DİRENİŞTEKİ İŞÇİLERİN ZONGULDAK MADENCİ KIYIMINA YÖNELİK KONUŞMASI

 

Zonguldak'ta göçük altında kalan 30 madenciden 28'inin cesedine ulaşılmasının ardından Direnişteki İşçiler Platformu adına yapılan ve 26 Mayıs Genel Grevine yapılan çağrıyı da içeren konuşma metnini sitemizde yayımlıyoruz.

 

EKA

 

Merhaba kadın ve erkek işçiler,

emekçiler;

 

Hepinizi Tekel, İSKİ, İtfaiye, Esenyurt Belediyesi işçileri adına selamlıyorum.

 

Arkadaşlar,

 

Bugün her zamankinden daha fazla öfkeliyiz, hüzünlüyüz. Zonguldak'ta 32 madencinin yaşadığı katliamı başbakan "kader" diye açıklıyor. Madene inen işçilerin ölmesini makul görüyor. Eğer madenciysen Başbakan ve Çalışma Bakanı için ölmen işin bir parçası sayılıyor. Oysa biliyoruz ki, Karadon Bölgesindeki kazada öldürülen işçiler, gerekli önlemler alınmış olsaydı ölmeyecekti.

 

Grizu madencilikte karşılaşılan bir olay olsa da, önceden tespit edilmesi teknik olarak mümkündür. Düzenli ölçüm yapılması halinde gazın miktarı ölçülebilir ve işçiler bulundukları yerlerden tahliye edilebilirler. Ancak her ölçüm ve tahliye üretimi yavaşlatan, üretime ara verilmesini gerektiren bir işlem olduğu için, işletme için, taşeronlar için daha az üretim ve kar demektir. Patronlar ve devlet kar etmek için daha çok üretim istedikleri için ne ölçüm yapıyorlar ne de tehlikeyi önceden tespit etmeye yönelik teknik alt yapıya yatırım yapıyorlar.

 

Daha birkaç ay önce Bursa'da maden kazasında işçiler öldürüldüğünde, özel şirket olması sebebiyle ölümler olmasından söz edildi. Şimdi devlete ait bir işletme ancak taşeron firmalarla üretim yapıldığı için devletin bizzat kendisi bu cinayetlerin sorumlusudur.

 

Bu cinayeti protesto etmek için 21 Mayıs Cuma akşamı Galatasaray'dan Taksime yürüyüp bir basın açıklaması yapacağız.

 

Arkadaşlar,

 

TEKEL işçileri olarak 15 Aralık'ta başlattığımız mücadele bu nedenle önemlidir. TEKEL işçisi 4 C adı verilen kölelik düzenine karşı 78 gün süren ilk mücadele döneminde ortaya koyduğu gerçek şudur: Devletin bizzat kendisi tıpkı özel şirketler gibi işçi taşeron işçi çalıştırmaya yönelmiştir. 4 C demek devletin taşeron işçi çalıştırması demektir. Kadrolu işe aldığı işçileri taşerona devretmesi demektir.

 

Kardeşlerim,

 

Konfederasyonlarımız 22 Şubat'ta 12 maddelik bir bildiri yayınlayarak "kuralsız, güvencesiz, taşeron, geçici, esnek ve 4 C tipi çalışmaya" isabetli biçimde karşı çıktılar. Türk-İş, DİSK, Kamu Sen ve KESK Hükümeti göreve çağırdı. Bu tip çalışmalara son verilmesini istediler. Eğer hükümet adım atmazsa 26 Mayıs'ta üretimden gelen güçlerini kullanacaklarını açıkladılar. Yani Genel Grev tehdidini ileri sürdüler.

 

Zonguldak'ta yaşanan iş cinayetleri 26 Mayıs'ta Genel Grevin gerçekleştirilmesi için yeni bir neden sayılır. Konfederasyonlar taleplerine bir yenisini de eklemelidir: İş cinayetlerinin hesabını sormak.

 

Arkadaşlar,

 

Bunlar bizim umut ve isteklerimiz. Biliyoruz ki, konfederasyonların başında bulunan sendikacılar karar alsa bile uygulamakta ayak sürüyorlar. 17 Ocak TEKEL işçileriyle Dayanışma için Ankara Mitinginde, 4 Şubat Dayanışma Grevi sırasında ve 1-2 Nisan'da Ankara'da TEKEL işçilerinin evleri saydıkları Türk-İş'in önüne gitme isteği sırasında bunu açıkça gördük. Konfederasyonlar gereğini yapmadılar.

 

1 Mayıs 2010'da ortaya çıkan işçi öfkesi işte bu gibi bir dizi ihanetin sonucunda ortaya çıkan bir tepki oldu. Görevini yapmayan Mustafa Kumlu'yu yüzbin işçi yuhaladı. Mitingin başından itibaren ise, TEKEL işçileri, İSKİ ve İtfaiye işçileri, Esenyurt Belediyesi işçileri önce Türk-İş kortejinin önünde yürüme talepleri engellenmeye çalışıldı. Sonra da yaşadıklarını kürsüden aktarmak istediklerinde yüzlerine yumruk ve tekmelerle saldırıldı. Sonunda bize söz verildi ve biz de yüz bin işçinin yuhalamasıyla ifade edilen öfkenin simgesel tepkisini gösterdik.

 

Konfederasyonlar 1 Mayıs'tan sonra toplandığında ilk yaptıkları şey işçileri, bizi kınamak oldu: Üstelik "teşhir ve tecrit" edeceklerini açıkladılar. Biz onlardan 26 Mayıs için neler yaptıklarını ve neler yapacaklarını açıklamayı beklerken, işçileri kınadılar.

 

Bu tutum bizi derinden üzdü ancak beklemediğimiz bir davranış da değildi. Tabii ki, KESK ve DİSK'ten bu kınamayı beklemezdik. Onları bu açıklamada ilk elde sorumlu sayıyoruz.

 

Değerli işçi arkadaşlar,

 

Doğru bildiğimiz yolda mücadeleye devam edeceğiz ve sendika bürokratlarının engellemelerine rağmen birleşe birleşe kazanmak için elimizden gelen her şeyi yapmaya devam edeceğiz.

 

Yaşasın İşçilerin Birliği. Yaşasın Birleşik Mücadele!

26 Mayıs'ta el ele, Genel Greve!