DİRENİŞTEKİ İŞÇİLERİN SENDİKALARA CEVABI VE 1 MAYIS DEĞERLENDİRMESİ

 

9 Mayıs'ta Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Kamu-Sen ve KESK konfederasyonları 1 Mayıs değerlendirmesi yaparak, kürsüden sözünü söyleyen işçileri "teşhir ve tecrit" edeceklerini ilan ettiler.

 

Kendilerini hedef gösteren sendika patronlarına karşı, işçiler kamuoyunu bilgilendirmek üzere bir değerlendirme yayınladılar.

 

İşçiler, bu yanıtlarını ve görüşlerini aktarabilmek için 18 Mayıs günü yapılan KESK Şubeler Platformu toplantısına gittiler ve toplantıda söz alıp bilgi vermeleri SES Şişli Şube başkanı tarafından engellendi. İşçiler de hazırladıkları metni platforma bırakıp toplantıdan ayrıldılar.

 

Hem konfederasyonların işçi-karşıtı açıklamasını hem de işçilerin verdikleri yanıtı içeren ve ayrıca bir 1 Mayıs değerlendirmesi niteliğinde olan yazıyı sitemizde yayımlıyoruz. Yazının süreci analiz ederken, 1 Mayıs öncesi ve sonrası olayların nasıl geliştiğini incelerkenki netliği, KESK ve DİSK gibi pek çok işçinin ötekilere göre daha iyi, daha mücadeleci gördüğü sendikaların da gerçek işlevini ortaya koyması ve sendika patronlarının provokasyonuna karşı işçilerin ortaklaşa bir cevabını ifade etmesi açısından çok büyük önem taşıdığını okuyucularımıza vurgulamak istiyoruz. Yazının sonunda yapılan 'sendikalara sahip çıkma, sendikaları denetlemek' yönündeki sloganın, yazıda ifade edilen genel görüşlerle kanımızca çelişmekte olduğunu belirmemiz gerekiyor, zira yazıdaki analiz sendikalarla üyeleri arasında böylesi bir ilişkinin gelişmesinin mümkün olmadığına işaret etmektedir.Bununla birlikte, başka işçilere sendika bürokratlarına karşı mücadele etme çağrısı yapılıyor olması açısından, bu ifade de kanımızca önem taşımaktadır.

 

EKA

 

****

İŞÇİ VE KAMU ÇALIŞANLARI KONFEDERASYONLARININ 1 MAYIS ORTAK AÇIKLAMASI...

TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, MEMUR-SEN, KAMU-SEN, KESK 1 Mayıs Kutlama Komitesi üyeleri, 9 Mayıs 2010 tarihinde TÜRK-İŞ' te bir araya gelerek başta İstanbul Taksim olmak üzere 1 Mayıs 2010 kutlamaları ile ilgili bir değerlendirmede bulunmuş ve aşağıdaki açıklamayı yapmıştır:

"TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, MEMUR-SEN, KAMU-SEN, KESK Genel Başkanları, TÜRK-İŞ'in çağrısı üzerine 5 Nisan 2010 tarihinde TÜRK-İŞ Genel Merkezi'nde bir araya gelmiş ve yapılan toplantıda 1 Mayıs 2010 Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarının "iş güvencesi, insanca ve özgürce yaşam, eşitlik, adalet ve demokrasi" talepleriyle başta İstanbul Taksim Meydanı olmak üzere tüm yurtta ortak yapılması kararı alınmıştır. Alınan bu kararın içerik ve teknik ayrıntıları Konfederasyon temsilcilerinden oluşan "Kutlama Komitesi" tarafından belirlenmiş ve hayata geçirilmiştir.

2010 yılı 1 Mayıs'ı sadece Türkiye emek hareketi açısından değil, bütün toplumsal kesimler açısından önemli bir dönemecin başlangıcı olmuştur. Bu önemli dönemecin ilk adımı, geçtiğimiz yıl 1 Mayıs'ın tatil ve bayram ilan edilmesiyle atılmış, ikinci ve en önemli adımı da Taksim Alanı'nın 32 yıl sonra kutlamalara açılması oluşturmuştur.

