Ergenekon ve Türkiye Burjuvazisinin Çatışmaları

Burjuvanın kendi siyasal gerilimlerine her zaman olduğu gibi yine ergenekon süreciyle müdahil olmamız bekleniyor. Bir tarafta "derin devlet" adı altında statükocu kemalist yapılanma, diğer tarafta "derin devlet"le mücadele eden "demokrasi" savunucusu siyasal islam, AKP. Bir çok sol yapılanma için, ikisinden birine taraf olmanın "toplumsal muhalefet" açısından hep önemli olduğu düşünülmüştür. Peki komünistler ne yapmalı. Komünistlerin proletaryanın enternasyonel çıkarları için politika yapmaktan başka asli bir görevi yoktur. İşte tam bu nokta da sürecin proletarya açısından değerlendirilmesi gerekir. Böylesi bir tahlil yapılmadığında çok kolayca "gericilikle" mücadele adına cumhuriyet deskteklenip ergenokcular ile aynı noktada buluşulabildiği gibi; demokrasi adına, darbe karşıtı hissiyatı güçlendirmek adına siyasal islam ile yanyana gelinebilir. Fakat asıl mesele hangi tarafın politikasını yapmanın sınıf mücadelesinde proletaryanın çıkarına olduğudur. Aslında uzun uzun analizler yapmaya gerek yok;  her iki tarafın bir şekilde savunusu proletaryanın çıkarına olmadığı gibi, aksine sınıf mücadelesine engel oluşturmaktadır. Böylesi bir durumda taraf olmak komünistlerin burjuva siyasetine eklenmeleri anlamına gelmektedir.

Aslında böyle bir durum komünistlerin mücadele tarihinde sık sık karşılaştıkları bir durumdur diyebiliriz. Bu noktada taraf olma hissiyatını ideoloji ile açıklamak oldukça mümkündür. Çok net olmasına rağmen bu durumun kafa karışıklığı yaratamasındaki asıl mesele aslında demokrasi yanılsamasıdır. Yani, komünist mücadele proletaryanın mücadelesinin bir semptomu olan demokrasiyi yada "demokratik gelişmeleri" proletaryanın mücadelsinden ayırıp, bu semptomu ana sorun olarak görmeye başladığında, taraf tutma ihtiyacı duyacaktır. Demokrasi burjuvazinin tarih sahnesine çıktığından beri en çok vurguladığı ve ideoloji olarak en rahatça kullandığı fikir olsa gerek. Marksizmde, Marx'ın Alman İdeolojisi'nden beri anlatılmaya çalışılan; ideolojinin, sınıf çelişkileri ve onun sonuçları ve sınıf mücadeleleri üzerine kurulan bir gölge oyunu olduğudur. Dolayısıyla, ülkedeki temel sorunları demokrasi ekseni üzerine oturtmak, kaçınılmaz olarak ergenekon gibi bir durumda taraf tutma ihtiyacına dönüşecektir.

Ergenekon için marksist bir analiz yapılması gerekirse; Öncelikle, "ergenekon"da mesele kesinlikle sadece akp'nin kapatılma süreci ve buna kaşrı bir darbe karşıtlığı olmamalı. Resme daha geniş bakarak, sınıfsal bir açıklama getirmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu meselenin özellikle, ABD 'nin İran ısrarı ve BOP 'dan bağımsız olamayacağı gibi, Türkiye burjuvazisinin de talebi doğrultusunda gerçekleştiğidir. Burjuvazi açısından iki siyasal tercih bulunuyor: kemalist ve statükocu bir siyasi iktidar ile, liberal, siyasal islamcı bir ikitidar arasındaki tercih. Küresel sermaye ile bütünleşmek ve çıkar ilişkisinde daha çok söz sahibi olmak isteyen burjuvazi açısından, buna engel teşkil edebilecek bazı politik sorunlar var:  Avrupa Birliği, Kürt sorunu,  Kıbrıs sorunu ve tüm bunların yanında İran'a karşı olası bir müdahale ve emperyalizm. Bu bağlamda, kemalist statükocu siyasal tercihin Kürt sorununda ve Kıbrıs konusunda hiç bir çözüm istemediği ortada. Öte yandan, bu tercihin, ABD ve AB'ye karşı olan anti-emperyalist milliyetçi duruşu burjuvaziyi AB konusunda sıkıntıya sokacağı gibi, ekonomik açılım çözümünü doğuda aradığı açıktır. Öte yandan, ABD'nin İran'a olası operasyonu içinde Türkiye'ye ihtiyaç duyacak olması ve ABD'nin de Türkiye'de siyasal tercih olarak AKP'yi benimsemesi önemli durmaktadır. Bu gerilim sürecinde Tüsiad'ın ve de Ordu'nu olaya taraf olmaması ve sessiz kalması da bu durumu netleştirmektedir. İşte bu noktada AKP' ye düşen rol bahsettiğim sorunları kısmen çözmek isteyen burjuvazinin talebidir. Sırtında kambur oluşturmuş Kürt sorununa da, Kıbrıs sorununa da bir açılım getirip önündeki siyasal sorunlardan da kurtulmak istejen bir sermaye mevcut. Bu sorunlara karşı direnç gösterebilecek statükocu siyasal tercih, belirli sınırlarda tasfiye sürecidir, ergenekondur. Tabi bu süreç bu kadar doğrusal ilerlemiyor. AKP müdahalesi bu bağlamda kemalist kanat için karşı hamleler doğurmuştur. Her ne kadar seçilmiş konumlarda hakim olsa da atanmış konuma karşı verdiği tepki elbette sıkıntılı olacaktır. Aslında yine Ergenekon operasyonlarının ve Ümraniye'deki evin basılmasının akp'nin kapatılmasından çok önce olması, hemen arkasında kapatmanın gelmesi bu resmi tamamlamaktadır. Ayrıca, açık bir şekilde önemli belgelerin TSK'dan sızdırılıp medyaya ulaştırılması ve ergenekon operasyonlarının polisin bazı kademelerince bilinmemesini de önemli olarak görüyorum. Ayrıca egemenlerin bu kadar yoğun "işleri" varken, emekçilerin olası (belediye işçilerinin grev girişimi) muhalefetine de çok sert tepki göstereceği açıktır. Öte yandan da burjuvazinin devlet eliyle yakın tarihte işlediği pislikleri göstermelik bir şekilde temizleme durumudur.

Son söz, durum açıkça burjuvazinin toplumdaki demokrasi meşruiyetini kullanarak kendi çıkarlarına uygulamasıdır. Dolayısıyla bu noktada komünistlerin yapacağı tek şey meselenin sınıfsal çelişkilerini açığa vurmak ve taraflardan birinin bir şekilde yanında olmanın proletaryanın enternasyonal çıkarlarına zarar vereceğinin politikasını yapmaktır.

Sınıflar arası barışa, halklar arası savaşa hayır!

Fırat

Tags: