Suriye'de Esad rejimi düştü: Bir kasap düştü, sırada daha fazla savaş, katliam ve kaos var!

Günümüz medyası bir yandan Beşar Esad rejiminin dehşet görüntülerini (örneğin şeytani Saydnaya hapishanesini) yayınlarken, diğer yandan da halkın 'kâbusun sona ermesini' kutlamasına seviniyor. Ancak bu terör rejiminin sona ermesiyle yaşanan rahatlama boş bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Gerçek şu ki, halk (hem Suriye'de hem de dünyanın geri kalanında) yeni ve canice bir aldatmacanın, egemen sınıfın sahtekar ikiyüzlülüğünün yeni bir gösterisinin kurbanıdır: insanları terör, savaş ve sefaletin tek sorumlusunun, barış ve istikrarı yeniden tesis etmek için durdurulması gereken bir 'deli' olan Esad olduğuna inandırmak.

Gerçekte, bölgedeki en küçük güçlerden büyük dünya güçlerine kadar tüm emperyalistler, rejimin zulmüne utanmadan dahil olmuşlardır: 'Nobel Barış Ödülü' sahibi Obama'nın 2013 yılında Beşar Esad halkını bombalarken ya da onlara karşı zehirli gaz kullanırken nasıl görmezden geldiğini; ya da bugün 'zalimin düşüşünü' kutlayan 'demokratik' güçlerin birçoğunun bölgedeki kirli çıkarlarını korumak için on yıllardır Esad ailesine nasıl uyum sağladığını, hatta onların patentli suç ortağı olduğunu unutmayalım. Aynı büyük 'demokrasiler', daha birkaç yıl önce 'terörist' olarak nitelendirilen ülkenin yeni liderlerini aklamaya çalışırken bir kez daha utanmadan yalan söylüyorlar: 'barışçıl' bir çıkış yolu bulabilen bu 'ılımlılar', El Kaide ve IŞİD saflarından gelen İslamcılar ve canilerden oluşan bir koleksiyondan başka bir şey değiller.

Bizi bekleyen amansız kaos

Bir yıl önce Gazze'de çatışmalar patlak verdiğinde, bu katliamların halihazırdaki barbarlığı daha da büyüteceğini teşhir ettiğimiz bir bildiri dağıtmıştık:

“hem Hamas'ın saldırısı hem de İsrail'in buna verdiği yanıtın ortak bir noktası var: yakıp yıkma politikası. Dünün terörist katliamı ve bugünün sistematik bombardımanı hiçbir gerçek ve kalıcı zafere yol açamaz. Bu savaş Orta Doğu'yu istikrarsızlık ve çatışma dönemine sürüklüyor. İsrail Gazze'yi yerle bir etmeye ve sakinlerini enkazın altına gömmeye devam ederse, Batı Şeria'nın da alev alması, Hizbullah'ın Lübnan'ı savaşa sürüklemesi ve İran'ın da savaşa dahil olması büyük bir ihtimal dahilinde...Çin ve ABD arasındaki ekonomik ve savaşçı rekabet giderek daha acımasız ve baskıcı bir hal alırken, diğer uluslar bu iki devden birinin ya da diğerinin emirlerine boyun eğmiyor; düzensizlik, öngörülemezlik ve kaos içinde kendi oyunlarını oynuyorlar. Rusya, Çin'in aksi tavsiyelerine rağmen Ukrayna'ya saldırdı. İsrail ise Amerikan öğütlerine rağmen Gazze'yi eziyor. Bu iki çatışma, tüm insanlığı ölümle tehdit eden tehlikeyi özetliyor: tek amacı karşı tarafı istikrarsızlaştırmak ya da yok etmek olan savaşların çoğalması; sonsuz bir mantıksız ve nihilist zorlamalar zinciri; her koyun kendi bacağından asılır, kontrol edilemez kaosla eşanlamlıdır"[1].

Cihatçıların yıldırım taarruzu bölgede artan kaostan yararlandı: Esad ve yozlaşmış rejimi pamuk ipliğine bağlıydı çünkü Ukrayna'da batağa saplanmış olan Rus ordusu artık onu destekleyecek durumda değildi ve İsrail'le savaşa batmış olan Hizbullah da Suriye'deki mevzilerini terk etmişti. Suriye'de süregelen barbarlığın yarattığı kaos ortamında, birbirinden farklı milislerden oluşan bu koalisyon fazla bir direnişle karşılaşmadan Şam'a girebildi. Bugün Suriye'de tanık olduğumuz şey, dün Lübnan ve Ukrayna'da olduğu gibi, hasımlardan hiçbirinin sağlam bir mevzi, kalıcı bir nüfuz ya da istikrarlı bir ittifak kazanamadığı, bunun yerine kaosa doğru amansız bir koşuyu körüklediği bu yakıp yıkma savaşlarının yayılması ve güçlenmesidir.