1 Mayıs 2010, tüm yurtta alanlarda coşku ile kutlanmıştır.

İstanbul Taksim Alanı kutlamalarında ise 32 yılın en büyük kavuşması, en sevinçli kucaklaşması gerçekleştirilmiş, on yılların hasreti giderilmiştir. Gerginliklerden bıkan halkımıza da moral kaynağı olan bu kutlama ile emeğin birlikteliğinin gücü gösterilmiştir.

Bundan sonra yapılması gereken, vicdanların rahatlaması için Taksim'de 33 yıl önce o acı olayları yaşatanların ortaya çıkarılması ve adalete teslim edilmesidir.

Konfederasyonlarımız, İstanbul Taksim Alanı'ndaki bu coşkulu kutlamaya katkı veren tüm emekçilere; emek dostlarına ve emeği geçen herkese teşekkür etmektedir.

Konfederasyonlarımız, ülkemizin dört bir yanında yapılan 1 Mayıs kutlamalarına katılan, katkı veren herkese teşekkür etmektedir.

Böyle önemli bir günde ve böyle önemli bir alanda Taksim Kürsüsü'ne biber gazı, pet şişe, sopa, bıçak v.s kullanarak yapılan saldırı ise emeğin birlik ve dayanışmasına yapılan bir saldırıdır. Konfederasyonlarımız, 1 Mayıs Taksim Kürsüsü'nde TÜRK-İŞ Genel Başkanı Mustafa Kumlu'nun şahsında tüm konfederasyonlara yapılan saldırıyı ve kürsüyü işgal girişimi ile kutlamaları sabote etmek isteyenleri kınamakta, bu tür yaklaşımların teşhir ve tecrit edilmesi gerektiğine inanmaktadır.

Bu saldırıyı gerçekleştirenler çok iyi bilmelidir ki hiç bir güç emek hareketinin ve konfederasyonlarımızın, emeğin kazanımları için birlikte mücadelesini engelleyemeyecektir."

***

TEKEL, İtfaiye, İSKİ, Samatya İnşaat İşçileri, Esenyurt Belediyesi İşçileri, Sinter Metal işçilerinin 1 Mayıs Değerlendirmesi ve Sendika Bürokratlarına Cevapları (18.05.2010)

Basına ve Kamuoyuna,

1 Mayıs 2010 Türkiye işçi sınıfı için yeni bir dönemin işaret fişeği sayılır.

Çünkü:

  • İşçi sınıfı 32 yıllık mücadelenin sonucunda Taksim Meydanı'nı geri almıştır.
  • Boyalı basının ve Valiliğin bütün "olay çıkacak" propagandasına rağmen yüz binler korkmadan Taksim Meydanına akmıştır.
  • Farklı konfederasyonlardan işçilerin katılımı yüksek olmuş, alanda belirgin olarak işçi ağırlığı hissedilmiştir.
  • Tabii ki 32 yıllık mücadelenin ana bileşenlerinden sosyalist, devrimci parti ve gruplar; kurumlar alanda disiplin ve coşku bakımından örnek olmuş, burjuvazinin "olay çıkaracaklar" iddialarını devrimci disiplinle hareket ederek boşa çıkartmışlardır.

Konfederasyonların yan yana gelerek 1 Mayıs 2010'da yapmak istedikleri nedir?

  • 1 Mayıs'ı "bayram" havasına büründürüp mücadeleci içeriğini törpülemişlerdir. Kürsüde görsellik adına 1 Mayıs'ı konser, eğlence havasına çevirmek istemişlerdir.
  • Kürsüde, direnişteki işçilere, kadınlara ve Kürt yoksullarına kendi dillerinde sorunlarını ifade etme olanağı vermemişlerdir.
  • 1 Mayısları "komünist bayramı", "Yahudi Bayramı" diyerek ezelden beri karalayıp kendilerini işçilerden ve devrimcilerden ayırmaya özen gösteren konfederasyonlara,  "birlik" adına kürsüde konuşma hakkı vermişlerdir. 1 Mayıs mücadelesinin ana gövdesi olan devrimcilere kısa bir metin okuma hakkı tanımışlardır.
  • Valiliğin "olay çıkacak" propagandasını "güvenlik çok önemli" diyerek tekrarlamışlardır.
  • Bütün kurumlar alana girdikten sonra mitingi başlatacaklarına dair verdikleri sözde durmamışlardır.

