DünyaDevrimi tarafından tarihinde gönderildi
Arka kapakta yayınladığımız yazı Edirne-Giyim fabrikasında Türk-İş tarafından gerçekleştirilen bir grev üzerine yazılan bir değerlendirmedir. Örgütümüze üye olmasa da sendikalar konusunda bize çok benzer yaklaşımlara sahip olan, Edirne'den "işsiz-öğrenci" bir yoldaş tarafından yazılmıştır. Bu değerlendirme Bursa'daki "Sınıf(sız)" adlı bağımsız bir işçi bülteninin 4. Sayısında da yayınlanmıştır (bu sayının elimizdeki bir pdf örneğini edinmek isteyenler [email protected] adresine bu konuda mail atabilirler). Bize göre işçi sınıfının ilk bakışta böyle küçük ve tekil görünen deneyimlerini yaygın bir şekilde tartışma ve bunlardan dersler çıkarmanın önemi çok açık. Her ne kadar yoldaşın bahsettiği durum sendikaların işçi sınıfının bilincini ve dayanışmasını baltalamak için her gün uyguladığı yöntemlerin tipik bir örneği olsa da bunları ortaya koymak, sendikaların sınıf mücadelesini gelecekte sabote etmek için nasıl yöntemler kullanabileceğinin açık bir göstergesidir. Burjuvazinin sol kanadından örgütlerin de sendikalizme dair yaydığı illüzyonlar da düşünüldüğünde bu deneyimlerin tartışılmasının yaşamsallığı daha da açıklaşacaktır. Yazıda da açık bir şekilde ortaya konduğu gibi, burjuvazi en küçük ve yerel iş yerlerinden en tepedeki bürokratik komplolara kadar, derinleşmekte olan kriz karşısında açıkça olmasa da alttan alta kendi savaş pozisyonunu almaya başlamış durumda. Burjuvazinin bu yeni konumlanışı, sürekli bir işsizlik tehdidini, güvencesiz ve ağırlaştırılmış çalışma koşullarını, hatta yer yer açıkça ücret düşürmeleri içermekte. Ne var ki bu durum egemen sınıfın mevcut ideolojik ve politik çürümüşlüğü ölçüsünde gürültüsüz patırtısız, pürüzsüz bir süreç olarak gelişmiyor. Egemen sınıfın işçi sınıfı içerisindeki geleneksel truva atı, soğuk savaştan kalma Türk-İş bu süreçte zor durumda kalan sendikaların başında gelmekte. Bir yandan işçi sınıfının yaşam koşullarının kötüleşmesi karşısında sessiz kalmasını ya da mücadelelerini dağıtıp yanlış yönlendirmesini sağlamaya çalışırken, diğer yandan da burjuvazinin kendi yasalarına bile uymayan çalışma koşullarının parçası olan sendikasızlaştırma sürecini desteklemenin verdiği çelişkide sıkışıp kalması aşağılık Türk-İş sendikasının içinde bulunduğu tipik bir çelişkiyi oluşturuyor. 1980'lerden beri burjuva düzeninin çürümesinin bir parçası olan bu açık yozluk ve tutarsızlık karşısında Türk-İş, işçileri mücadeleye çekmektense (hakkını verelim işçileri mücadele içerisinde yalıtma becerisini Türk-İş hiç bir zaman DİSK ya da KESK kadar geliştirememiştir) kendini yok etmeyi yeğlemektedir. Ama bunu yaparken de tabandaki militan işçileri anlamsız ve ümitsiz mücadelelerde patronlara gözdağı vermekten de elbette bir an olsun geri durmamaktadır. Eh çürümüş rezil Türk-İş kendisi batarken işçileri de batırmak konusunda uzman olduğunu her zaman ispatlamış bir sendikadır. Ne var ki Edirne'den işsiz bir proleterin yazdığı bu yazı artık işçi sınıfının en azından politik azınlığında devletin ve onun sendika ayağının hamlelerine karşı gelişen artan bir bilincin ifadesi olmakta. Bu nedenle yoldaşın bu eleştirisini hiç tereddüt etmeden yayınlamak bizim için büyük bir umut işaretidir.
Son olarak yoldaşın yazısında da vurgulandığı gibi, işçi sınıfı mücadelesine dair altının kalın bir şekilde çizilmesi gerektiğini düşündüğümüz bir nokta daha var. Burjuvazinin sol kanadından türlü Stalinist ya da Troçkist örgütün iddialarının aksine, işçi sınıfını örgütleyen şey sendikalar değildir. Sendikalar tam tersine işçi sınıfını önce iş yerinde (sektörler üzerinden ve sendikalı sendikasız olarak), sonra da siyasi ve konfederatif ayrımlar üzerinden bölmekteler. İşçi sınıfının birliği ise en temelde onun sınıf çıkarlarından doğan mücadelesinin aktif, canlı ve gerçek seyrinde, dinamik olarak yaratılır ve ifadesini sınıf içerisinden herkese açık genel asamblelerde, geri çağrılabilir işçi delegelerinden oluşan grev komitelerinde ve nihai olarak da işçi konseylerinde ifadesini bulur. Sendikaların bu tuzağından kurtulabilmek için bu alternatifi gözden kaçırmamak ve onların bizi itmeye çalıştığı sözde "grev"lerin doğasını açık etmek komünistlerin en öncelikli görevlerinden biridir.
EKA