EKA tarafından tarihinde gönderildi
‘Fakat Alman Sosyal Demokrasisi sadece enternasyonalin en güçlü öncü birliği değil aynı zamanda onun düşünsel öncüsüydü. Bu nedenle analizimize yani öz eleştiri sürecimize Alman Sosyal Demokrasisinin çöküşünden başlamalıyız. Onun görevi enternasyonal sosyalizm yolunda kurtuluşu başlatmak olduğundan bu kendisinin en acımasız eleştirisini geliştirmesini gerektirir. Diğer partilerin hiçbiri, burjuva toplumundaki diğer sınıflardan hiçbiri kendi hata ve zayıflıklarının aynasına açıkça ve cesaretle bakamaz çünkü bu ayna onlara tarihsel sınırlılıklarını ve onları bekleyen tarihsel yıkımın bir imgesini yansıtır. İşçi sınıfı ise, gerçeğin yüzüne cesurca bakabilir çünkü onun zayıflıkları sadece kafa karşılıklılıklarıdır. Tarihin mutlak yasası ona gücünü geri verecek ve nihai zaferinin garantisi olacaktır.
Acımasız öz-eleştiri sadece işçi sınıfının varlığı için vazgeçilmez bir unsur değil, aynı zamanda onun başlıca görevidir.’
Rosa Luxemburg yukarıdaki satırları 1915’te, dünya emperyalist savaşı sınavı karşısında ihaneti seçen Alman SPD’si ve diğer sosyalist partilerin içindeki çoğunlukların tavırlarının zorlu bir incelemesini geliştirdiği Alman Sosyal Demokrasisinin Krizi ya da daha iyi bilinen adıyla Junius Broşürü için kaleme almıştı. Bu pasajda Lüxemburg marxist yöntemin temel taşlarından birini ortaya koymaktadır; bu yasa ‘sürekli ve acımasız öz eleştiri’ ilkesidir ki marxizm açısından hem gerekli hem de mümkündür; çünkü marxizm tarihte ‘gerçeğin yüzüne cesaretle bakabilen’ ilk sınıfın teorik ürünüdür. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında İkinci Enternasyonalin çöküşünün köklerini kavramak için gösterilen bu çaba sosyal demokrat partiler içerisinden doğan fakat yeni ve açıkça komünist bir enternasyonal kurmak için yollarına devam eden sol akımların ayrıştırıcı bir özelliğidir. Ve bu yeni Enternasyonal’de savaş sonrası devrimci dalganın geri çekilmesiyle oportünizme sapınca (ki bunun en sembolik ifadesi sosyal demokrat hainlerle Birleşik Cephe kurma taktiğidir), aynı eleştiri çabasını bu sefer Üçüncü Enternasyonal içerisindeki sol komünist fraksiyonlar özellikle Alman, İtalyan ve Rus solları devralmıştır.
1914’te ünlü anarşist Peter Kropotkin ve etrafındaki küçük bir grubun Alman önderliğindeki bloğa karşı Antant emperyalizmi lehine desteğini açıklaması ve aynı politikanın Fransız ‘devrimci sendikalist’ CGT tarafından da benimsenmesiyle birlikte anarşist harekette benzer bir kriz içerisine düştü.1 Anarşist hareket saflarında da enternasyonalizme sadık kalan ve Kropotkin ile diğer ‘anarko-sipercilerin’ tavrını sert bir şekilde yadsıyanlar vardı. Hatta büyük ihtimalle anarşistlerin çoğunluğu emperyalist savaşta saf tutmayı reddetmişti denebilir. Fakat marxist solun verdiği tepkinin tersine anarşist hareketin önemli bir kanadının 1914’te sisteme teslim oluşunun teorik çözümlemesini geliştirmek yönünde ciddi bir çaba anarşist saflardan gelmedi. Dahası marxist sol savaş öncesi bütün bir dönem için sosyal demokrat partilerin yöntem ve pratiğinin derinlemesine sorgulamasını girişebilmişken, tarihsel materyalist yöntemi reddederek kendilerini az çok tarih üstü ve soyut prensiplere dayandıran, Otorite karşısında Özgürlük mücadelesi etrafında birleşmiş bir tür aile oldukları nosyonunu kabul etmeye meyilli anarşistler marxistler gibi bir ‘acımasız öz-eleştiri’ çabası ortaya koymadılar. İstisnalar ve sorunun köküne derinlemesine inme çabaları olmuş olmakla birlikte bunu geliştiren anarşistler genellikle marxist teorik yöntemin kimi unsurlarını çözümlemelerine eklemleyebilenlerdir.