1 Mayıs 2010'un içini boşaltan bu kurgu DİSK ve KESK'e aittir.

  • 1 Mayıs programının çatısını DİSK ve KESK oluşturmuştur.
  • Kamu Sen ve Memur Sen başta olmak üzere konfederasyonların yan yana gelmesinde merkezi rol alan KESK'tir, DİSK de destek olmuştur.
  • Türk-İş, Hak-İş, Kamu Sen ve Memur Sen gibi 25 Kasım 2009 grevinden, 4 Şubat 2010 Dayanışma Grevine kadar her adımda kararların içini boşaltan sendika yönetimlerine, işçi sınıfının karşısına çıkma hakkı tanıyan, buna aracılık yapan DİSK ve KESK olmuştur.
  • DİSK ve KESK aracılık etmeseydi ne Türk-İş ne de diğer sendikaların liderleri 32 yıllık terle, kanla ödenen bedellerin omuzlarına basarak 1 Mayıs kürsüsüne çıkamazdı.
  • 1 Mayıs Taksim Alanını kazanılması sırasında ödenen bedelleri Türk-İş ve Hak-İş ile pazarlık konusu yapıp bunun üzerinden işçi sınıfı mücadelesinde kendisine konum elde etmeye çalışanlar DİSK ve KESK'tir.
  • 1 Mayıs bildirisinin Kürtçe okunmasına itiraz eden DİSK'tir; KESK de onay vermiştir.

Sonuç ne olmuştur?

  • Sendika bürokratları kürsünün gerçek sahipleri sahneye çıktığında ortadan kaybolmuştur. DİSK ve KESK yöneticileri devrimcilerin omuzlarına basarak çıktıkları o kürsüde konuşma hakkını bol bol kullanmıştır.
  • "İçi boşaltılmış birlik" için 1 Mayıs'ın değerlerinden uzaklaşan, sadece yan yana gelmeyi öne çıkartan DİSK-KESK anlayışı hayatta karşılık bulmamıştır.
  • DİSK ve KESK'in birlik adına verdikleri tavizler,  Türk-İş ve Hak-İş merkezlerini mücadeleye çekmeye yetmemiştir. Nitekim üç ay önce alınan 26 Mayıs Genel Grev kararından Türk-İş çekilmiş, grevin altı boşalmıştır.
  • DİSK ve KESK'in "1 Mayıs'ı 26 Mayıs'a bağlama" siyaseti üzerinden yaptıkları plan Türk-İş'in 26 Mayıs'tan çekilmesiyle boşa çıkmıştır. Hak-İş ve Memur Sen ise, 26 Mayıs Genel Grevinin fikrine ve taleplerine hiç yaklaşmamıştır.

Bu sonuçlarının ortaya çıkacağı önceden belliydi.

TEKEL işçilerinin 4 C'ye karşı yürüttükleri mücadeleyi yakından izleyen her işçi bilecektir:

  • 15 Aralık 2009'da Ankara'ya ulaşılmasından sonraki süreçte yaşanan saldırılara karşı direnişte,
  • Çadırların kurulmasında ve Sakarya'yı Türkiye ve Dünyanın mücadele merkezi haline getirene kadar yaşanan bir dizi eylem ve etkinlikte,
  • 17 Ocak Ankara Mitinginde,
  • 4 Şubat TEKEL işçileriyle Dayanışma Grevinde,
  • 2 Mart'ta çadırların sökülmesinde,
  • 1-2 Nisan Ankara eyleminde...

Türk-İş (özelde Tek Gıda-İş), DİSK ve KESK (öncelikle Genel Sekreterleri) mücadelenin büyütülüp geliştirilmesinden yana bir siyaset izlemediler. Tek Gıda-İş Genel Merkezi, işçilere sormadan aldığı kararları TEKEL işçilerine açıklarken, her zaman DİSK ve KESK Genel Sekreterleri yanında bulunuyordu. Mustafa Türkel her seferinde "kararları birlikte alıyoruz" diyerek KESK ve DİSK'in itibarını kullanarak işçilere sormadan aldığı kararları işçilere dayatıyor; işçileri tehdide varan açıklamalarda bulunabiliyordu. İşçiler çadırları sökmeyelim dediklerinde çadırları sökme kararı alınıyordu. İşçiler Komite kurmak istediklerinde tehdit ediliyorlardı. 17 Ocak mitingine katılım için araç bile tutmadılar.

