Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalizm ve İşçi Hareketi (5)

Türkiye Komünist Partisi'nde Sol Kanat - 1. Hareketin Kökenleri

1908 İsyanı Sonrası: Kitle Grevleri ve Sosyalist Hareket

1908 isyanını en fazla benzetebileceğimiz olay, 1905 Rus devrimidir. Şüphesiz ilk göze çarpan benzerlik, iki örnekte de köşeye sıkışmış monarşilerin büyük tepkiler karşısında bir meşrutiyet rejimi ve parlamentolar ilan etmiş olmalarıdır. Bu noktadaki temel farklılık, Osmanlı Meclis-i Mebusan'ının Rus Duma'sından fazlasıyla güçlü oluşu ve Osmanlı burjuvazisinin gerçek iktidarı monarşiye bırakmamakta kararlı oluşuydu. Tabii ki, Rusya'nın 1905 ile Osmanlı'nın 1908'i arasındaki en temel farklardan birisi, 1905 devrimi bizzat işçi grevleriyle başlamışken, 1908 isyanının ordu içerisinde ve subayların önderliğinde başladığı gerçeğidir. Öte yandan, tıpkı 1905 Rusya'sı gibi, 1908 Osmanlı'sında kitle grevi olarak nitelendirmemiz mümkün olan bir grev dalgası gerçekleşmiştir. Rusya'daki grev dalgası, Osmanlı İmparatorluğu'ndakinden daha uzun sürmüştür. Öte yandan ülkelerdeki greve katılım yüzdesi bakımından fark mevcut olsa da, sanılabileceğin şaşırtıcı derecede altındadır.[90] Bu minvalde, dönemde ne denli geniş olduğu sosyalist hareketçe çok az bilinen 1908 Osmanlı kitle grevi, hem Osmanlı işçi sınıfının ilk kitle grevi olarak hem dünya işçi sınıfının ilk kitle grevlerinden bir tanesi olarak, en az 1908'de Abdülhamit rejiminin devrilmesinin kendisi kadar büyük bir öneme sahiptir.

Dar sosyalistler 2 ile 5 Ağustos 1908 günleri arasında gerçekleştirdikleri kongrelerinde, Osmanlı İmparatorluğu'nda proleter devrimin gerçek bir ihtimal olduğunu ve sosyalizmin Osmanlı işçi sınıfının gerçekten özgürleşmesi için tek yol olduğunu açıkça belirtmişlerdi. Birkaç hafta içerisinde dar sosyalistlerin bile akıllarının ucundan geçmeyecek kitlesellikte başlayan grev dalgası, ne denli haklı olduklarını ortaya koyacaktı. Aslında grevler 30 Temmuz'da İstanbul'da tütün ve vapur işçileri arasında başlamıştı. 30 Temmuz 1908 ile 20 Aralık 1908 arasında, Osmanlı İmparatorluğu'nda bilindiği kadarıyla 119 tane grev gerçekleşecekti. Grevler Osmanlı İmparatorluğu'nun İstanbul, Selanik, İzmir, Beyrut, Midilli, Varna, Samsun, Üsküp, Manastır, Dedeağaç, Aydın, Afyon, Gevgeli, Kavala, Drama, Eskişehir, Ankara, Konya, Ereğli, Zonguldak, Manisa, Edirne, Mustafapaşa, Mitrovitza, Zibekçe, Şam, Rayak, Halep, Balıkesir, Diyarbakır, Hareke, Ksanti, Adana ve Kudüs gibi şehirlerinde gerçekleşti. Grevlere vapur tayfaları, tütün işçileri, rıhtım işçileri, dizgiciler, tramvay işçileri, halı fabrikası işçileri, kutu imalathanesi işçileri, hamallar, marangozlukişçileri, iplik ve boya işçileri, su şirketlerinde çalışan işçiler, çimento fabrikası işçiler, fırın işçileri, buz fabrikası işçileri, gündelikçiler, sabun fabrikası işçileri, tuğla fabrikası işçileri, bira fabrikası işçileri, un fabrikası işçileri, sigara fabrikası işçileri, tersane işçileri, postacılar, komiler, demiryolu işçileri, telgraf işçileri, bakkal, kasap, terzi ve berber dükkânlarında çalışan işçiler, garsonlar, madenciler, gaz işçileri, şeker işçileri, deri işçileri, fes fabrikası işçileri, belediye işçileri, zeytinyağı imalathanesi işçileri, mağaza işçileri, dikiş makinesi işçileri, depo işçileri, pamuk işçileri ve dokumacılar gibi Osmanlı proletaryasının neredeyse bütün kesimlerinden işçiler katıldı.

