DünyaDevrimi tarafından tarihinde gönderildi
Komünistler müneccimler değillerdir; ancak tarihin ve deneyimlerin verdiği dersleri çalışırlar ve perspektiflerini buralardan hareketle yeniden inşa etmek için meşgul olurlar. Marksizmin ne bir ilmihal, ne de entelektüel bir ilgi alanı olmadığı gerçeğiyle tutundukları zeminden dünyaya bakarlar. Ulusal, mezhepsel ve dini her türden emperyalist tuzağın dışında en gerçek savaşın ve çözümün sınıfın kendisinin yaratacağı hareket ve asıl savaşta olduğuna işaret ederler. Örneğin daha henüz yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan isyanlarda karşımıza çıkan profil aslında tam da bunun bu yönde tahlil edilmesi gerektiğinin, olayların karakterlerinin açığa çıkması için acele edilmemesi gerekliliğinin işaretlerini veriyordu.
Buna göre “Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki Proleter İsyanlarla Dayanışma” metnimizin içeriğinde yer alan vurguların yanlışlığı tarih tarafından doğrulanmış oldu; özellikle Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde meydana gelen ayaklanmaların sınıf karakterine bakınca bu daha da belirgin ve gerçekliği es geçilemez bir durumu da yaratmış oldu.
“(...) Bu ayaklanmalar işçi sınıfının, proletaryanın, sömürülenlerin dünya çapındaki hareketinin bir parçasıdır. Bu sınıf hareketi kapitalist ekonomik krize, egemen sınıfın aşağılık yozlaşmışlığına ve iki yüzlülüğüne ve ister sağcı olsun ister solcu, bütün hükümetlerin vahşi kemer sıkma politikalarına cevaben Yunanistan'da, Fransa'da ve İngiltere'de çıkan aynı sınıf hareketinin parçasıdır.”
Bu ayaklanmalar ne yazık ki; proleter bir kimlikleri olmaları şöyle dursun kimi ülkelerde içinden çıkılmaz mezhep savaşlarının da önünü açtı. Özellikle bölgede petrolün öneminin dünya gündeminde taşıdığı hassasiyet ve Avrupa ve ABD burjuvazisinin yıllardır ağzını sulandırmış durumdaydı. Örneğin henüz Libya'daki iç savaşın sesleri duyulmaya başlandığında o dönem iktidarda olan Sarkozy'nin ülkede bulunan petrolün %30'u için ayaklanmacılar ile yaptığı gizli anlaşma, aslında koskoca bir resmin ünlü atasözüyle gerçeklenmesiydi: şeytan, ayrıntıda gizlidir!
Bir süre sonra sitemizde yayınladığımız bir yazı ile daha derli toplu bir değerlendirme gerçekleştirdiğimizi söyleyebiliriz. Buna göre gerçekleşen ayaklanmaların sınıfsal niteliklerine vurgu yapmaya daha çok çalışıyor ve bu eylemlerin aslında işçi sınıfının tarih boyunca hep birer isyan çığlığı olmuş grevler mi, yoksa burjuva demokrasisinin kutsanma ayinleri mi olduğu üzerine “Arap Dünyasındaki Olayların Sınıf Analizi: Dönemi Anlamak” başlığı altında kafa yoruyorduk:
“Burada komünistler olarak tahlil etmemiz gereken, gerçekleşen ayaklanmanın sınıfsal doğasıdır. Burjuva basınının pek çok yorumcusu, gerçekleşen olayları yirmi yıl önce Doğu Avrupa'da yönetici patron takımları değişirken gerçekleşen olaylar ile ve daha yakın zamanda gerçekleşen "renkli devrimler"le karşılaştırmayı uygun buldular. Bizim için merkezi öneme sahip olan eylemlerin sınıf doğasıdır.”
Buradan yola çıkarak, Tunus'taki eylemlerdeki başlıca sebeplerini “işçi sınıfı içinde yaygın bir rahatsızlık olması, kitlesel işsizlik, düşük ücretler ve soyguncu bir hükümete karşı öfke” olarak değerlendiriyorken, Mısır ortaya çıkan hareketlilikleri “bütün toplumsal sınıfları barındıran geniş bir sınıflar arası niteliği olduğu” vurgusunu yaparak, Libya'daki duruma dair de “Tunus ve Mısır'ın aksine, işçi sınıfı herhangi bir biçimde önemli bir rol oynamadı. Hareket, en başından beri İslamcılık ve kabilecilik ekseninde yürüyor izlenimi veriyordu. Bildiğimiz kadarıyla herhangi bir işçi grevi gerçekleşmedi ve Arap basınında çıkan bir petrol grevi haberinin sonradan yalnızca müdüriyetin üretimi durdurması olduğu ortaya çıktı” şeklinde yorumlamıştık.
Dönemin üzerinden kalkan sis perdesi ile geçmiş tarihin tozunu dumanına katan karmaşasından sıyrılarak tarihin dikiz aynasını temizleyip "Ortadoğu'da ve Kuzey Afrika'da Paylaşım Kavgası: Suriye'de Emperyalist Savaş, Mısır'da Sınıf Savaşı Yaklaşıyor! (1)" başlıklı başka bir yazımızda tekrar bir değerlendirme yaptığımızda karşımıza çıkan tabloyu değerlendirmiştik. Buna göre, Suriye için, “Esad'ın gidişi Kaddafi gibi olamayacak. İlk başlarda rejimler, kitlesel gösteriler karşısında bir bir yıkılırken herkes Esad rejiminin de rahatlıkla yıkılacağını düşündü. Fakat Esad, nusayri elitinin isteği doğrultusunda kolay kolay gitmeyecek ve iç savaş giderek tırmanacak” derken Mısır'da gelişen olaylara ilişkin, işçi sınıfının grevlerle öne çıkmaya dair her türlü çabasına karşılık, Port Said'te yaşananlar ve Müslüman Kardeşler gibi faktörlerin işaret ettiği durum, işçi sınıfı ve onun mücadelesinden yana birşeyin gelişmediğini gösteriyordu.