Diğer yandan Memur Sen 4 Şubat grevinden son dakikada çekildi, Hak-İş temsili katıldı, Türk-İş sendikalarından yarıdan çoğu greve katılmadı; Kamu Sen ve KESK 25 Kasım grevinin çok gerisinde kaldı; DİSK CHP'li İzmir Belediyesi olmasa hiçbir yerde ciddi olarak greve katılmamış olacaktı.

Özellikle 1-2 Nisan eyleminde görülmüştür ki, KESK Ankara Şubeler Platformunun destek eylemine Ankara Valiliğinin gösterdiği sert tepkide; biber gazı ve cop kullanmasında Türk-İş Genel Merkezinin TEKEL işçilerine destek vermemiş olmasının payı büyüktür.

KESK diğer sendikaların tutumlarını bildiği halde, gerçeği göz ardı ederek Türk-İş ve Hak-İş ile işçileri kınayan bildirilerin altına imza atabilmiştir.

Konfederasyonlar bugüne kadar ne ektiyse, 1 Mayıs kürsüsünde onu biçti.

TEKEL işçilerinin mücadelesinin büyütülmemesinde konfederasyonlar gerekeni yapmamış, bürokratik tercih ön plana çıkmıştır. 1 Mayıs mitingi sırasında kürsüye ilk çıkan Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu'nun yüz binler tarafından yuhalanması tam da bu nedenledir: Sendikacılara olan güvensizliğin en net ve açık ifadesi olmuştur.

Kumlu'nun kendi üyeleri, Tes-İş üyeleri dâhil her konfederasyondan işçi yuhalamıştır. Kumlu kürsüdeyken siyasi parti ve gruplar henüz alana girdiği hatırlanırsa yuhalayanların işçiler olduğu anlaşılabilir. İşçi kitleleri işçilerin mücadelesine gereken desteği vermeyen, görevini yapmayan sendikacı istemiyor.

İşçilerin kürsüye çıkışı bir sonuçtur.

İşçiler kürsüye çıkmak zorunda bırakılmıştır. Nedenlerini sıralayalım:

  • Türk-İş Genel Merkezinin koordine ettiği ve TEKEL işçilerini hedef alan bir dizi engellemeyi yaptığını herkesin bilmediğini sanıyoruz. Kumlu'nun yuhalanmasının kitleselliğini, TEKEL işçilerinin sadece kendilerini değil, itfaiye, İSKİ ve belediye işçileriyle birlikte işçi sınıfının en zor koşullarda bırakılan kesimlerinin seslerini duyurma isteğini görmeden değerlendirme yapılmasını eksik buluyoruz. Sadece bir sonuç olan kürsüye çıkışı öne çıkartarak tutum alınmasını bilgi eksikliğinden değilse, emekçilere karşı bilinçli bir saldırı olduğunu da ifade etmek istiyoruz.
  • TEKEL işçilerine Türk-İş içindeki kortej sıralamasının nasıl olacağına dair tartışmalarından başlayıp 1 Mayıs gününe kadar gelen; Tes-İş ve Türk Metal'in başını çektiği bir dizi saldırı oldu. Tek Gıda-İş üyesi TEKEL işçilerinin Türk-İş kortejinde ön sırada yürüme isteğine genel merkez yöneticileri karşı çıktılar. İstanbul şubeleriyle yapılan toplantılarda bu konuda ortak karar alınamadı. "Sabah ilk gelen korteji oluşturur" gibi bir sonuç çıktı ve bu da iç çatışmanın zeminin yarattı.
  • 1 Mayıs günü TEKEL işçileri sabaha karşı kortej alanında yer aldıklarında saat 05.00 sıralarıydı; Tes-İş ve Türk Metal grupları da bu saatlerde geldiler. İlk tartışma yürüyüş kolu içinde Tes-İş, Demiryol-İş ve Türk Metal ile TEKEL işçileri arasında yaşandı; Tek Gıda İş korteje erken geldiği için öne geçti.
  • İkinci engelleme arama noktalarını geçince oldu ve Tes-İş bir kez daha hamle yaparak öne geçti; bu da işçilerin kararlı tutumuyla püskürtüldü.
  • Üçüncü engelleme Türk Metal tarafından miting alanı içinde yapıldı ve burada bizzat pankart sopaları kırılarak, biber gazlarıyla saldırarak ve ölümle tehditler içeren yumruklu kavga 10 dakika kadar sürdü. Yumrukların, tekmelerin arasında geçerek öne geçilebildi. Kısaca mücadeleci işçilerin önde yürümesinin engellenmesi mitingden önce başladı ve miting alanında da sürdü. Türk-İş için ayrılan alana girişimizde de engellemelerle karşılaştık,
  • Direnişteki işçiler miting öncesinde Kumlu ve Çelebi ile görüştüler, 26 Mayıs Genel Grevinden ve TEKEL ile diğer direnişlerden söz etmelerini istediler ancak olumlu bir yanıt alamadılar.
  • Kumlu ve Çelebi'den olumlu bir cevap alınmadığı gibi kürsüde bulunan sendikacılar, onların özel korumaları, yandaşları sürekli önde bulunan işçileri tehdit eden, el kol hareketleriyle tahrik eden tutum içinde olmuştur.
  • Yuhalama kendiliğinden gelişip yüz binlere ulaşmıştır ve Kumlu'nun bu tepkiye cevabı "Dinlemeyecekseniz niye geldiniz buraya?" biçiminde olmuştur. Kumlu o an meydanda olan neredeyse; yüz bin işçiye "çekin gidin" demiştir.
  • Kürsü önünde bulunan işçilerin tepkilerine Kumlu'nun korumaları tarafından işçinin kafasına ve yüzüne gelebilecek biçimde tekme atılarak cevap verildi. İşçiler artık yerinde duramaz hale gelmişti.
  • Kürsüye çıkış Türk-İş Genel Merkezinin TEKEL mücadelesi sırasındaki tutumundan, 1 Mayıs öncesinde yapılan tartışmalara ve miting alanında yaşananlarla bizzat sendikalar tarafından adım adım örülmüştür. Adeta kürsüye çıkış zorunlu hale gelmiştir. Sembolik bir eylem olmuştur.
  • Çok açık ki, niyet ve amaç 1 Mayıs kürsüsü değildir, sendika bürokratlarının tahriklerine verilen meşru bir cevaptır. Durumu "kürsüyü işgal etmek" diye ifade edenler ise, ya hiç işgal görmemiş ya da işçilerin bağımsız hareketinin ardında provokasyon arayanlar olabilir.
  • Çok açık ki, kürsüye çıkanlar işçiydi. Kürsüye İstanbul, Batman, İzmir'den TEKEL işçileri, TEKEL şubelerinden başkan ve yöneticiler çıktı; itfaiyeden, İSKİ'den, Esenyurt'tan belediye işçileri çıktı. Kürsüye yakın çevrelerde bulunan kimi siyasi gruplardan de kürsüye çıkılmış olması işçilerin engelleyebileceği bir şey olmadığı gibi, birkaç kişiden de öte değildi.
  • Çok açık ki okunan bildiri işçiler tarafından hazırlanmıştı ve 26 Mayıs'ın taleplerini, birleşik mücadeleyi ifade ediyordu. Söz hakkı verileceği söylenince, kürsüye çıkanlar bizzat kendi disiplinleriyle aşağıya inmişlerdir.
  • Kürsüye çıkanların "bıçak" vb. ile orada oldukları Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu'nun senaryosudur. Tam aksine Hak-İş kortejinde plastik pankart sopaları içinde şiş ve demir çubuklar getirilmiştir. Gümüşsuyu kortejinden gelenler buna tanıktır. Hak-İş gibi Türk Metal, Tes-İş gibi sendikalar da alana çatışmaya niyetli olarak ve hazırlıklı gelmiştir.
  • Eğer 1 Mayıs'ta provokasyon olmadıysa bizzat TEKEL işçileriyle direnişteki işçilerin sağlam iradeleri ve kararlılıklarıyla devrimci grupların akın akın Şişli kolundan alana girmeleridir. Türk Metal'i, Tes-İş'i ve Hak-İş'i provokasyon yapmalarına engel olan bizzat kürsüde olanlardır.

Konfederasyonların 9 Mayıs açıklaması: "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır" mı?