Öz-eleştirideki bu noksanlık, 19. Yüzyıl Avrupa’sında eski feodal toplumların sınıf yapısını çözen proleterleşme sürecine karşı küçük burjuvazi ve özellikle bağımsız zanaatçıların direnişinden doğan anarşizmin özgün sınıf doğasından kaynaklanmakta. Komünizmi eşdeğer ürünlerin takası yoluyla birbiriyle ilişkilenmiş bağımsız üreticilerden müteşekkil bir toplum lehine reddeden Fransız anarşist Pierre-Joseph Proudhon’da bu eğilim an açık ifadesini bulmuştur. Her ne kadar Proudhoncular Birinci Enternasyonal’e katılarak proleter ‘saflara katılmak’ yönünde hareket etmişse bile, 19. Yüzyılın sonunda gelişmiş olan anarko-sendikalizm gibi en proleter anarşist eğilimlerde dahi küçük burjuva dünyasına ait tutarsız, idealist ve tarih dışı politik kavramlar asla tam olarak aşılamadı.
1914’ün gerçek derslerini çıkarmadaki bu başarısızlığın bedelı İspanya’da 1936-37 olayları karşısında anarşist hareketi sarsan yeni bir kriz ile ödendi. 1914’te anarşist hareketin ihanet etmemiş önemli unsurları (özellikle de CNT) 1936’da bir tarafı burjuva solunun egemen olduğu Cumhuriyetçi rejimin diğer tarafı ise Franko’cu sağ kanadın temsıl ettiği, Alman ve İtalyan faşist devletleri ve yeni gelişen SSCB emperyalizmi arasındaki bir emperyalist savaşın içine sürüklendi. Anti-faşist birlik bayrağı altında CNT, Katalan ve Madrid hükümetleri de dahil olmak üzere kendisini hızla Cumhuriyetçi devletin bütün kademelerine eklemledi. En önemlisi, bu süreçte CNT başlangıçta Franko’nun darbesine karşı özgün bir proleter tepki içeren ve sınıf mücadelesini keskinleştiren (darbeye karşı genel grevler, askerler ile kardeşleşme ve onları silahlarını halka vermeye çağırma, fabrika işgalleri ve işçilerin silahlandırılması gibi yöntemler ile gelişen) hareketi kapitalist Cumhuriyetin askeri savunusmasına yönlendirmekte merkezi bir rol oynadı. 1936’da ki proleter tepkinin gücü karşısında, sadece anarşistler değil Stalinizm dışındaki bir çok marxist akımda şu ya da bu biçimde anti-faşist cepheye sürüklendi; ve bunun içerisinde sadece Trotsky etrafındaki açıkça oportünist grup yoktu; bu marxist kampta İtalyan Sol Fraksiyonunun bir parçası olan sol komünist unsurlarda vardı. Öte yandan anarşizm içerisinde CNTnin ihanetine karşı sınıf tepkisi koyan, Durruti’nin Dostları ya da Camillo Berneri’nin Guerra di Classe’si gibi gruplar elbette bulunmaktaydı. Fakat savaşın doğasına dair esas netlik sadece Marksist soldaki küçük bir azınlık içerisinde, özellikle de Bilan’ı yayınlayan İtalyan Fraksiyonu içerisinde gelişti. Bu grup İspanya’daki savaşın proletaryanın çıkarlarına hizmet ettiği iddiasını reddedip, tersine bu savaşın yaklaşmakta olan emperyalist katliamın bir provası olduğunu savunurken neredeyse tamamen yalnızdı. Bilan’a göre İspanya özellikle de anarşistler için yeni bir 1914 idi.2 Ve Bilan’ın tahmin ettiği gibi 1939’da yeni dünya savaşıyla karşı karşıya kaldıklarında anti-faşizme boğulmuş anarşistlerin (bu sefer) çoğunluğu ya ‘Direnişin’ parçası olarak ya da doğrudan ve resmen müttefik orduları içerisinde Müttefiklerin savaşına teslim oldular. Öyle ki 1944’de Paris’deki ‘Özgürlük’ geçit törenlerinde General Leclerc’in yönetimindeki Özgür Fransız ordusu kıtasında savaşmış olan ve CNT sembolleri taşıyan zırhlı bir tank bile vardı. Fakat bu durumda dahi, 1939-45 arasında enternasyonalist ilkelerine bağlı kalan anarşist grup ve bireyler mevcuttu; fakat daha önce olduğu gibi eksik olan şey yine bu anarşistlerin bağlılıklarını ifade ettikleri hareketin çoğunluğunun tarihsel ihanetini sistematik biçimde inceleme yönünde bir çaba gösterdiklerine delalet eden çok az işaret olmasıdır. Tıpkı 1914 ihanetinin sonrasında olduğu gibi sonuç, enternasyonalistler ve anarko-vatanseverler arasında her hangi bir sınıf çizgisi çekmekteki başarısızlıktı; bir çok durumda bu anarko-vatanperverler savaştan sonra işler tekrar ‘normale’ döndüğünde ‘çevreye’ tekrar eklemlendiler. Sınıf prensiplerine tavizsiz savunusunu geliştirme noktasındaki bu yetersizliğin altında derin bir entellektüel zayıflığın yanında, yanlış karşısında ahlaki/moral duruş zayıflığı da yatıyordu. Öyle ki geniş anarşist camia açısından aile içerisinde kalmak koşuluyla her şey affedilebilirdi.
