DünyaDevrimi tarafından tarihinde gönderildi
İşsizlik
Mevcut kriz yalnızca bir Amerikan krizi değildir. Bu dünya ekonomisinin krizidir ve Türkiye'yi de her yer kadar ilgilendirmektedir. En son resmi rakamlar 2.4 milyon kişinin işsiz olduğunu ve 207,000 işçinin son dönemde işlerini kaybettiğini göstermektedir. Ki bunlar Ağustos sonu açıklanmış rakamlardır. Gerçek istatistikler şu anda çok daha kötü durumdadır, geçtiğimiz haftarda Tuzla'da ve bakacılık sektöründe kitlesel işten çıkartmalar yaşanırken Vestel'in ve ayrıca önemli araba üreticilerinin üretim kollarında çok sayıda insan işten çıkarıldı. Resmi rakamları kabul edersek bile durum bir hayli karanlık gözüküyor, ki gerçek çok daha kötü.
Açlık
Birleşmiş Milletler Gelişim Programı'na göra Türkiye nüfusunun %27'si açlık sınırının altında yaşıyor, %22'si ise günde 2$'dan azla geçiniyor. Tabii ki güçlük çeklen kesim sadece işsizler değil. Öğretmenler arasında yeni yapılmış bir araştırmaya göre öğretmenlerin sadece %45'i temel ihtiyaçlarını karşılayabilirken %70'i bankalara ve kredi kartı şirketlerine borçu vaziyetteler.
Zamlar
Geçtiğimiz üç ay içerisinde YTL dolara kıyasla %29 düştü. Bunun nedeni ABD ekonomisi krizin merkezinde olsa da yatırımcıların paralarını daha 'riskli' pazarlardan çekiyor olmaları. Bu Türkiye'yi de kapsıyor.
İngiliz yatırımcı Bank Goldman Sachs'a göre YTL önümüzdeki üç ay içerisinde 1.85'e gerileyecek. Dünya ekonomisinin uluslararası doğası göz önünde bulundurulduğunda bu ister istemez daha fazla zam anlamına geliyor. Ki bunu dünya yiyecek fiyatlarındaki artışı göz önünde bulundurmadan bu şekilde ifade ediyoruz. 2006'nın başından beri uluslararası pirinç fiyatları %217, buğday fiyatları ise %136 arttı.
Sol Ne Çağrısı Yapıyor?
İş
İşsizlik uçup gitmeyecek. Kriz derinleştikçe, işsizlik sorunu yalnızca kötüleşecek. Mesele yalnızca işsizlik sorununun bir çözümü olmaması da değil. Mesele burjuvazinin bir çözüm istemekten bile aciz olması aynı zamanda. Çözüm, onlara göre işsizliğin ta kendisi! O maaşları düşük tutmanın bir yolu olarak görülüyor.
Birinin krizin bedelini ödemesi lazım, ve burjuazi bu bedeli ödeyenin işçi sınıfı olmasını istiyor. Bu da maaşlar ve yaşam koşullarımıza daha kuvvetli bir biçimde saldırılacağı anlamına geliyor. İşsizlik de bunun bir parçası. İşsiz sayısının yüksel olması, çalışmakta olan işçileri işlerini kaybetme korkusuna yöneltiyor. Bu maaşları düşürmek için bilinçli bir biçimde yürütülen bir stratejinin bir parçası.
Kriz derinleştikçe, enflasyon yıllarına bir dönüş yaşanması ihtimali de artıyor. Kapitalist için enflasyon bir taşla iki kuş vurur. Sadece işçilerin maaşlarını düşürmez, ayrıca insanlara krizden çıkılabileceğine dair belli belirsiz bir umut aşılayarak kafa karışıklığı yaratılmasına katkıda bulunur.
İşsizlik ve enflasyon 'kötü idare edilen' ekonominin sonuçları değildir. Bunlar bilinçli politikalardır. 1960'ların işsizliğin düşük olduğu 'altın yıllarına' bir geri dönüş olması artık kesinlikle imkansızdır.
Barış
'İş' sağlanması ihtimali gibi, barış ihtimaline de iyimser bir gözle bakmak mümkün değildir. Savaş otuz yılı aşkın bir süredir devam etmiştir ve 44,000'i aşkın ölü bizi barışa yaklaştırmamıştır. Sorun insanların barış yapmak istememesi değildir. Sorun kapitalizm için savaşın olayların rasyonal durumu, doğal hali olduğu gerçeğidir. Bölgedeki genel eğilim kitlesel bir barışın hüküm sürmesi yönünde değil, derinleşen kaos ve savaş yönündedir. PKK'nin faaliyetlerinin şiddetlenmesi ve yeni kampanyası beraberinde işçi sınıfı içerisindeki ayrılıkların derinleşmesi ve daha fazla emekçi Kürt-Türk çatışması için seferber olması tehlikesine çok ciddi bir biçimde işaret etmektedir.
Otada bir savaş ihtimali olduğu hiçbir şekilde söylenemez, zira savaşı yürüten tarafların ikisininde barış yapmak gibi bir niyetleri yoktur.
Demokrasi
Solun çağrısını yaptığı herşeyin içinde en abzürd olanı demokrasi çağrısı olsa gerek. Türkiye demokratik bir ülkedir - ya da demokrasi bugün sahip olduğumuz şeydir. Demokrasi bize savaş, işsizlik, açlık ve zamlar getiren düzendir. İşçi sınıfının 'daha fazla' demokraside bulabileceği, ondan alabileceği hiçbir şey yoktur. Bir devlet ne kadar demokratik olursa olsun, ne zaman gerekli görürse o zaman yasadışı yöntemler kullanmaktan asla çekinmez. İşçiler için gelecek aylarda ve yıllarda can alıcı olacak olan nokta devletin nasıl idare edileceği değil, maaşları ve yaşam koşullarını savunma mücadelesi olacaktır.
İşçi Sınıfı Ne Beklemeli?
Kapitalizm herkese iş de öneremez, barış da öneremez. İşçi sınıfına verebileceği tek şey genelleşmiş kıtlık, işsizlik ve sefalettir. Gelecek kapitalizmin kendi krizinden çıkışın yolunu ararken işçi sınıfına karşı yönelteceği daha da büyük saldırılara gebedir. On yıl öncesinin enflasyon ve develüasyon krizlerine dönüş beklemek akıldışı olmayacaktır. Maaş mücadeleleri, bu kıtlık programlarına karşı direnişin önemli bir kısmı olacaktır. Eğer işçi sınıfı kendi koşullarını savunmaya hazır değilse, açlığın, kıtlığın, sefaletin ve savaşın ciddi bir biçimde derinleşmesinin önünde hiçbir engel olmayacaktır.
İşçilerin, emekçilerin bir sınıf olarak, sınıf çıkarları için mücadele etmesi bu korkunç dönüye tek alternatifi ortaya koymaktadır. Yalnızca o kara ve savaşa dayalı olmayan, farklı bir toplum ihtimalini önermektedir. Bugün seçim hangi partiye oy verileceğine dair demokratik bir seçim değil, işçi sınıfının kitlesel sınıf mücadelesi ile barbarlığa çöküş arasında yapacağı mücadeledir.
Sabri