Bütün bu gerçeklere rağmen, konfederasyonlar 1 Mayıs ardından toplandıklarında yaptıklarında değerlendirme ibret vericidir, yüz kızartıcıdır. Önümüzdeki dönemde izleyecekleri politikaların da ilk habercisidir.

22 Şubat günü, TEKEL işçilerinin mücadelesi sürdüğü sırada dört konfederasyon toplanıp aldığı karar, on iki maddelik talepler listesinin ardından: "Öncelikli istemlerinin karşılanmaması ve bu etkinliklerin Hükümet nezdinde bir sonuç vermemesi halinde, 26 Mayıs 2010 tarihinde, bu dört konfederasyon ve bu konfederasyonlara üye tüm sendikaların birlikte sahipleneceği ve üretimden gelen gücün kullanılacağı genel bir eylem yapılmasının uygun olacağına karar verilmiştir" denilmektedir.

Konfederasyonlar 26 Mayıs Genel Grev kararını TEKEL işçilerinin baskısıyla aldı, TEKEL işçilerinin baskısı ortadan kalkınca da teker teker verdikleri sözden dönmektedirler. 22 Şubat ile 26 Mayıs arasındaki üç aylık sürede hem bu on iki talep hem de grevle ilgili hiçbir çalışma yapılmamıştır.

Buna karşılık konfederasyonlar 1 Mayıs değerlendirmelerinde şöyle demektedir: "Böyle önemli bir günde ve böyle önemli bir alanda Taksim Kürsüsü'ne biber gazı, pet şişe, sopa, bıçak v.s kullanarak yapılan saldırı ise emeğin birlik ve dayanışmasına yapılan bir saldırıdır.  Konfederasyonlarımız, 1 Mayıs Taksim Kürsüsü'nde TÜRK-İŞ Genel Başkanı Mustafa Kumlu'nun şahsında tüm konfederasyonlara yapılan saldırıyı ve kürsüyü işgal girişimi ile kutlamaları sabote etmek isteyenleri kınamakta, bu tür yaklaşımların teşhir ve tecrit edilmesi gerektiğine inanmaktadır".

Metnin son paragrafında ifade edilen "teşhir ve tecrit" sözcükleri sendika bürokratlarının ne kadar zor durumda olduklarını ortaya koyan aynı zamanda mücadeleci işçilere düşmanlıklarını ifade eden bir vurgudur.

Tabii ki böyle bir metne imzasını atmaması gerekenler ilk elden sorumludur. KESK Genel Başkanı Sami Evren, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi "teşhir ve tecrit" tehdidini kaleme alanlardır ve mücadeleci işçilerin gözünde diğer milliyetçi ve sağcı sendikacılardan çok daha suçludurlar.

İşçileri kınayıp onları "teşhir ve tecrit" edeceğini açıklayanlar bu askeri terimlerin ardından "tenkil (imha)" geleceğini bilir. Dolayısıyla buradan ilan ederiz ki, biz kürsüde o gün bulunan TEKEL, itfaiye, İSKİ, Esenyurt Belediyesi işçileri olarak, bu tehditlerin ardından hedef olacağımız her türlü baskı ve saldırının; can güvenliğimizin tehlikeye girmesi halinde, bizzat bu sendikacılar sorumludurlar.

Bizler işçi sınıfının haklı davasında yolumuzda yürümeye, birleşik mücadeleyi örgütlemeye, sendikacıların işçilere ihanet etmesine karşı çıkmaya devam edeceğiz. Şu çok açık ki, TEKEL işçileriyle birlikte tüm işçilerin ve emekçilerin mücadelesinin önünü kesenler eskisi gibi koltuklarında oturamayacaklardır.

1 Mayıs kürsüsüne işçilerin zorunlu çıkışı 1 Mayıs 2010'da işçi dünyasına verilen en önemli mesajdır ve bu mesaj da artık işçilerin uyandığının ve haklarını arayacaklarını içeriyor.

26 Mayıs'a katılmayanlardan ya da katılır gibi yapanlardan hesap sorulmalıdır. Sendikalarımıza sahip çıkalım, denetleyelim!

Yaşasın işçilerin birliği! Yaşasın birleşik mücadele!

Direnişteki İşçiler Platformu