Bugün savaş sorunu bir kere daha dünya proletaryasının karşısında duruyor. Mevcut durum emperyalist bloklar arasındaki bir dünya savaşı değil ama, Afrika’da ki Orta Doğu ve Ukrayna’da ki savaşların örneklerini verdiği gibi daha genel, daha kaotik bir küresel askeri barbarlığa çöküş. Bu savaşlarda daha büyük emperyalist devletlerin rakiplerine karşı çeşitli yerel veya ulusal fraksiyonları beslediği emperyalist savaşlar ve bütün bu savaşlar kapitalizmin intiharının ifadeleri. Bir kere daha anarşist hareketin bir parçası açıkça bu emperyalist savaşlarda saf tutuyor:
Rusya ve Ukrayna’da savaşın iki cephesinde de ‘özgürlükçü’ kanatlar olarak hareket eden anarko-milliyetçi veya ‘etno-anarşist’ gruplar serpiliyor. Buna karşılık Otonom İşçi Birliği gibi, libcom’da materyallerini yayınlayan ve İngiltere’deki Kitap fuarında bu sene bir toplantı yapmış olan, daha ‘saygın’ gruplar mevcut savaşa dair muğlak tavırlar sergiliyorlar; bazı resmi deklarasyonlarında bu grubun hem Ukrayna rejimine hem Rusya yanlısı ayrılıkçılara, hem NATO’ya hem de Rusya Federasyonuna karşı tavır aldığı görülürken, aynı grubun önde gelen üyelerinin Facebook’ta ki kimi açıklamaları bunun tersi bir tavır sunuyor; öyle görünüyor ki bu grubun bazı üyeleri Kiev hükümetini ve onun Rus istilasına karşı savaşını destekliyor hatta NATO müdahalesi yanlısı çağrılar yapıyor.3
Rojava ya da Suriye Kürdistan’ında, Kürd Anarşist Forumu ve Türkiyeli DAF (Devrimci Anarşist Faaliyet) sözde ‘Rojava Devrimini’ destekliyor, ona katılıyor ve lehinde küresel propaganda yapıyor. Bu grupların iddiası yerel nüfusun kendisini Suriye hükümetine ve özelliklede İslami Devletin vahşi cihatçılarına karşı bağımsız komünlerde örgütlediği. DAF Türkiye sınırındaki kuşatılmış Kobane kentindeki savaşa PYD lehinde katılmak için hizmetini sunuyor. Gerçekte ise bu ‘komünler’ son yıllarda Stalinizmden Murray Bookchin’in ‘özgürlükçü belediyeciliğine’ doğru bir ‘dönüş’ yapmış olan Kürt milliyetçisi PKK tarafından sıkı bir şekilde kontrol ediliyorlar.4 Ve İD’ye karşı mücadelesinde PKK, şu ya da bu ölçüde ama açıkça ABD yönetimindeki ‘batılı’ koalisyon güçlerinin kara kuvveti gibi hareket ediyor.