Günümüze baktığımızda geçtiğimiz birkaç ayı kapsayan dönemde, Mısır'da gerçekleşen kitlesel grevlerin gündeme oldukça oturduğunu söyleyebiliriz. Özellikle sadece bu Ekim ayının ilk yarısında 300 kadar işçi eyleminin gerçekleştiği ifade ediliyor. Bu grev ve eylemlerin tamamına yakınının temel taleplerini de daha iyi yaşam ve çalışma koşulları oluşturuyor. Bu sınıfsal taleplerin önünde ise oldukça fazla sektörü kapsıyan bir işçi kitlesi yürüyor ve bu sınıf kitlesinin hoşnutsuzluğu da her geçen gün artıyor. Metal, sağlık, ulaşım, turizm ve daha birçok sektördeki işçinin katıldığı bu eylemlerin atmosferi, eski Mısır çalışma bakanı Ahmed Hassan al-Borai'de bile eski sözlerini hatırlatma ihtiyacı yaratmış:
“Ben o zamanlar grevdeki işçilere karşı zor kullanılarak bastırılan toplumsal huzursuzluğun, bir gün önü alınamayacak bir yangının fitilini ateşleyebileceğini söylemiştim.”[1]
Bunu derken gözler, işçilerin mücadelesinin içerisindeki devlet ajanlarına, sendikalara çevriliyor.
Mısır'daki otoritelerin eteğinden kurulduğu yıl olan 1957'den beridir ayrılmayan Genel İşçi Sendikası, “tüm Mısırlıların başkanı olacağını” sözünü veren Mısır devlet başkanı Mohammed Mursi ile yaptığı görüşme sırasında grevleri bir yıllık bir dönem için durdurabileceklerinin sözünü veriyor.
Mısır'da ordu, endüstrinin en önemli noktalarının sahibi konumunda. Buna yönelik olarak, sendikaların da yönleri buradaki aidiyetin burjuvazinin silahlı kuvvetlerinden burjuvazinin bireysel sahiplerine geçmesi yönünde gelişecek gibi duruyor. Zaten bu zamana kadar ordunun elinde tuttuğu önemli sektörlerdeki grevlerin önüne destekledikleri sendikalar ile geçmeye çalışmalarının sebebi de burada yatıyor. Kontrol altında tutulan işçi eylemleri sayesinde bir süreliğine günü kurtaran Askeri Yüksek Konseyi ve onun Ulusal Hizmet Projesi Organizasyonu'nun kaderini yine işçilerin bağımsız ya da sendika güdümündeki eylemleri belirliyor olacak. Mücadelenin gidişatı, yine işçilerin, sendikalar yoluyla parçalanan ve izole olan eylemleri ile devlet aygıtlarından bağımsız örgütlenen grevler arasındaki ince çizgide belirlenecek. İşçiler mücadeleyi sektör sınırlarından kurtararak işçi sınıfının bütün kesimlerine yayarsa, ulusal sınırları aşan nitelikte diğer ülke proletaryasından cevap bularak hareket büyüyecek ya da sönümlenecek.
Mısır'daki burjuva solu da yeni birlikler için kollarını sıvamış durumda. “Devrimci Demokratik Koalisyon”[2][3] adında biraraya toplanan Mısır Sosyalist Partisi, Tecammu Partisi, Sosyalist Halk İttifak Partisi, Mısır Komünist Partisi, Mısır Yolsuzlukla Savaş Koalisyonu, İşçi ve Köylü Partisi, Sosyalist Devrimci Hareket (Ocak), Sosyalist Gençlik Birliği ve Mina Danyel Hareketi dört madde altında topladığı “yeni” programlarında ulusal ekonomiyi, kalkınmayı, laik cumhuriyeti ve ulusa bağımsızlığa vurgu yaparak burjuvazinin solundan işçilerin eylemlerini manipüle etmek adına ve yeni dönem karşı-devrimci araçlar olarak grevlerin karşısına dikilecekler. Anti-emperyalist-ulusalcı söylemlerini tarih boyunca sergileyen ve her ülke ve bölge özelinde işçi sınıfının enternasyonalist kimliği ve onun somut varlığı bilincinin bulandırılması için uğraşan burjuva solu, aslında yeni olmayan söylemleriyle ulusal kalkınma adı altında milli burjuvazinin izinden giderek yeni sömürüyü işçiler için adres göstermekten çekinmiyor.
Mısır'daki işçi mücadelelerinin önündeki tehlikeler oldukça net. Bir yanda, Askeri Yüksek Konseyi ile Mursi, onların arasındaki sarkaçta gidip gelen sendikalar ve milliyetçi/ulusalcı söylemleriyle burjuvazinin uşağı sol kapitalistler, bir yanda ise işçi sınıfının devletin bütün aygıtlarının güdümünden bağımsız, enternasyonalist hareket alanı. Mısır işçilerinin mücadelesi de, tıpkı “ekmek isyanları”ndaki gibi, önümüzdeki dönemde diğer ülkelerdeki işçilerin hareketleri ile bir anlam buluyor olacak. Diğer işçilerin, işsizlik, düşük ücretler, artan gıda fiyatları ve esnek çalışma gibi ortak sorunlarından beslenen sınıfsal talepler ile birleşecek olan mücadelenin çizgisi, ilerideki gelişmelerin seyrini belirleyecek.
Bunçuk, 16/10/12
-
english.al-akhbar.com/content/egypt-workers-striking-record-numbers