Savinkov'un Anıları

Bu seferki kitap tanıtımımız gerçekleştiği zaman dünyada yeni bir devrimler çağını başlatan 1917 Ekim Devrimi'nin ön sürecinde ortaya çıkan ve Çarlık Rusyası'nda devrimin yönelimlerini ve potansiyel olasılıkları üzerinden faal olan bir çok siyasi grup, örgüt ve parti arasından 1901'de çeşitli dağınık grupları biraraya toplayarak kurulan Sosyalist Devrimci Parti (SD) içerisinde yapılanmış ve “çatışma grubu” ya da “savaş örgütü” adı altında silahlı faaliyet yürüten bir terör eylemcisi olarak Boris Savinkov'un “Bir Teröristin Anıları” başlığı altında toplanan anılarınından oluşuyor.

Bilindiği üzere dünyanı bir çığır açan ve proleteryanın arenayı kitlesel olarak ilk kez sınıfsal bir altüst oluşuyla salladığı Rusya'daki Ekim Devrimi aslında mücadeleler, kaybedişler, yeniden dirilişler ve tekrar mücadeleye girişmeler ile dolu bir arkaplana sahiptir. Bir çok irili ufaklı grup, kimi zaman yer altı matbaalarında basılan dergiler çevresinde ya da gizli üyelere sahip, kendilerine “örgüt” ya da “parti” diyen grubun içerisinde Sosyalist Devrimci Parti, vizyonu itibariyle Çarlık Rusya'sında bir köylü devriminin, bir kırdan devrimci dönüşümün olasılıkları üzerine kafa yoruyor ve bu koşullarda yine aynı topraklardaki mücadele içerisinde yeni yeni sözü edilmeye başlanan işçi sınıfının tarihteki yegane belirleyici rolünü kabul etmek ve bu doğrultuda mücadele etmek yerine liderleri Gregory Gershuni (Gerşuni) çevresinde dönemin Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi gibi marxist bir bir çizgi benimsemiyorlardı. Nitekim bahsi geçen RSDİP, o tarihlerde kendisi içerisinde ciddi tartışmalar yaşıyor ve II. Kongresinde örgüt sorunu üzerinden Bolşevik ve Menşevik ayrımına tabi oluyordu.

Kitabın ana konusuna dönecek olursak, hem şehirde hem de kırsal alanda suikast gibi terör faaliyetlerini pratik bir hat olarak benimseyen SD, aslında bir çok komplocu örgütün değişmez kaderini paylaşıyor ve içerisinde Okhrana ajanlarının adeta “kaynadığı” bir mecra haline geliyordu. Hatta bir dönem silahlı kanadın lideri konumundaki Asef de bizzat Çarlık polisinin ajanıydı; kimi zaman başarılı ya da başarısız eylemleri yönetiyor, kimi zaman da birlikte “çalıştığı” arkadaşlarını yakalatıyordu. Sonuç olarak bu unsur vasıtasıyla gizli polis, örgütü rahatlıkla kontrol altında tutabiliyordu.

Bu küçük giriş niteliğindeki bilgiden sonra, biraz da eserin içeriğinden bahsedebiliriz. Kitap dönemin hareketliliklerinin akışı içerisinde eylemler yapan bir “terör grubu”nun kısa bir tarihçesini, aynı zamanda onu da biraz Savinkov şahsında kişileştirerek, bir biyografi tadında okuyucuya aktarıyor. İşçi sınıfına yabancı bu örgüt, öncelikle suikast yapılacak bir vali, bir grandük ya da Çarlık erkanında söz sahibi bir yöneticiyi hedef seçiyor, bilgi topluyor ve içlerinden bir unsurun vasıtasıyla fırlatılan bir patlayıcı ile uygun bir zamanda hedefi yoketmesi ve böylece kurguladıkları “devrim” yolunda kitlelere şiddet ile bir propaganda yapma fırsatının önünü her eylem sonrasında açmış olduklarını düşünüyordu. Bu tarz bir eylem politikası işlerken kitapta, kimi zaman ilginç enstantanelere de rastlandığının notu düşülüyor, hedef seçilen bir devlet adamının atlı arabası geçerken ona atacağı bombayı elinde tutan bir SD'linin aracın içerisinde kişinin çocuklarını ve eşini görmesinin ardından eylemden vazgeçmesi üzerine örgüt içerisinde ortaya çıkan tartışmalardan da bizlere bilgi veriyor. Eserin genel seyri böyleyken ve hatta kimi silahlı eylemler planlandığı gibi oldukça da başarılı sonuçlanabiliyorken, bunu dönemin SD'lilerin örgütlü elemanları kendilerine sormuyorken okuyucu ister istemez bir de içinden “neden hala devrim olmuyormuş?” diyesi de gelebiliyor.