Kimin kesin bir zafer kazandığı iddia edebilir ki? Yeni Suriye rejimi şimdiden Kaddafi sonrası Libya'yı andıran bir parçalanma ve dağılma durumuyla karşı karşıya. Esad rejiminin düşmesi, Hamas ve Hizbullah'ın tükendiği bir dönemde değerli bir müttefikini kaybeden İran için de büyük bir gerileme anlamına geliyor. Bu arada Rusya da Akdeniz'deki değerli askeri üslerinin ve müttefiklerini savunma konusundaki güvenilirliğinin yok olduğunu görebilir... İsrail ya da ABD gibi, Şam'a yeni ve daha uzlaşmacı efendilerin gelmesine sevinenler bile, onlara göreceli bir güvenden fazlasını duymuyorlar. Hele ki İsrail'in cephanelikleri yok etmek ve yeni rejimin eline geçmesini önlemek için yaptığı bombardımanlar ortadayken. Esad'ın düşmesinden en büyük faydayı sağlayacak gibi görünen Türkiye ise ABD'nin Kürtlere verdiği desteğin artmasıyla sınırlarında daha da kaotik bir durumla mücadele etmek zorunda kalacağını biliyor. 'Tiran'ın düşüşü' daha fazla savaş ve kaostan başka bir şey vaat etmiyor!

Kapitalist çürüme insanlığı barbarlığa ve yıkıma doğru götürüyor!

Eğer kaos, terör ve katliamlar gerçekten de bu dünyanın egemenlerinin, hem otoriter hem de demokratik burjuvazinin işiyse, bunlar her şeyden önce çökmekte olan kapitalizmin mantığının sonucudur. Kapitalizm topyekûn rekabet, yağma ve savaştır. Bu durum savaşın dünyanın giderek daha da fazla bölgesine yayılmasının, anlamsız bir yıkıma ve kitlesel kıyıma neden olmasının, kapitalist sistemin içinde bulunduğu tarihsel çıkmazın bir ifadesidir. Gazze'deki savaş vesilesiyle şunları yazmıştık: “Hangi adım atılırsa atılsın, istikrarsızlaştırmaya yönelik eğilim kaçınılmazdır. Temel olarak bu, küresel kaosun hızlanmasında önemli bir yeni aşamadır. Bu çatışma, her devletin kendi çıkarlarını savunmak için giderek daha fazla “yakıp yıkma” politikası uyguladığını, nüfuz kazanmak ya da çıkarları fethetmek yerine rakipleri arasında kaos ve yıkım tohumları ekmeye çalıştığını göstermektedir. Stratejik mantıksızlık, dar görüşlülük, istikrarsız ittifaklar ve “her koyun kendi bacağından asılır” yönündeki bu eğilim, şu ya da bu devletin keyfi bir politikası ya da iktidardaki şu ya da bu burjuva hizbinin katıksız aptallığının ürünü değildir. Bu, tüm devletlerin birbirleriyle karşı karşıya geldiği tarihsel koşulların, kapitalizmin çürümesinin bir sonucudur. Ukrayna'da patlak veren savaşla birlikte bu tarihsel eğilim ve militarizmin toplum üzerindeki ağırlığı daha da ağırlaşmıştır. Gazze'deki savaş, emperyalist savaşın artık kapitalist toplumun temel istikrarsızlaştırıcı faktörü olduğunu doğrulamaktadır. Kapitalizmin çelişkilerinin ürünü olan savaşın soluğu da aynı çelişkilerin ateşini beslemekte, militarizmin ağırlığıyla ekonomik krizi, çevre felaketini ve toplumun parçalanmasını arttırmaktadır"[2]. Bu dinamik toplumun her parçasını çürütme, en başta ABD olmak üzere her ulusu zayıflatma eğilimindedir.

Kapitalist toplumun bu çürümesinin bir sonucu olarak, 2015 yılında Suriye'deki savaşın tetiklediği ve yaklaşık 15 milyon insanın yerinden edildiği (7 milyonu Suriye'de, 3 milyonu Türkiye'de ve yaklaşık 1 milyonu Almanya ve İsveç arasında) kitlesel mülteci akınları gibi olguların ortaya çıktığını gördük. O zaman, burjuvazinin ikiyüzlü 'mültecilere kapımız açık' söylemini kınamıştık[3]; bu, sömürücülerin artık dayanışmayı savunduğu anlamına gelmiyordu, aksine ucuz işgücünden yararlanarak kaos patlamasını kontrol altına alma girişimiydi. Aynı hayırseverler şimdi mültecileri Suriye cehennemine geri dönmeye zorluyor, çünkü 'baskıcı rejim artık yok' ve 'ülke demokratik normalliğin restorasyonuna doğru ilerliyor'. Bu, sözde kendilerini uzak tuttuklarını iddia ettikleri popülist partiler ve aşırı sağ tarafından savunulan politikaları uygulamaya koyan 'demokrasilerin' iğrenç ikiyüzlülüğüdür. Kapitalizmin varlığını sürdürmesinin yol açtığı insanlık yıkımının alternatifi, uluslararası sınıf dayanışması, küresel kapitalizme karşı mücadele dayanışmasıdır.

Valerio, 13 Aralık

 

 

 

 

Rubric: 

Emperyalist Savaş