Grev dalgasına katılan işçilerin sayısı tam olarak bilinmemektedir. Gerçekleştiği bilinen 119 grevden ancak 31 tanesine tam olarak kaç kişi katıldığını biliyoruz ki bu sayı 42,752'ydi.[91] Öte yandan katılımcı sayısının tam olarak bilindiği grevler, en kitlesel ve güçlü olduğu aktarılan kimi grevler dâhil pek çok önemli grevi kapsamamaktadır. 1908 grev dalgasına katılmış işçilerin sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte, yirmi yılı aşkın bir süre önce yapılan araştırmalar Ağustos ve Eylül aylarında greve çıkan işçi sayısının 100,000'in üzerinde olabileceği sonucunu çıkartmaktaydı.[92] Bununla birlikte grev hareketi ile ilgili geçen sürede yapılmış çalışmalar daha önceden hakkında bilgi olmayan grevler yapıldığının ortaya çıkmasını sağlamıştır. 1910 yılına gelindiğinde ise, 1908 öncesi Osmanlı'da ciddi bir biçimde var olmayan sendikal örgütlenmelerin 125,000-150,000 arası işçiyi kapsadığı, bizzat dönemin işçi hareketinin içinde olan Avraam Benaroya tarafından aktarılmıştır.[93] Mantıki olarak, sendikal örgütlenmeler içerisinde bulunan işçilerin hepsi 1908 dalgasına katılmış olsa bile, sırf sendikaların ortaya çıkmadığı şehirlerde de ciddi grevler olmuş olduğu gerçeğinden yola çıkarak, grev dalgasına katılan işçi sayısının bu sayının üzerinde olduğu sonucuna varabiliriz ki 1910 işçi hareketinin gerilemeye ve bastırılmaya başladığı bir yıldır. Ne yazık ki hareketin bütün detaylarının bir incelemesini yaparak hareket üzerinden bütünlüklü dersler çıkartmamız bu çalışmada mümkün değil; zira bu başlı başına 1908 grevleriyle ilgili başka bir çalışmayı gerektirecek kadar kapsamlı bir konu. Dolayısıyla, grev dalgasının gidişatını belirleyen önde gelen noktalarına değinip, hareketin genel hissiyatını yansıtan kimi örnekler vermekle yetinmek durumundayız.

Genel hatlarıyla bakacak olursak, 1908 grevleri, işçi sınıfının kendiliğinden mücadelesinin bir ürünüydü; grevlerin hepsi işçilerin ücretleri ile yaşama ve çalışma koşullarına dair talepleri etrafında gerçekleşmişti. Öte yandan bu taleplerin yanı sıra, grev komitelerinin, kendiliğinden kurulmuş işçi örgütlerinin ve yeni yeni oluşmaya başlayan sendikaların tanınması ve farklı işyerleriyle ayrı ayrı masaya oturulmaması da talep edilmekteydi. Ayrıca grevlere uygulanan baskılara karşı dayanışma sloganları da yükseltilmekteydi. İşçiler arasında İttihatçılara ve Temmuz isyanının vaatlerine dair var olan yanılsamalar, İttihatçıların ve devlet güçlerinin engelleriyle karşılaştıkları pek çok durumda işçilerin geri adım atmalarına neden olmadı. 1908 grevlerinde merkezi rolü demiryolu, rıhtım ve tütün işçilerinin grevleri oynamaktaydı. Demiryolları pek çok önemli şehre uzanmıştı. Kıyıdaki önemli kentlerde de limanlar vardı ve bütün bu işyerlerinde çalışmakta olan işçilerin sayısı bir hayli fazlaydı. Demiryolları, ülkenin her yanında ray tamircilerinden lokomotif fabrikası işçilerine, istasyon işçilerinden makinistlere ve kondüktörlere, aynı şirkete bağlı olsalar da farklı işyerlerinde çalışan işçilere sahipti. Rıhtım işçilerinin grevleri, gemilere yükleyecek malları olan işyerlerine de hızla yayıldı ve başka grevlerin de tetikleyicisi oldu. Aynı zamanda demiryollarındaki verıhtımların, hem ithalatı ve ihracatı, hem de şehirlerarası seyahati durdurmak açısından çok ciddi bir güçleri de vardı ki bu güç sınıfın geri kalan kesimlerini de mücadeleye atılmaya sevk edecekti. Tütün ise, Osmanlı İmparatorluğu'nun en temel ihraç maddesi ve en büyük sanayisi olduğu için büyük bir öneme sahipti.[94]