Batıdaki anarşistlerin kimi unsurlarıda pratikte bir PKK ile dayanışma kampanyası olan ‘Kobane ile dayanışma’ kampanyasının içine çekilmiş durumda. Anaşist şöhret David Graeber Guardian’da yayınlanan ‘Neden dünya Suriye’de ki devrimci Kürtleri görmezden geliyor’5 başlıklı makalesinde PKKnın ‘doğrudan demokrasi’ ve ‘toplumsal devrim’ deneyimini tanımlayıp bunu İspanya 1936’daki anarşist kollektifler ile karşılaştırdıktan sonra ‘uluslararası sola’ aynı trajik yenilginin tekrarlanmaması için bir çağrıda bulundu. Benzer bir yaklaşımı Libcom’da ki Ocelot isimli yazar da gösteriyor; Ocelot’un yaklaşımı ise faşizm sorununda ‘Bordigist’ tavır diye damgaladığı ve hararetle karşı çıktığı enternasyonalist tavrın farkında olduğundan dolayı Greaber’ın antifaşizm ve ‘devrimci Kürtler’ yanlısı tavrının daha kompleks bir versiyonunu sunuyor.6 Fakat belki de en ciddiye alınması gereken kimi yerleşik anarşist örgütlerin tavrı. Örneğin Fransa’da CNT-AIT7 ‘Kürt direnişini silahlandır, Rojeva umuttur, anarşistlerin dayanışması’ yazılı bir pankart ile ‘Kobane ike dayanışma’ eylemlerine katılıyor. Aynı pankartın arkasında Fransız Federation Anarchiste’nin bayrakları da görülebiliyor ve Fransız FA’sı ile Birleşik Krallık’daki AF’nin üyesi olduğu ve DAF ile KAF’ı dost örgütler olarak kabul eden Anarşist Federasyonlar Enternasyonal’i (IAF) DAF’ın Rojava’daki durum üzerine çoğu makalesini hiç bir eleştirel yorum eklemeden yayınlıyor.
Elbette anarşizm içerisinde milliyetçiliğe verilen bu desteği reddetmekte son derece tutarlı davranmış unsurlarda var. Anarko-sendikalist Enternasyonal İşçi Birliğinin Rus seksiyonu KRAS’ın Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşa karşı bildirisini daha önce yayınladık8 ve forıstaruso takma adıyla yazan bir KRAS üyesinin AWU’nun tavırlarına karşı geliştirdiği oldukça güçlü kimi eleştirilere işaret ettik. Orta Doğu’daki duruma dair Libcom’daki ana tartışmalardan birinde yoldaşlar, özellikle de IWA’nın (Solidarity Federation-Dayanışma Federasyonu, anarko-sendikalist) Birleşik Krallık örgütünün üyesi AES isimli yazar, PKK yanlısı çizgiye karşı güçlü eleştiriler geliştirdi. Libcom’un editörlüğünü yapan kolektif sol komünist persketiften PKK ve Rojava üzerine yazılmış iki yazıyı paylaştı; bunlardan ilk EKA’nın PKK’nın yeni liberter maskesine karşı uyaran yazısı diğeri ise Devrim’in Enternasyonal Komünist Eğilim sitesinde yayınlanan ‘Suriye’de Kan Banyosu: Sınıf Savaşı mı Etnik Savaş mı’9 başlıklı yazısıydı. İlk makaleye Türkiye’de ki DAF’ın üyesi ya da destekçisi gibi görünen kişilerin kızgın iftiralar içeren yorumları oldu.
Bu yazı kaleme alındığı sırada, BK’daki Anarşist Federasyon PKK’nın burjuva sol ve milliyetçi doğasına dair hiç bir illüzyon taşımayan ve Bookchizime ve ‘konfederal demokrasiye’ dönüşün daha önce Esad, Türkiye devleti ve İslama dair benzer salvoları da olan örgütün büyük önderi Öcalan tarafından tepeden dayatıldığını gösteren bir bildiri yayınladı.10 AF aldığı bu tavrın ‘Rojava devrimini’ desteklemeye yönelen çok sayıda anarşist arasında pek popüler olamayacağını kabul ederek cesur davrandı. Ama bu noktada bile aynı ‘uluslararası’ eğilim içerisinde tam bir tutarsızlık görüyoruz. AF bildirisi DAF’ın yada IAF’ın hiçbir eleştirisini içermediği gibi bildirinin sonunda önerilen ‘somut’ eylemler listesinde ‘Rojava’ya DAF ile doğrudan bağlantısı bulunan IFA yoluyla insani yardım sağlanması’ bulunuyor. Bu tutarsızlık Türkiye’deki küçük bir grup tarafından bile örgütlense (askeri ya da insani) her hangi bir desteğin PKK gibi daha büyük örgütlerin elini güçlendireceğini göz ardı etme pahasına, anarşist çevrede çok yoğun hissedilen ‘bir şey yapmalı’ baskısına karşı verilen bir taviz gibi gözüküyor. Ve aslında DAF’ın önerdiği tam da bu, çünkü bu örgüt YPG adlı PKK kontrolündeki ‘Halkı Koruma Birliklerinde’ savaşmak için gönüllüler veriyor. AF aynı zamanda şunu hedeflediğini belirtiyor; ‘biz Rojava bölgesinde işçilerin ve köylülerin her hangi bir bağımsız eylemini destekliyoruz. Her tür milliyetçi ajitasyona karşı Kürt, Arap, Müslüman, Hristiyan ve Yezidi işçi ve köylülerin birliğini savunuyoruz. Bu yöndeki her tür inisiyatif kendisini PKK/PYD’den, Batılı müttefikler ve onların taşeronu olan Özgür Suriye Ordusu gibi örgütlerden, Barzani kontrolündeki Kürdistan Demokratik Partisi ve Türk devletinden kendisini ayrıştırmalıdır.’ Ama bunu PKK yanlısı tavırlar alan DAF’ın kendisini eleştirmeden savunması oldukça zor.
