemelen en hayati tema, hepsinden önce batı ülkelerinin, Rus “ayısına” karşı "yürekli küçük Ukrayna’nın" savunulması için başlattıkları muazzam ideolojik baskılara rağmen, enternasyonalizmin temel ilkelerinin (hiçbir emperyalist kampa destek verilmemesi, tüm pasifist yanılsamaların reddedilmesi, uluslararası sınıf mücadelesinin savaşa gerçekten karşı çıkabilecek tek güç olduğunun doğrulanması) her zamanki gibi geçerli kaldığı konusunda geniş çaplı bir görüş birliğiydi. Bazıları bunların banal genellemelerden başka bir şey olmadığını söyleyebilir, ancak bunlar hiçbir şekilde hafife alınmaması gereken ve savaşa karşı herhangi bir sınıf muhalefetinin çok az belirtisinin bulunduğu mevcut iklimde öne sürülmeleri kesinlikle kolay olmayan konumlardır. Enternasyonalistler, şimdilik, akıntıya karşı yüzdüklerini kabul etmek zorundalar. Bu anlamda, 1914'te, Birinci Dünya Savaşı'nın ilk günlerine ve aylarına eşlik eden savaş histerisi karşısında ilkelerine bağlı kalma görevini üstlenen devrimcilerle benzer bir durumdalar. Ancak, işçi sınıfının savaşa karşı nihai tepkisinin, enternasyonalistlerin genel sloganlarını, kapitalist dünya düzenini yıkmayı amaçlayan bir eylem kılavuzuna dönüştürdüğü gerçeğinden de ilham alabiliriz.
Tartışmanın, görüş birliğinin daha az olduğu ikinci bir kilit unsuru, mevcut savaşın ciddiyetini anlama ihtiyacıydı. Ki bu savaş, Covid pandemisiyle birlikte, çürüme çağındaki kapitalizmin, insanlığın hayatta kalmasına karşı büyüyen bir tehdit olduğuna dair daha fazla kanıt sağlamıştır. Ukrayna'daki savaş, insanlığı üçüncü kez (ve kuşkusuz ki son olacak) bir dünya savaşına götürecek yeni emperyalist blokların oluşumuna zemin hazırlamasa bile, yine de, doğanın yıkımı ve ıstırap içindeki bir sistemin diğer tezahürleriyle birleştiğinde, sonunda bir dünya savaşı ile aynı sonucu verecek olan askeri barbarlığın yoğunlaşmasını ve genişlemesini ifade etmektedir. Bizim görüşümüze göre, mevcut savaş, kapitalizmin çürümesinin hızlanmasında önemli bir adıma işaret etmektedir; ki bu proletaryanın, sermayeye karşı bilinçli bir mücadele için kuvvetini toplayamadan ezilmesi tehdidini içeren bir süreçtir.
Tutarlı bir analiz ihtiyacı
İstikrarlı askeri blokların yeniden oluşturulduğunu gördüğümüzü belirten argümanı reddetme nedenlerimizi burada detaylandırmayacağız. Ama basitçe şunu söyleyebiliriz ki, emperyalist karşıtlıkların "iki kutuplaşmasına" yönelik gerçek eğilimlere rağmen, her emperyalist gücün kendi özel çıkarlarını savunma ve belirli bir dünya gücüne tabi olmaya direnme yönündeki karşıt eğilimin daha ağır bastığını düşünüyoruz. Ancak bu ikinci eğilim, egemen sınıfın giderek artan kontrol kaybıyla ve kaosa doğru giderek daha akıl dışı ve öngörülemeyen bir sürüklenmeyle eş anlamlıdır. Bu, birçok yönden, dünyanın rakip emperyalist bloklar tarafından "yönetildiği", yani sözde "Soğuk Savaş" olarak adlandırılan durumdan daha tehlikeli bir duruma yol açmaktadır.
Toplantıya katılan bazı yoldaşlar bu analiz hakkında sorular yönelttiler. Bazıları, örneğin İngilizce toplantılarda Communist Workers Organization (CWO) üyeleri, sistemin çürümesi kavramımıza açıkça karşıydılar. Ancak, tutarlı bir enternasyonalist konumun merkezi bir bileşeninin, durumun tutarlı bir analizini geliştirme kapasitesi olduğu konusunda şüpheye pek yer yoktur, bu kapasite olmadığı takdirde anlık olayların hızı ve öngörülemezliği nedeniyle yoldan sapma tehlikesi vardır. Ve Fransa'daki toplantılardan birinde, Cahiers du Marxisme Vivant'tan yoldaşların kendi savaş yorumlamalarının aksine, basit ekonomik açıklamaların, kısa vadede kâr arayışının, emperyalist çatışmanın gerçek kökenini ve dinamiğini açıklayabileceğini düşünmüyoruz çünkü ekonomik güdülere, askeri ve stratejik gereklilikler tarafından giderek daha fazla yön verildiği bir tarihsel bir çağdayız. Savaşın yıkıcı maliyetleri, bunun doğruluğuna ek kanıt olacaktır.