30 Haziran'da İstanbul'da gerçekleşen tütün ve vapur işçilerinin grevi, Ağustos'un ilk yarısında yayılmaya başladı. Ağustos başında, İstanbul, İzmir ve Selanik gibi kentlerdeki rıhtım işçileri greve gitmişlerdi. İlerleyen haftalar içerisinde bu grevler, hem bu şehirlerdeki tramvay, matbaa, tütün ve dokuma sektörlerine ve başka fabrikalara hem de Beyrut, Varna, Manastır gibi kentlerdeki limanlara sıçramıştı. Ağustos ayında Samsun'da tütün işçilerinin de grevleri başladı. Samsun'daki işçiler, grev kırıcıların çalışmalarına izin vermemekle kalmıyor, aynı zamanda kendilerini bastırmak için gönderilen kolluk kuvvetlerine de karşı çıkıyorlardı. Ağustos'un 23'ünden sonra demiryolu işçileri grevlere kitlesel olarak katılmaya başladılar. Demiryollarındaki ilk grevler, 23 Ağustos'ta, Osmanlı'nın Avrupa'daki Şark demiryollarının Selanik-Zibekçe hattında ve İstanbul'daki Sirkeci lokomotif fabrikasında baş göstermiş ve yayılmaya başlamıştı. Polis İstanbul-Selanik hattında 31 Ağustos'ta başlaması planlanan grevi engellemek amacıyla tren istasyonlarını işgal etti fakat bu müdahale geri tepti. Aynı gün Üsküp'te de grev başladı ve Şark demiryollarının pek çok hattına hızla yayıldı. Osmanlı Avrupa'sında demiryolu işçilerinin greve çıktığı günlerde Anadolu demiryollarında da bir grev planlanmaktaydı. Grevin başlayacağı 26 Ağustos'ta Haydarpaşa İstasyonu polis tarafından kuşatıldı fakat beklenen grevin gerçekleşmekte olmadığı görünüyordu. Zira saldırıyı bekleyen Anadolu demiryolları işçileri o sırada Moda'da bir tiyatroda nasıl mücadele edebileceklerine dair bir toplantı yapmaktaydılar. İşçiler ülke çapında greve çıktıkları zaman, şirketin bütün çalışanlarını temsil eden bir grev komitesi kurmak için çalışıyorlardı. 30 Ağustos'ta İzmir civarındaki demiryolu işçileri de grevlere katıldı fakat devletin sert önlemleri ve tutuklamaları birkaç gün içinde bu grevin geçici olarak bastırılmasıyla sonuçlandı.[95]

Baskılara rağmen, Eylül ayında grev hareketine katılımlar artarak devam etti. 13 Eylül'de Kavala'da 12,000 tütün işçisi greve çıktı. Öte yandan bu işçiler greve yalnız çıkmamış, başta rıhtım işçileri olmak üzere bütün şehri peşlerinden bir genel greve çekmişti. Dükkânlar bile açılmadı. İşçiler meydanlarda kitlesel yürüyüşler yaptılar. Anadolu demiryolu hattı işçilerinin grevi ise bir gün sonra, ayın 14'ünde çok iyi örgütlenmiş ve azami katılımla başlayacaktı. Hükümetin uyarılarına rağmen greve başlayan işçiler, pek çok şehirde hem destek kazanmak hem de hükümete kararlılıklarını göstermek için bir hayli disiplinli eylemler düzenlediler. Buna rağmen 16 Eylül'de hükümet kimi taleplerini kabul ettiği bu işçi grevini sertçe bastırmayı başarabildi. Fakat Anadolu demiryollarındaki grev bastırılır bastırılmaz, 18 Eylül'de bu kez tüm Avrupa Şark demiryolları çalışanları greve gitti. Ancak Avrupa Şark demiryolları grevi de, 21 Eylül'de, Anadolu demiryolları grevi benzeri bir şekilde bastırıldı. Öte yandan Avrupa Şark demiryolları grevi biterken, Hicaz demiryollarında ve İzmir demiryollarında grevler başlıyordu. Beyrut'ta demiryolu işçilerinin grevi ile liman işçilerinin grevi tamamen ortak hareket ediyordu. Grev ancak %50'lik bir ücret artışı verilmesiyle bitirilebildi. İzmir'de 26 Eylül'de başlayan grev ise pek çok açıdan en sert geçen grev oldu. 30 Eylül'de grevcilerle grev kırıcılar arasında çıkan bir kavgayı bahane eden devlet güçleri, işçilerden bazılarını tutukladılar. 1 Ekim'de tutuklanan arkadaşlarını kurtarmak için toplanan işçilerle kolluk güçleri arasındaki çatışmada bir işçi katledildi, pek çoğu da yaralandı. Öteyandan bu durum, grevcilerin öfkesini daha da arttırdı; işçiler telgraf hatlarını kestiler, grev kırıcıları fabrikalara kilitlediler, patronların depolarını yakmaya başladılar. İttihatçıların patronlarla işçiler arasında aracı olma çabaları, işçilerce sertçe reddedildi. İzmir'deki askeri kuvvetler, ayaklanmış işçileri kontrol altına almayı başaramıyordu. İzmir'de ancak 7 Ekim'de, İstanbul'dan gönderilen birliklerin şehri bilfiil işgal etmesiyle düzen yeniden hüküm sürmeye başlayacaktı. Bu sırada Samsun'daki tütün işçileri grevinde, işçiler ile polisler ve yetkililer arasında silahlı çatışmalar çıktı. İzmir grevinin bastırılmasının ertesi günü, yani 8 Ekim'de grevleri yasaklayan Tatil-i Eşgal Kanun-u Muvakkati (Geçici Grev Kanunu) çıkartıldı. İzmir'in işçilerin elinden alınmasının ertesi günü çıkartılan bu kanun, yasakladığı sınıf mücadelelerinin önüne geçmeyi başaramayacaktı - ama dengelerin değiştiğini ortaya koyuyordu. Yangın sönmüştü.[96]