Rojava’da ki duruma karşı en tutarlı tavırların sol komünist gelenekten yazılmış olması oldukça önemli. Anarşistlerin daha genel tavırlarını betimleyen ise onların tam bir tutarsızlık içinde olması. IWA’nın, CNT-AIT’in, ya da Solidarity Federation’ın internet sitelerine bakıldığında bunların –tıpkı Lenin’in yüz yıl önce eleştirdiği Ekonomist akım gibi- sürekli olarak kendilerinin de müdahil olduğu anlık ve yerel işçi mücadelelerine odaklandığı görülüyor.11 Dünya genelindeki büyük ekonomik, politik ve toplumsal olaylara ise nadiren değiniliyor ve bu akım içerisinde enternasyonalizmden milliyetçiliğe kadar çok temelden ayrılıklar açıkça mevcut olsa da enternasyonalizm ve emperyalist savaş gibi can alıcı sorunlara dair hiçbir tartışma işareti yok. IAF’ta da görülebilen, bu tartışma yoksunluğu, farklılıklarla yüzleşmekten böylesine kaçınmak, anarşist hareketin saflarında ilkelere ihanetin çok daha büyük bir tepki doğurduğu 1914 ve 1936’de hareketi vurmuş olan krizlere kıyasla çok daha tehlikeli. Anarşizm hala hem burjuva hem de proleter tavırları kolayca içine alabilen bir aile olmayı sürdürüyor ve bu anlamda hala toplumun iki esas sınıfı arasında sıkışmış toplumsal katmanların belirsizlik ve gidiş gelişlerini yansıtıyor. Bu atmosfer en net ve sıkı enternasyonalist bireyler ve grupların bile burjuvaziyle anarşist iş birliğin bu en son örneğinin köklerine inmesine engelleyen, netleşme önünde gerçek bir engel oluşturuyor. Bu tarz birey ve gruplar açısından tavırlarını sonuçlarına taşımak anarşist çevrenin geçmiş krizlerinin, özelliklede (Enternasyonal Bakışın son sayısında12 da iddia ettiğimiz gibi) anarşizmin ölümcül tutarsızlıklarının en net ortaya çıktığı 1936 krizinin derin bir yeniden incelenmesini gerektiriyor. Son tahlilde bu anarşizmin kendisinin temel bir eleştirisini ve marxist yöntemin gerçek anlamda sindirilmesini gerektiriyor.
Amos 3.12.2014
1 CGT üzerine yazımıza şuradan erişebilirsiniz: https://en.internationalism.org/ir/120_cgt.html. Anarko-sendikalizm üzerine yazı dizisimiz için: https://en.internationalism.org/series/271
2 Özellikle bakınız: https://en.internationalism.org/ir/2008/132/spain_1934; https://en.internationalism.org/ir/133/spain_cnt_1936; https://en.internationalism.org/internationalreview/201409/10367/war-spa.... İspanya ve başka yerlerdeki muhalif anarşistlere dair son yazıyı takip eden yeni bir makale yakında yayınlanacaktır.
