DünyaDevrimi tarafından tarihinde gönderildi
Yunan devleti en sonunda IMF'den yardım istedi. IMF, 1970'lerde İngiltere'den sonra hiçbir Batı Avrupa ülkesinde müdahalede bulunmak zorunda kalmamıştı. Avrupa Birliği ve IMF ile 45 milyar avroluk bir yardım paketi ayarlandı. Tabii ki böylesi paketler öylesine bedavaya verilmiyor. "Yapısal düzenleme" diye bilinen bir dizi koşulla geliyor bu paketler. Gündelik dile uyarlayacak olursa, bu tabiri "işçi sınıfına saldırılar" diye çevirebiliriz, zira Yunanistan'daki durum nazarında, bu işçilerin bütün kesimlerine, özellikle de şu ana dek krizin en kötü etkilerinden mağdur olmamış olan kamu sektörüne saldırıları ifade ediyor. Şüphesiz bu biraz da göreceli, zira burjuva basını dahi "ortalama Yunanlı'nın" bu önlemler duyurulduğundan beri %30'luk bir gelir kaybı yaşadığını ortaya koyuyor.
IMF'nin açıklamasının üç saat ardından, 4.000 işçi Atina merkezinde eylem yapıyordu. Eylem, barikatların kurulması ve polisle büyük ölçekte çatışmaların çıkması ile sonuçlandı. Bundan önce bile işçiler sosyal güvenlik yasalarındaki değişikliklere karşı mücadeleler gerçekleştiriyorlardı. Bu yasalara göre, pek çok emekli işçinin emekli maaşlarından 300 avroya kadarlık bir kesinti yapılacak ve 800 avro üstündeki bütün emekli maaşları bu yasadan etkilenecekti. Bir somun ekmeğin fiyatının 1 avro olduğu bir ülkede, bu bir hayli vahim bir duruma işaret ediyordu.
Yunanistan'daki mücadelelerin ilginç yönlerinden bir tanesi, işçi sınıfının hemen hemen bütün kesimlerinin mücadeleye katılmış olması. Bu kesimlere militan bir geleneği olmayan işçi kesimleri ve hatta sözde "orta sınıf" mensupları dahil. Kamu işçileri, liman işçileri ve elektrik işçileri gibi geleneksel işçi sınıfı sektörlerinin yanı sıra, mahkeme memurları, doktorlar, taksi şoförleri, büfe emekçileri ve avukatlar gibi kesimler de greve çıktı. Mücadelenin bir başka ilginç özelliği ise şu: işsiz öğretmenler, hemen parlamentonun dışına bir "çadır kent" inşa etmiş durumdalar, ki bu aklımıza ister istemez Türkiye'de yaşanan TEKEL mücadelesini getiriyor.
Grevler hala kısıtlı sürelerde yapılıyorlar ve hala sendikaların kontrolünden çıkabilmiş değiller. Sendikalar ise ellerinden geldiğince ayrı ve bölük eylemler düzenlemeye gayret ediyorlar. Geçtiğimiz ay içerisinde, bir gün içerisinde Atina'da dört ayrı ve kopuk eylem gerçekleşmiş olması bu durumu ortaya koyan örneklerden yalnızca bir tanesi. Öte yandan, hareketin gün geçtikçe mücadeleye daha fazla işçi çektiği de kuşku görmez bir gerçek ve IMF'nin talep ettiği, yaşam koşullarına yeni saldırılar karşısında da bu sayı artmaya devam edecektir.
Siyasilerin ve basının bütün bunlara yanıtı, "krize karşı milli birlik" çağrısı yapmak gibi gözüküyor, ve "hepimiz çaldık, şimdi hepimiz ödeyeceğiz" sözü popülerleştirilmeye çalışılıyor. Tabii ki burada "hepimiz ödeyeceğiz" derken kastedilen, işçi sınıfının ödemesidir.
Kriz yalnızca Yunanistan'ı etkileyen bir durum değil. İktisatçıların çoğu, İspanya ve Portekiz'in de ekonomik yıkımın eşiğinde olduklarından eminler, ki bu da 'daha güçlü' Avrupa ülkelerini uçurumun kenarına itecek. Yunanistan krizi çoktan avroyu dolara kıyasla bir yılı aşkın bir süredir düştüğü en zayıf noktaya getirdi. İspanya gibi büyük bir ekonomi çöktüğünde ne olacak?
Yunanistan'daki olaylar yaklaşan dönemde bütün Avrupa'da olacaklara dair önemli bir göstergedir. İlkin altını çizmemiz gereklidir ki kredilerden doğan krizin sona erdiğine dair bütün iddialara rağmen, kriz hala burada. İkinci önemli nokta ise, krizin faturasının her daim işçilere çıkartılacak oluşudur. Öte yandan, Yunanistan'daki işçi mücadelelerinin derinliği, TEKEL mücadelesinin bu ülkede ortaya koyduğu gibi, işçilerin krize yanıt vermesinin bir yolu olduğunu gösteriyor. 4-C, tek bir işçi grubunun karşılaştığı yalıtılmış bir olay değildir. Yalnız bu ülkede uygulanmaya devam etmekle kalmayacaktır. Aynı zamanda işçi sınıfına, yaşam koşullarında kesintilerle krizi ödetmek yönündeki genel uluslararası eğilimin de bir parçasıdır. Yunanistan'daki olaylar, işçilerin nasıl karşılık vermeleri gerektiğini de göstermektedir: sınıf geneline yayılmış kitlesel mücadeleler ile.
Sabri