1908 grev dalgasında gerçekleşen grevlerin yarısı yalnızca iki şehirde gerçekleşmiştir: Selanik ve İstanbul. Grev hareketinin sektör açısından merkezleri tütün fabrikaları, demiryolları ve limanlar olduysa da, coğrafi olarak merkezleri Selanik ve İstanbul'du. Grevleri başlatan İstanbul işçi sınıfı olacaktı. İstanbul işçileri Ekim ayında yeni grev kanununu tanımadan yapılan garson grevleriyle sınıfın en kararlı kesimlerinden biri olarak göze çarpacaktı. Özellikle Eylül ayı içerisinde Selanik'te grevlerin etkilemediği neredeyse hiçbir iş kolu yoktu. Hayatın hemen hemen her alanı grevler tarafından etkilenmekteydi. Selanik'teki grevlerin kitleselliğine bir örnek olarak Eylül'de gerçekleşen garsonlar grevine değinebiliriz. Bu grev öylesine kitlesel, güçlü ve sağlamdı ki, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Selanik'e daha önceden davet etmiş olduğu Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan devletlerinin temsilcileri şehre geldiği zaman, şehirde onlara servis yapacak tek bir garson dahi yoktu! Utanç içindeki İttihat ve Terakki üyeleri, çareyi gelen temsilcilere bizzat servis yapmak üzere garson önlüklerini geçirmekte bulacaklardı.[97] Grev hareketi imparatorluktaki bütün farklı etnik kökenlerden işçileri ortak mücadelede birleştirecekti. Aynı zamanda rütbesiz askerler arasında da grevler bir hayli sempati uyandırmaktaydı. Yine Selanik'te gerçekleşen bir bira fabrikası işçileri grevinde, grev kırıcıları ve yöneticileri korumak üzere gönderilen askerler, işçilerin "Yaşasın asker!" sloganları ile karşılaşacaklardı. Bunun üzerine "Yaşasın hürriyet!" sloganları ile karşılık veren askerler, grevcilerle kucaklaştıktan sonra görevlerini yerine getirdiklerini düşünerek, grev kırıcıları veya yöneticileri korumak için hiçbir şey yapmadan fabrikayı terk edeceklerdi.[98]

Jön Türkler, kendi güçlerinden emin değillerdi. Osmanlı proletaryasının daha önce görülmemiş kitlesellikte kendiliğinden kalkışması ve asker tabanı içinde de hatırı sayılır bir destek sahibi olması, grev hareketinin başında, Jön Türkleri, hareketi açıkça karşısına almaktan çekinmeye, bir arabuluculuk rolüne girişmeye zorladı. Jön Türkler harekete karşı bin bir manevrayla ve ancak zamanla grevleri açıkça yasaklayabilecekleri bir noktaya geleceklerdi. Osmanlı işçi sınıfının önemli bir kısmı tecrübesizdi; mücadele, deneyiminden yoksundu, bu grevlerle ilk defa hak arama sahasına çıkmışlardı. Sınıfın deneyimli kesimleri ise grevler sırasında, yaşadıkları şehirleri (İstanbul, Selanik, İzmir, Kavala) peşlerinden sürükleyecek kadar güçlü olsalar da, bütün ülkedeki sınıf hareketine öncülük etmeyi başaramadılar. Uluslararası anlamda da hareket yalıtılmıştı; her şey bir yana, uluslararası işçihareketinin ciddi bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu'nda böyle bir grev dalgası olabileceğine ihtimal dahi vermiyordu. Osmanlı'da 1914'e kadar işçi sınıfı ciddi ve büyük pek çok mücadeleye girişecekti ama bu mücadelelerden hiçbiri 1908'in kitleselliğini yakalayamayacaktı. 1908 grev hareketi yenildi, ancak uluslararası sosyalizmin onur ve gurur kaynağı olan yenilgiler zinciri arasında yerini aldı. Zira gerçekleşen ve bastırılan, Rosa Luxemburg'un iki sene önce tanımladığı kitle grevinin ta kendisiydi:

"Kitle grevi (...) öylesine değişken bir olgudur ki siyasi ve iktisadi mücadelenin bütün evrelerini, devrimin bütün aşamalarını ve unsurlarını yansıtır. Koşullara uyum sağlayabilmesi, etkinliği, kaynaklandığı unsurlar sürekli bir değişim halindedir. Çoktan dar bir geçide gelmiş görüntüsü verirken ve kimse kesin olarak akıbetinden emin olamazken bir anda yeni ve geniş devrim perspektifleri açıverir. Bir anda bütün bir ülkeyi kesen geniş bir nehir gibi akmaya başlar ve bir anda devasa bir akıntılar ağına dönüşüverir; bir anda taze bir baharmışçasına topraktan fışkırır fokurdayarak ve bir de bakmışsınız ki tamamen kayboluvermiştir yine toprağın altında. Siyasi ve iktisadi grevler, kitle grevleri ve kısmi grevler, gösteri grevleri ve çatışmalı grevler, sanayinin tekil kollarında veya tekil şehirlerde genel grevler, barışçıl ücret mücadeleleri ve sokak katliamları, barikatlarda çatışmalar... Bütün bunlar iç içe geçmiştir, birlikte sürer gider, biri biter biri başlar, biri diğerine dönüşür, birbirlerine akarlar. Kitle grevi, değişen bir olgular deniziymişçesine durmaksızın hareket halindedir."[99]