Grandük Sergius'un öldürülüşünden Durnovo suikastine bütün eylemler küçük burjuvazinin bu “heyecanlı” çocuklarının ellerinde tuttukları bombalar ile gerçekleştirilirken, “kahramanımız” Savinkov'un kitabındaki önsözüne eylemler üzerinden taşınan yanılgıları görebilmek açısından bir gözatmak gerekiyor:

Savaş Örgütünün ilk hedefi, 1902 başlarında Dük Sergius'un yaveri kıyafetiyle kapıyı çalıp kendisine içinde ölüm kararının yazılı oldğuu bir zarfı uzatan ve ardından silahına davranan Balmaşev'in öldürdüğü İçişleri Bakanı Sipyagin oldu. Bu eylem bir anda SD'lerin en sabırlı propaganda çalışmasıyla bile elde edilemeyecek bir prestije ulaşmalarına neden oldu.

İşte bu ilk eylem ile kitleler nezdinde tabir-i caizse broşür/bildiri,vb. İle silah arasında ikincisinden yana tercih kullanan bir örgütün nasıl cesaretlendiğini ve proletaryanın devrimci çizgisine yaslanmak ve onun devrimci dönemlerdeki şiddetine yaslanmak yerine nasıl örgütsel bir terörizmden medet ummaya başladığını görebiliyoruz. Bütün bunları da günümüz burjuva solu içerisinde hakim olan “öncücülük”, “gerilla savaşı”, “silahlı kır/şehir örgütlenmeleri”, vb. eğilimlerine de dikkat çekmek ve aynı yanılgıların kendileri tarafından aslında bir yüzyıldır nasıl kuşaktan kuşağa taşınabildiğine dikkat çekmek açısından eğilmek gerektiğini de düşünüyoruz. Bu açıdan bu kitap bu tür burjuva yöntemlerin hala etkisini sürdürdüğüne dair günümüzden bir çok şey bulmamıza olanak da sağlıyor.

İç hesaplaşmalar, kirli oyunlar ve ajan-provokatör obsesyonlarının kol gezdiği bu tür bataklarda gerçekten samimice, “pratik” yürüten unsurlarını “örgütü geliştirmek ve yükseltmek” adı altında nasıl da kullanabiliyor olduklarına dair hoş bir deneyim aktarımını bizlere sunuyor. Suikastler birbirini izlerken örgütün içerisindeki birtakım sorunların ayrıca basgösteriyor olduğundan bahsedebiliriz. Savinkov'un yakalanışı, Asef'in ajanlığı ve en sonunda yine Savinkov'un iç savaş döneminde Beyazlar saflarında yeraldığını sırasıyla ifadelendiren kitap adeta günümüzde bu tarzda eylemlilikleri kendisine “rehber” edinmiş sınıf-dışı yapıların “kılavuzun karga olmasının burnu nereye götürdüğünün” anlatısını yaptığını da görmeden geçemiyoruz.

Maceraperest romantiklerin bir kesitinin anlatıldığı bu kitap Savinkov'un Ekim Devrimi sonrası yakalanışı ve yaptığı savunması ile son buluyor. Kendisine göre haklı gerekçeler ile yaptıklarını ve sonunda bunların birer hata olduklarının özeleştirisini veren Savinkov'un sonu atladığı pencereden düşerek ölmek ile neticeleniyor.

Rus işçi ve köylüleri için o tamamen önemsizdi; o gerçek sosyalizmle Hiçbir ilgisi bulunmayan, özünde işçi düşmanı küçük burjuva ütopik sosyalizminin bir temsilcisiydi.

Bir sonuç yerine söymeke gerekirse, ister örgütlü, ister örgütsüz, bireysel/örgütsel terörizmi belasının işçi sınıfını hiçe sayan, onu görmezden gelen, olmadık kahramanlıklar ve epik atmosfer yaratımları ile samimi ve eski düzenin yıkılması için çaba göstermek isteyen unsurları adeta harcayabildiğinin bir resmini çizen bu kitabı, sınıf savaşımının somut ve tarihsel olgularının temel dinamikleri olarak devrimci dönemler ve devrimci olmayan dönemler, örgüt/parti, vb. gibi kavramların birer çocuk oyuncağı ya da oyun alanı olmarından da öte başlı başına birer konu olduklarını zihninde ve pratiğinde somutlaştırmış bütün komünist unsurlara öneriyoruz.

Bunçuk