DünyaDevrimi tarafından tarihinde gönderildi
Milliyetçiler ve sol-liberaller; Troçkistler ve Enver Hocacılar, Yeşiller ve Anarşistler; Türkücüler ve LGBT'ler... Pek çok ve farklı farklı siyasi eğilime veya kimlik örgütüne mensup delegeler 15-16 Ekim tarihlerinde, Ankara'da önce çatı partisi daha sonra da "Kongre Hareketi" adıyla olarak bilinen hareketin ilk kongresinde bir araya geldiler. Hareket ve kongre kelimelerinin bu denli fazla kullanılmasının yarattığı kafa karışıklığı ortamında, başını Kürt hareketinin çektiği ve Türk solunun büyük çoğunu bünyesine katmayı başarabilmiş olan çatı partisi veya kongre hareketi, "Halkların Demokratik Kongresi" ismini benimsemeyi uygun buldu. Halkların Demokratik Kongresi ismi bir süre önce Abdullah Öcalan'ın önerdiği "Demokratik Ulus Kongresi" isminin, bir nebze sola çekilmiş bir biçimi olarak değerlendirilebilir. Öte yandan Öcalan'a ilham vermiş olan fikir değişmemiş gibi duruyor: Halkların Demokratik Kongresi Güney Afrika'daki Afrika Ulusal Kongresi ve Hindistan'daki Hint Ulusal Kongresi gibi şu anda bu ülkelerde iktidarda bulunan burjuva milliyetçisi partilerin izinden gidiyor. Hareketin programında bulunan "barış içinde ve insanca yaşayabileceğimiz bir Türkiye" sloganı, bütün parlamenter burjuva siyasetleri gibi Halkların Demokratik Kongresi'nin perspektifinin de burjuvazinin sınırları çerçevesinde olduğunu ortaya koyuyor. Bununla birlikte, kongrenin kendisinin hem yapısal hem de programatik ilham kaynağı ve genel modeli olarak Almanya'daki Die Linke (Sol Parti) benzeri parlamenter burjuva solcu çatı hareketlerini görüyoruz.
Bir yandan da hareketi farklı etnik ve dini azınlık kimliklerinin milliyetçileriyle doldurma çabası, Êzidî Batman delegesi Veysi Bulut'un konuşmasında ortaya koyduğu, TC devletinin Kürtlerle ilgili söylediklerini hatırlatan garabetlere yol açabiliyor: "AKP'nin açılım politikası ortaya atıldığından beri bütün kesimlerden ‘Biz kardeşiz, Malazgirt'te, Çanakkale'de birlikte savaştık' şeklinde ortak paydaları ifade eden sözler geliyor. Buna ben de katılıyorum. Bütün Kürt Aleviler, Êzidî asıllı. İktidara yanaşmak için cemevlerini kurdular. Gerçekleri bilelim. Malazgirt savaşı öncesinde Kürtlerin yüzde 99'u Êzidîydi. "Kürdistan" kelimesini 900 yıl önce ortaya atan da Êzidîlerdi." Benzer bir şekilde, Türkücü Ferhat Tunç'un Ermeni soykırımının tanınmasına "1947 yılında Dersim'de de soykırım yapıldı, ama bunu vurgulayamıyoruz" diyerek karşı çıkması kongrenin bir başka garabeti. Nihayetinde, yönetmen ve milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in konuyu erteleyen önerisi sonucunda Ermeni soykırımından kongrenin resmi metinlerinde bahsedilmemesi, yani Ferhat Tunç'un istediğini almış olması daha da büyük bir garabet. Baskıya ve katliama uğrayan halklar maddesine Türkler başlığının eklenmeye çalışılmış olması da bir başka garabet. Verdiklerimiz sadece bu garabet örneklerinden kimileri.[1]