Kitle grevi, Osmanlı sosyalizmi için bir dönüm noktası teşkil edecekti. 1908'den önceki sosyalist hareket tartışan, çalışkan, kararlı, faal fakat marjinal bir hareketti. 1908, Osmanlı sosyalist hareketini yaygın, güçlü ve etkin bir kitle hareketine dönüştürecekti. Kitle grevi, Osmanlı sosyalizmini kara bir kışın ardından toprağı ıslatan yağmur gibi beslemişti. Osmanlı sosyalizmi çok yakında çiçek açmaya başlayacaktı. İmparatorluğun bütün önde gelen şehirlerinde hem sol hem de sağ sosyalist örgütlenmeler görülmedik bir hızda büyüyecek ve güçleneceklerdi. Sosyalist hareketin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki en kuvvetli kaleleri ve merkezleri ise, kitle grevinin kalbinin attığı iki şehir, yani Selanik ve İstanbul olacaktı.

Kitle grevlerine başından beri en faal biçimde müdahale eden eğilim, imparatorluğun batısındaki dar sosyalizm oldu. Dar sosyalistler, Osmanlı Avrupa'sının pek çok şehrindeki mücadelelere etkin bir biçimde katılarak bu mücadelelerde rol oynadılar. Nikola Rusev, Emerich Fiala, Dimitar Tokhev, Ivan Pockov, Nikola Kasabov gibi dar sosyalist militanlar Eylül ayının başında Selanik'te şehrin ve ülkenin ilk sendikal örgütlenmelerinden birini kurdular. Bu yapı, örgütlenir örgütlenmez iddialı bir açık konferanslar programı başlattı. Ardından Pavel Delidarev ve Angel Tomov gibi anarko-liberal eğilimden Bulgar militanlar ve onların Avraam Benaroya önderliğindeki Yahudi destekçileri de kendi örgütlerini oluşturdular. Kısa bir süre sonra, bu yeni sosyalist sendikal örgütlenmeler, Nikola Rusev'in liderliği altında birleşeceklerdi.[100] Yeni örgüt önce İşçiler Derneği adını aldı. Özellikle Selanik'in Yahudi işçileri, örgüte büyük ilgi göstermekteydi ki bu da Benaroya'yı hızla yükselen bir lider yapacaktı. 1909 senesinin 1 Mayıs'ında ve Haziran ayında İşçiler Derneği binlerce işçinin katılacağı eylemler düzenledi. Ağustos ayında İşçiler Derneği, Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu adını aldı. Aynı dönemde yeni Federasyon, bünyesine Makedonya İç Devrimci Örgütü'nün yasal parti oluşturmuş olan sol kanadı da katıldı. Federasyon içinburadan gelen katılımcılar arasından en önemlisi, Meclis-i Mebusan'da bulunan Dimitar Vlahov'un da örgüte böylelikle katılmış olmasıydı. Onun yanı sıra, örgüte Rasim Haşmet isimli bir öğretmenin başını çektiği küçük bir Müslüman işçi grubu ve küçük bir Rum grubu da katılacaktı. Federasyon, iddialı bir yayın çalışmasına girişti; dört dilde dört gazete çıkartılacaktı: Ladino dilinde Jornal do Laborador, Rumca Efimeris tu Ergatu, Bulgarca Rabotniçeski Vestnik ve Türkçe Amele Gazetesi.[101]

