Obama...Yeni Patronla Tanışın: Eskisinin Aynısı

 

İngilizca basında Barack Obama'nın ABD başkanlığına seçilmesine dair bir hayli ciddi bir heyecan oluşmuş gibi gözüküyor. Çeşitli yorumcular bu durumun, Amerika'nın dört yıllık seçim sirklerinden bir diğerinin daha sonu olmaktan ziyade ABD içinde, hatta bütün dünyada çok ciddi bir değişimin simgesi olduğundan bahsediyor. Basının iddialarına göre, sekiz yıllık Bush Amerika'sından sonra ilk Siyahi başkanın seçilmesiyle gerçek bir dönüşüm olmuş, gerçekten radikal değişikliğe dair bir istek ifade edilmiş, bir söz verilmiştir.

Kulağa gerçek olamayacak kadar iyi geliyor. Bariz bir biçimde gerçek de değil zaten.

Peki ABD'deki yeni rejimden ne bekleyebiliriz? Öncelikle dış politikaya bakalım. Tabii ki ABD'de Bill Clinton'ın son Demokrat hükümetine bir göz atabiliriz. Bu düşmanlarının üzerine neredeyse ayrımsızca füzeler yağdıran bir hükümetti. Sudan'da tıbbi ürünler üreten fabrikalardan Irak'taki yaşam alanlarına ve Afganistan'a atılan birkaç bombayı unutmak mümkün değil. Tabi ayrıca o dönem insancıl bombardıman olarak nitelendirilen, eski-Yugoslavya'ya yapılan iki hava bombardımanı operyasyonunu da es geçemeyiz. Ayrıca Irak'a karşı yaptırımları uygulamaya devam ederek UNICEF'e göre 500,000 Iraklı çocuğun ölümüne neden olduğunu ve de Bush'un terör kampanyasının ideolojik temelini ilk ortaya atan kişi olduğunu da unutmamak gerekli. 'Devlet destekli terörizm' ve 'haydut devlet' ibrelerini ilk kullanan Clinton'dı. Tabii bir de Haiti'nin işgal edilmiş olması gibi ufak bir mesele var... Fakat Obama'yı partisinin hükümetteki geçmiş faaliyetleri çerçevesinde yargılamak zorunda değiliz. Adamın kendi sözlerine bakmak yeterli olacaktır. Nisan 2007'de, ilk önemli dış politika konuşmasında, Obama "21. yüzyılın ordusunu kurarak yönetmeliyiz... Kara kuvvetlerimizin Orduya 65,000 kişinin, Deniz Piyadelerine ise 27,000 kişinin eklenmesi ile genişletilmesini şiddetli bir biçimde destekliyorum" demişti. Bu 100,000 yeni askeri Obama'nın neden istediğini merak ediyoruz ister istemez... Tabii Fox Haber kanalında geçen ay İran'ı bombalanması ihtimali tartışılırken Obama "askeri seçeneği asla masadan kaldırmayacağını" söylemişti. Ayrıca Başkan Bush'un Obama'ya göre " 'iyi bir savaş' savaşarak doğru tepki verdiği" Afganistan'a 10,000 yeni asker göndermek istiyor. Bu "iyi savaşta" 20,000 ile 60,000 arası sivilin öldüğünü hatırlatmamıza pek gerek yok. Ayrıca Obama Pakistan'ın "terörizme karşı savaşta... doğru savaşalanı" olduğunu söylüyor ve Pakistan'a saldıracağına dair tehditler savuruyor.

Dürüst olmak gerekirse bu onu Vietnam'a giren Kennedy ve Johnson ile Somali, Kosova ve Irak'taki Clinton'a kadarki Demokrat geleneğinin tam merkezine oturtuyor.

Peki Obama ABD işçi sınıfına ne öneriyor? Seçim kampanyasına dair net olan şeylerden bir tanesi, arkaplanda derinleşen krize rağmen iki başkanlık adayının da krizle nasıl başa çıkılacağına dair önerecek bir şey önermemiş olmalarıydı. Bunun nedeni ise ikisinin de önerecek cevapları olmamasıydı. Zaten önerilebilecek bir cevap da yok. Politikacıların yapmayı umabilecekleri tek şey idareli davranma lafları altında işçi sınıfının yaşam koşullarına saldırmak. Krizin ilk kuralı hakim sınıfın onun bedelini işçi sınıfına ödetmeye çalışacak olmasıdır. 'İşçi hakları'na dair bütün laflarına rağmen Obama insanlara "idareli geçinmelerini" söylemek, "tutumluluk" politikaları uygulamak, yani işçi sınıfının yaşam koşullarına ve maaşlarına saldırmak durumunda kalacak. Farklı partilerin ekonomik programlarının sonuçları arasında bir fark olamaz. Hatta ekonomik programlar arasında da bir fark olduğunu söylemek mümkün değil.

Sonuçta Obama'nın önerdiği dışarıda daha fazla savaş, içeride işçi sınıfına karşı daha fazla saldırı. Herşey tamamen aynı kalabilmek için tamamen 'değişmeli'. Yeni patronla tanışın: eskisinin aynısı.

Sabri