Bütün bunlar, kongre hareketinin ne denli temelsiz bir biçimde kurulmuş olduğunu gözler önüne seriyor. Yapılır yapılmaz akmaya başlamış bir çatı var karşımızda. Kürt burjuva hareketinin olabildiğince geniş bir çatı kurma çabası, hareketin çizgisine hakim liderlerin yüzünü kızartacak kadar gerici görüşlere sahip pek çok kişiyle işbirliğini beraberinde getirmiş durumda. Öte yandan, bu garip solun garip birliğinin harcı fikir ortaklığı olmasa da kuvvetli, hatta burjuva siyaseti alanında çok daha kuvvetli bir harç: çıkar ortaklığı. Bu çatı, bir yandan Kürt hareketinin Türkiye siyasetinde, AKP'nin Kürdistan siyasetinde oynadığı role denk olabilecek bir rol oynama hedefini, bir yandan da Türk solunun burjuva siyaset sahnesinde yer edinme hırslarını ifade ediyor. Kürt burjuvazisi, Türkiye siyaset sahnesinde bir "Türkiye partisi" olmamakla suçlanmanın sıkıntısını geçtiğimiz meclis döneminde yaşamıştı. Bu karşın Türk burjuvazisinin hakim gücü AKP Türkiye Kürdistanı'nda bir hayli güçlü bir parti, ki Kürt hareketinin bu durumu dengelemek istemesi olağan. Bu nedenle Kürt hareketinin Türk soluna ihtiyacı var. Dahası, her ne kadar Türk solunun kitlesel desteği Kürt hareketinin amaçlarını tatmin edebilmekten uzak olsa da, en azından başta EMEP olmak üzere kimi sol partiler nezdinde Kürt burjuvazisi, Türk sendika bürokratları arasında da dikkate değer ve kaşarlanmış bir güç elde etmiş durumda. Buna karşılık Türk solunun Kürt hareketinden beklentisi ortada: Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel ve Sırrı Süreyya Önder'i geçmiş seçimde meclise taşıyan Kürt hareketi, Türk solunun muhtelif örgütlerinin liderlerinin hırslarını kabartıyor. Şüphesiz bahsi geçen bu üç isim de bir sonraki mecliste olmayı ve hatta daha güçlü bir hareketin önderleri olmayı garantileyecek bir güç inşaa etmek istiyorlar. Hareketin dışında kalan TKP, Halkevleri ve ÖDP gibi yapılar da her hangi bir alternatif önerdikleri için değil, yürüttükleri şovenist "tam bağımsız Türkiye" siyasetin bu çatı altında bulunmaktan kazanacağı hiçbir şey olmadığı için bu fırsatı değerlendiremiyorlar.
Parlamenter güdümlü bir ezilen kimlikler ittifakı olarak şekillenmiş bu kongrede işçi sınıfı böylesi kimliklerden yalnızca bir tanesi olarak ifade ediliyor. Öte yandan, bu durum çatı partisinin yalnızca işçi sınıfının mücadelesini ileriye taşımaktan aciz olacağı anlamına gelmiyor, ayrıca onun eşcinsellere, kadınlara ve azınlıklara karşı baskıların ortadan kaldırılmasına en ufak bir katkı yapamayacağını gösteriyor. Zira eşcinsellere karşı baskılar, ulusal baskılar ve ataerkil düzen, kapitalizmle tamamen kemikleşmiş ilişkilerdir ve sermayeyi yenebilecek güç parlamentoda siyaset yapan bir burjuva partisi değil, ancak işçi sınıfının kendisi olabilir. İşçi sınıfının demokratik, ulusal, halkçı ve benzeri biçimde kendisini ifade eden ve emeği mazlum kimliklerden yalnız bir tanesi olarak ifade eden bir harekete değil, bağımsız sınıf çıkarlarını ifade edecek öz-örgütlenmesine ihtiyacı vardır. Kürtlere, Alevilere, Êzidîlere, Ermenilere, Rumlara, Süryanilere, kadınlara, eşcinsellere ve diğer bütün kimliklere karşı baskıları ancak bütün etnik ve dini kökenlerden, cinsiyetlerden ve cinsel yönelimlerden işçilerin, dünya proletaryasıyla birlikte yürütecekleri uzlaşmaz enternasyonalist mücadele çare olabilir.
Gerdûn
1. Yazımızda üzerinde durmaya gerek görmediğimiz bir başka garabet, "anarşist" olduklarını iddia eden kimi şahısların bu kongreye katılmış olmaları. Marksistler olarak gülünç bulduğumuz fakat seçimde Emek, Özgürlük ve Demokrasi bloğuna oy verilmesi çağrısında bulunan kimi "anarşistler" olduğunu bildiğimiz için pek de şaşırmadığımız bu duruma gerekli yanıtı vermeyi, anarşizmin gerçekte ne anlama geldiğine dair bir fikri olan anarşistlere bırakıyoruz.