Bu noktada Federasyon ciddi bir güç olmuştu. Öte yandan kuruluş dönemi, pek çok açıdan Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu'nun doruk noktası da olacaktı. Zira dar sosyalist militanlar ile oportünistlerin aynı yapı içerisinde bulunuyor olması, daha en başından beri problemliydi ve yeni örgütü sarsıyordu. Selanik'te bulunan dar sosyalistler bu çalışmalara katılmakla birlikte, Makedonya ve Edirne Sosyal Demokrat İşçi Örgütü'ne üyeliklerini de sürdürmekteydiler ki örgüt 1909 başında Rabotniçeski Iskra (İşçi Kıvılcımı) isimli yeni bir yayın çıkartmaya başlamıştı. Federasyonun ittihatçıların listesinden meclise giren Vlahov ve genel olarak MİDÖ'nün sol kanadıyla çalışması, dar sosyalistlerin hiç hoşuna gitmiyordu. Dahası, Benaroya'nın Avusturya sosyalizminin federatif modelini benimsemiş olması, dar sosyalistlere göre işçiler arasındaki milliyetçi önyargıları canlı tutmaktaydı. Bölünme kaçınılmazdı. Federasyon, kuruluşundan yalnızca iki ay sonra, önderlerinin Ekim 1909'da, İspanyol anarşist Francisco Ferrer'in katledilmesine karşı yapılan protestolara burjuvazinin temsilcileri ve masonlarla birlikte katılması üzerinden bölünecekti. Bu durumu protesto eden dar sosyalistler, federasyonun Bulgar üyelerinin büyük çoğunu da yanlarında götürerek ayrılacak ve Selanik Sosyal Demokrat İşçi Örgütü'nü kuracaklardı. Sonraki süreçte ise Federasyon Türkçe ve Bulgarca yayınları kısa bir süre sonra durdurmak zorunda kalacaktı.[102] Öte yandan, Bulgarlar Federasyon'dan ayrılmış olsalar da, örgütün Yahudi kesimi içerisinde, Avraam Haason isimli bir terzinin başını çektiği bir sol kanat kalacaktı ki Haason ve yoldaşları hem masonlar ve burjuva temsilcileri ile çalışmaya karşı çıkacaklardı hem de genel olarak federatif ilkeyi reddedeceklerdi.[103] Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu, dar sosyalistlerin rakip örgütüne kıyasla çok daha güçlü bir örgüttü ve hem sendikal hem de siyasi bir yapı olma çabasındaydı. Osmanlı sosyalizminin sol kanadının sert eleştirilerine maruz kalan bu yapılanma gerek önderlerinin teorik kaynağı olan Avusturya sosyalizmi, gerekse pratik kökeni olan Bulgar anarko-liberal ve geniş sosyalist gelenekleri ile uluslararası sosyalizmin sağ kanadının bir parçasıydı. Öte yandan, ilerleyen süreçteki gelişmeler yapının hem Osmanlı'da, hem de uluslararası alanda sağ kanattan ziyade merkezde yer almasına yol açacaktı.

Dar sosyalistler, Selanik'teki işçi hareketi içerisinde bir azınlık olarak kalmışlardı. Öte yandan, bu şehir dışındaki yerlerde durum böyle olmaktan uzaktı. Sosyalist İşçi Federasyonu'nun etkisi Selanik'le sınırlıydı - buna karşılık dar sosyalistler ülke genelindeki pek çok önemli şehirde sosyalist hareketin ve işçi hareketinin başını çekmekteydiler. Manastır, İskeçe gibi şehirlerdeki işçi örgütleri, bizzat dar sosyalistler tarafından kurulmuştu ve bu eğilim örgütler içerisinde hâkim olmaya devam ediyordu. Manastır'daki işçi örgütlenmelerinin başını çeken bizzat Makedonya ve Edirne Sosyal Demokrat İşçi Örgütü'nün lideri Vasil Glavinov'du.[104] Öte yandan dar sosyalistlerin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki en önemli kalesi, İstanbul olacaktı. İstanbul'daki ilk sosyalist ve sendikalörgütlenmelerin başını çeken, Teodor Sivaçev adlı Bulgar matbaa işçisiydi. Sivaçev, aynı zamanda dar sosyalist akıma mensup bir militandı. 1909 başlarında İstanbul'un ilk sosyalist örgütü kurulmuştu ve bu örgüt şehrin ilk 1 Mayıs gösterilerini düzenlemişti.[105] İstanbul Sosyalist Merkezi adını almış olan bu örgüt, dar sosyalist çizgideydi. Örgütün kurucuları arasında Teodor Sivaçev'in yanı sıra Zaharias Vezestenis ve Stefanos Papadopoulos'un gibi dar sosyalist militanların başını çektiği kimi militanlar yer alıyordu. Onların yanı sıra, 1908'de İstanbul'a gelen Yessalem takma adlı Ermeni militan Karekin Kozikyan'ın başını çektiği diğer bazı militanlar da İstanbul Sosyalist Merkezi'nin kurucuları arasındaydılar.[106] İstanbul Sosyalist Merkezi Osmanlı dar sosyalist örgütünün organik bir parçasıydı.

Yeni örgüt, kısa bir süre içerisinde güçlü bir yayın çalışmasına girişecekti. Örgütün ilk yayını ise şaşırtıcı bir biçimde Türkçe bir yayın olacaktı. 1909'un Şubat ayının ortalarında çıkacak olan yayının adı İşçiler Gazetesi olup yayının sahibi yazar Şirvanizade Mahmud Tahir'di. Dönemin atmosferinden ve gerçekleşmiş kitle grevinden etkilenen bu kişi, İşçiler Gazetesi'nde Rum militanlarla birlikte çalışmaktaydı.[107] İstanbul Sosyalist Merkezi ile ilişkili olan Şirvanizade Mahmud Tahir 1910'da kurulacak Osmanlı Sosyalist Fırkası ile de ilişkiler kuracak ve kimi kaynaklara göre bu yapının katılımcıları arasında yer alacaktı.[108] İşçiler Gazetesi, İstanbul Sosyalist Merkezi'nin çizgisindeydi, bu örgütün bir yayınıydı. Yalın dili ve işçi sınıfının sorunlarına eğilen tonu ile İşçiler Gazetesi, Selanik Sosyalist İşçiler Federasyonu'nun Amele Gazetesi adlı Türkçe yayınına nazaran daha başarılı ve yaygın okunan bir yayın olacaktı.[109] İşçiler Gazetesi'nin çizgisi proletarya enternasyonalizmiydi:

"Karşılıklı dayanışmak ve ilişkiler geliştirmek amacıyla henüz yabancı ülkelerde yaşayan kardeşleriyle genel bir birlik oluşturamamış olan Osmanlı ülkesi işçileri, Avrupa'daki arkadaşlarına alenen beyan ederler ki kendileri daima kalben onlarla beraberdir. Yakın zamanda Osmanlı ülkesindeki işçiler gerek Avrupa'nın, gerek işçi ordusunun öncülerinden olacaklardır."[110]

İşçiler Gazetesi'nin yayınlanmaya başlamasından kısa bir süre sonra, Mart ayında Karekin Kozikyan, işçi sınıfının davasına inanmış büyük şair Ruben Sevak ve o sırada İstanbul'a gelmiş olan Arkomedes takma adlı Hınçak kurucusu Kevork Haraçyan gibi devrimciler ile birlikte, Nor Hossank (Yeni Akım) isimli haftalık sosyalist yayını kurdu.[111] Daha önce belirttiğimiz üzere İstanbul Sosyalist Merkezi adlı örgütün kurucuları arasında olan KarekinKozikyan, İstanbul'a gelince Hınçak Sosyal Demokrat Partisi içerisine de girmişti.[112] Kozikyan esasında İstanbul'a, Yerkri Tsayn gazetesinde beraber çalıştığı Tigran Zaven ile birlikte gelmişti ve başlarda Zaven'le eskiden olduğu gibi ortak hareket etmeye çalışmıştı.[113] Öte yandan 1908 isyanı ve anayasal düzenin ilanının oluşturduğu hava Tigran Zaven'i fazlasıyla etkilemiş, onun Jön Türk hareketine karşı uzlaşmaz enternasyonalist tavrını ciddi bir biçimde yumuşatmıştı. İstanbul'da Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu üyesi Dimitar Vlahov gibi milletvekilleriyle yakınlaşacak olan Tigran Zaven, bu çizgiyi temel hatlarıyla savunmaya başlayacaktı. Uzlaşmaz enternasyonalist ve sınıf mücadeleci tavrını koruyan Kozikyan ile Zaven'in yollarının ayrılması kaçınılmazdı. Kozikyan, Hınçak Sosyal Demokrat Partisi içerisinde İstanbul Sosyalist Merkezi'nin görüşlerini savunarak partinin sol kanadının tohumlarını atmaya başlamıştı. Fakat daha da önemlisi, Kozikyan'ın grubunun İstanbul Sosyalist Merkezi'ne katılımıyla, Osmanlı sosyalizminin doğu ve batı kolları ve bu kolların sol kanatları ilk defa örgütsel bir birlik kuracaklardı. Nor Hossank'ın ilk sayısında, Kozikyan Osmanlı İmparatorluğu'nda uzlaşmaz bir sınıf mücadelesi çağrısı yapıyordu:

"Türkiye'de ekonomik gelişmenin çok yavaş olmasına ve mekanize endüstrinin daha yeni başlamış olmasına karşın (...) Türkiye şimdiden kapitalist bir ülke olmak yolundadır. Sınıf mücadelesi başlamıştır bile (...) On binlerce işçi ülkenin fabrikalarında, atölyelerinde ve demiryollarında çalışıyor ve hiç kuşkusuz her zamankinden daha fazla sömürülüyor. Bunlar, Türkiye'nin Avrupa düzeyine erişmesini beklerken sessiz kalacaklar ve hiçbir tepki göstermeyecekler, öyle mi?"[114]

Nor Hossank'tan kısa bir süre sonra, Haziran ayında, İstanbul Sosyalist Merkezi'nin Yahudi üyeleri Ladino dilinde El Laborator (Emekçi) isimli haftalık yayını çıkartmaya; örgütün Rum üyeleri de Ergatis (Irgat) isimli haftalık gazeteyi yayınlamaya başlayacaklardı.[115] Bu yayınlar da, İşçiler Gazetesi ve Nor Hossank gibi enternasyonalist çizgideydiler:

"Bu gazete Osmanlı İmparatorluğu'ndaki sosyalistleri bir araya getirmek ve burada uluslararası bir sosyalist parti kurmak - ‘uluslararası bir parti' çünkü Osmanlı İmparatorluğu'nda başka türlü bir sosyalizm olanaksızdır - onun sözcüsü olmak için yayınlanıyor. Dolayısıyla bize katılmak isteyen hiçbir Türk'ü, Yahudi'yi veya Bulgar'ı, eğer sosyalistlerse dışarıda bırakmayacağız."[116]