3 Bakınız, Rus anarko-sendikalist grubu, IWA’nın seksiyonu KRAS’ın bir üyesi olan forıstaruso tarafından libcomda başlatılan tartışmalar için: https://libcom.org/news/about-declaration-awu-confrontation-ukraine-2306... https://libcom.org/news/when-patriotic-anarchists-tell-verity-02072014; https://libcom.org/forums/news/ukrainian-crisis-left-necessary-clarifica...
5 https://www.theguardian.com/commentisfree/2014/oct/08/why-world-ignoring.... EKE’nin tepkisi için: https://www.leftcom.org/en/articles/2014-10-30/in-rojava-people%E2%80%99.... Bu metin Graeber’in solcu ideolojisine karşı açıkça enternasyonalist bir tavır savunmasına ragmen anarşizme karşı bir taviz veriyor: 1936’da İspanya’da bir ‘toplumsal devrim’ olduğu fikrini Kabul ediyor. ‘İkinci İspanyol Cumhuriyetine karşı girişilen 18 Temmuz 1936 askeri darbesi yılların sınıf mücadelesinin ardından geldi. Sosyalist ve liberallerin Halk Cephesi hükümeti nasıl cevap vereceklerini bilemedi ama işçiler bildi. Liberal bakanlar işçileri silahlandırmayı reddetiğinde işçiler rejimin kışlalarına saldırıp kendilerini silahlandırdılar. Bu İspanya’nın bir çok yerinde neredeyse tamamen Graeber’in tanımladığı gibi gerçekleşen bir toplumsal devrimi serbest bıraktı. Ne var ki bu burjuva İspanyol Cumhurıyetinin politik iktidarına dokunmadı. Devlet yok edilmedi.’
Son cümle doğru fakat bir ‘toplumsal devrim’ olduğu fikri zamanında (hem EKA’nın hem de EKE’nin öncülü olarak gördükleri Bilan’ı yayınlayan) Komünist Solun İtalyan Fraksiyonu tarafından paylaşılmamıştı. Aksine bu tavır POUM milisleri arasında ‘İspanyol devrimini savunmak için’ savaşmaya giden Fraksiyon’un bir azınlığının tavrına daha yakın görünüyor. Bilan elbette Temmuz 1936 ve Mayıs 1937’yi işçi isyanları olarak gördü, fakat İspanya’daki eylemleri tanımlarken, bunlar tam da burjuva devleti yok edilmediği ve işçiler iktidarı almadığı gibi bir ikili iktidar durumu bile kurmadığı için, toplumsal devrim terimini kullanmadı. Sonuçta işçi ve köylülerin geliştirdiği (tarla ve fabrikaların kolektifleştirilmesi gibi) ‘toplumsal tedbirler’ hızla emperyalist çatışmaya hizmet eden yeni bir tür savaş ekonomisine entegre oldular. Bu süreçte anarko-sendikalist CNT ilk proleter tepkiyi anti-faşist bir cepheye ve ‘işçi kontrolü altındaki’ bir savaş ekonomisinin idaresine yönlendirmenin temel bir aracı olarak çalıştı. 1937’de Amerikan grubu RWL içinden Eiffel tarafından sunulan ‘İspanya üzerine Çözümleme’ Bilan ile aynı hareket noktasına sahiptir.
Bu sorun önemli çünkü, Orta Doğu’da ki mevcut savaş üzerine anarşist hareket içerisinde net tavır almış bir çok enternasyonalist olmasına rağmen, sol komünistlerin bu yoldaşları anarşizmin neden emperyalist savaş sınavında, özellikle de 1936’da bu kadar çok çaktığını açıklayan derinlemesine bir analizini geliştirmek için cesaretlendirmesi gerekiyor. 1936’da bir ‘İspanya devrimi’ olduğu fikri anarşistler için neredeyse kutsal bir ikon, fakat anarşist hareketin önemli bir kısmının neden bu tarihte sınıf çizgisini geçme nedenlerinin köklerine inmeye karar verene kadar bu yoldaşlar ne bugün ne de gelecekte enternasyonalist tavırları tutarlı olarak savunamayacaklar.
7 AIT (Association International des Travailleurs) Enternasyonal İşçi Birliğinin Fransız seksiyonudur.
11Bu makalede görülen CNT-AIT bayrağı fotoğrafı bu tarz makalelerin bir çoğundaki tarzın tipik bir örneği: mümkünse EİB kortejini mücadelede oynadığı büyük rolü gösterirken verilen pozlar. Bu yaklaşım EİB’nin sınıfı devrimci sendikalara örgütleme nosyonu ile oldukça tutarlı elbette.