Dünya işçi sınıfının durumunun ve sınıf mücadelesine ilişkin perspektiflerin berrak bir analizini yapmak da, emperyalist çatışmanın kaynağının ve yönünün kavranması kadar önemlidir. Savaş kampanyasının, zaten derin bir özgüven ve özfarkındalık kaybı yaşayan bir işçi sınıfının bilincine ciddi darbeler indirdiği konusunda genel bir görüş birliği olsa da, toplantıdaki bazı katılımcılar, işçi sınıfının artık savaşın önünde bir engel olmadığı görüşüne meyilliydiler. Bizim yanıtımız, işçi sınıfına homojen bir kitle gibi muamele edilemeyeceği oldu. "Ulusun savunulması" için yapılan seferberlikle fiilen boğulmuş olan Ukrayna'daki işçi sınıfının, gerçek bir yenilgiye uğradığı açıktır. Ancak, herhangi bir muhalefetin acımasızca bastırılmasına rağmen savaşa karşı açıkça yaygın bir muhalefetin olduğu Rusya'da ve moral bozukluğu ve hatta isyan belirtilerinin olduğu Rus ordusunda durum farklıdır. Ama en önemlisi, merkezi batı ülkelerdeki proletaryanın ne ekonomik ne de askeri düzeyde kendini feda etmesine bel bağlanamaz, ki bu ülkelerin egemen sınıfı uzun zamandır, askeri maceraları için profesyonel askerlerden başka hiçbir şey kullanamamıştır. 1980’de Polonya'daki kitle grevlerinin ardından EKA, Lenin'in, dünya kapitalizmi zincirinde kırılmanın "en zayıf halkasında", yani az gelişmiş ülkelerde, 1917 Rusya’sını örnek alarak gerçekleşeceği teorisine yönelik eleştirisini geliştirdi. Bunun yerine, Batı Avrupa'nın siyasi olarak daha gelişmiş işçi sınıfının, sınıf mücadelesinin genelleşmesinin anahtarı olacağı konusunda ısrar ettik. Gelecekteki bir makalede, dünya proletaryasının bileşiminde daha sonra meydana gelen değişikliklere rağmen, bu görüşün neden bugün hâlâ geçerli olduğunu düşündüğümüzü açıklayacağız [2].
Ne yapmalı?
Katılımcılar, devrimcilerin bu savaş karşısındaki özel sorumlulukları hakkında haklı bir kaygıyı paylaştılar. Fransızca ve İspanyolca toplantılarda bu konu tartışmanın ana odağıydı, ama bizim görüşümüze göre bazı yoldaşlar, enternasyonalist sloganlarımızın olayların gidişatı üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olma olasılığını abartarak aktivist bir yaklaşıma saptılar. Üniformalı proleterler arasındaki kardeşlik çağrısı örneğini ele alalım: Bu genel bir perspektif olarak tamamen geçerli olsa da, 1917-18'de Rusya ve Almanya'daki fabrikalarda ve sokaklarda gördüğümüz gibi daha genel bir sınıf hareketi gelişmeksizin, bu savaşın her iki tarafındaki savaşçıların birbirlerini sınıf yoldaşları olarak görme şansları çok azdır. Ve elbette, gerçek enternasyonalistler bugün o kadar küçük bir azınlık ki, genel sınıf mücadelesinin gidişatı üzerinde doğrudan bir etki yaratmayı bekleyemezler.
Ama yine de bu, devrimcilerin, kimsenin dikkate almadığı bir ses olmaya mahkum oldukları anlamına gelmiyor. 1914'te Lenin ve Luxemburg gibi, kendi sınıf kitlelerinden izole oldukları zaman bile enternasyonalizm bayrağını dikmenin, eski işçi örgütlerinin ihaneti karşısında ilkeler uğruna savaşmaya devam etmenin ve egemen sınıfın mazeretleri karşısında savaşın gerçek nedenlerinin derin bir analizini geliştirmenin gerekliliğini anlayan figürlerden ilham almalıyız. Aynı şekilde, farklı analiz ve bakış açılarına sahip olmalarına rağmen, enternasyonalistlerin bir araya gelme ve savaşa karşı ortak bir manifesto yayınlama kararlılığını dile getiren Zimmerwald ve diğer konferansların izinden gitmeliyiz. Bu anlamda, diğer devrimci örgütlerin bu toplantılara katılımını, tartışmaya katkılarını ve savaşa karşı komünist solun ortak bildirisi için sunduğumuz teklifimizi değerlendirmeye istekli olmalarını memnuniyetle karşılıyoruz[3]. CWO/ICT'nin teklifimizi reddetme kararına ancak üzülebiliriz, bu da gelecekteki bir makalede geri dönmek zorunda kalacağımız başka bir sorundur.
Bir diğer önemli konu da, yoldaşların kendi bölgelerinde veya ülkelerinde neler yapılabileceğine ilişkin sorularına yanıt olarak EKA’nın, uluslararası temasların ve faaliyetlerin kurulması ve geliştirilmesinin, yerel ve ulusal özgünlüklerin daha küresel bir analiz çerçevesine entegre edilmesinin önceliğini vurgulamasıydı. Uluslararası ölçekte çalışmak, devrimcilere izolasyona ve bundan kaynaklanabilecek moral bozukluğuna karşı mücadele etmek için bir araç sağlar.
Büyük bir emperyalist savaş, devrimci faaliyetlerin yalnızca devrimci siyasal örgütlerle ilişkili olduğunda anlamlı olduğu gerçeğini ancak vurgulayabilir. Devrimci örgütün yapısı ve işleyişi üzerine raporumuzda yazdığımız gibi, "İşçi sınıfı devrimci militanları değil, devrimci örgütleri doğurur: militanlar ile sınıf arasında doğrudan bir ilişki yoktur"[4]. Bu, komünist solun örgütlerinin, bireysel yoldaşların kendilerini etrafında konumlandırabilecekleri militan bir referans noktası, bir çerçeve sağlama sorumluluğunu vurgular. Örgütler ise ancak bu yoldaşlardan aldıkları katkı ve aktif destekle güçlendirilebilir.
Amos
[1] Okurların katkılarına buradan ve buradan ulaşabilirsiniz.
[2] https://en.internationalism.org/ir/1982/31/critique-of-the-weak-link-theory
[4] https://en.internationalism.org/specialtexts/IR033_functioning.htm