Osmanlı sosyalizminin yeni birleşmiş sol kanadı 1909'da imparatorlukta konuşulan beş temel dilde, yani Rumca (Ergatis), Ermenice (Nor Hossank), Bulgarca (Rabotniçeski Iskra), Türkçe (İşçiler Gazetesi) ve Ladino (El Laborator) dillerinde yayın yapmaktaydı. Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu'nun aksine, sol kanadın kendi örgütleri binlerce üyeye sahip değildi; bunlar dar kadro örgütleriydi. Öte yandan buradan sol kanadın etkisiz ve önemsiz bir eğilim olduğu düşüncesine ulaşmak ciddi bir hata olur. Zira sol kanat, siyasi kadro örgütlenmelerinin yanı sıra sınıf sendikaları da kurmuştu. İstanbul'da, İstanbul Sosyalist Merkezi etrafında inşaedilen, sekiz sendikayı kapsayan ve kendisini devrimci enternasyonalist sınıf sendikaları olarak tanımlayan Rum, Türk, Ermeni, Yahudi ve Bulgar işçilerin ortak örgütü "Sendikalar Birliği"nin gücü, Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu'nun gücüne denkti ki sol kanadın pek çok şehirde böylesi örgütlenmeleri vardı. Sol akımın kitleler üzerindeki etkisi yadsınamayacak bir noktadaydı. Bu akım, imparatorlukta ittihatçılara uzlaşmaz bir biçimde karşı çıkan tek akımdı. Eğer Osmanlı sosyalizminin bir parçası sayabilirsek, açık bir biçimde onun sağ kanadını oluşturan Taşnaksutyun ittihatçılarla sıkı bir işbirliği halindeydi; Bulgar geniş sosyalist eğiliminin imparatorluk içindeki savunucuları da ittihatçılara alkış tutmakla meşgullerdi. Merkezde yer alan Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu veya Hınçak Sosyal Demokrat Partisi gibi örgütlenmeler, biraz daha mesafeli olsalar da yine de yeni rejimi kayıtsız şartsız desteklemekteydiler ve 13 Nisan'da Abdülhamit yanlısı güçlerin darbe girişimine karşı ittihatçıların örgütlediği Hareket Ordusu'na kitlesel olarak katılmışlardı. Öte yandan 1909'un sonlarına doğru, Abdülhamit'in geri gelmesi tehlikesine karşı ittihatçılar ellerini güçlendirmek amacıyla sosyalist harekete karşı bir baskı politikasına giriştiler. Bu politikalardan gerek Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu gerek Hınçak Sosyal Demokrat Partisi etkileneceklerdi; bu da sosyalistlerin birleşmesi meselesinin yavaş yavaş yeniden gündeme gelmesine neden olacaktı.

Bu arada 1910'un Şubat ayında, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki sosyalist yayınlar arasına (kapatılmasının ardından İnsaniyet, Medeniyet, Sosyalist ve benzeri isimlerle devam edecek olan) İştirak gazetesi de katılacak; bu yayın çevresinin kuracağı Osmanlı Sosyalist Fırkası ise, Eylül 1910'da imparatorluktaki sosyalist örgütler arasında yerini alacaktı. Bu örgütün özelliği, Müslüman tebaadan kişilerce kurulan ve onların çoğunlukta oldukları ilk örgütlenme olmasıydı. İştirak çevresinin ve Osmanlı Sosyalist Fırkası'nın başını çeken Hüseyin Hilmi adında bir maceracıydı. Hüseyin Hilmi Romanya'ya yaptığı bir gezide burada sosyalist eylemlere tanık olduktan sonra sosyalizmi benimsemişti. Hüseyin Hilmi'nin sosyalizm anlayışı uluslararası sosyalist hareketin genel hatlarıyla sağında yer alan, Jaures'in görüşlerine yakın, reformist ve oportünist bir anlayıştı. Hilmi'nin örgütünün Paris'te Refik Nevzat adlı, sosyalist olduğu kadar milliyetçi de olan bir aydınla ilişkileri vardı. Refik Nevzat'ın grubu bir süre sonra Osmanlı Sosyalist Fırkası'nın Paris şubesi olarak tanınacaktı. Bununla birlikte OSF çevresi ittihatçılara karşı "metelik vermeden", "gözünü budaktan sakınmayan" bir muhalefet yürütecekti.[117] Ayrıca Osmanlı Sosyalist Fırkası içerisinde devrimci ve enternasyonalist sosyalizmin görüşlerini savunan kimi militanlar da yer almaktaydı. Öte yandan, bu militanların Osmanlı Sosyalist Fırkası içerisinde bir sol kanat veya muhalefet teşkil ettiklerini söylemek mümkün değildir; zira OSF gerçek anlamda merkezileşmiş bir parti değildi, ismine rağmen her zaman bir çevre olarak kalacaktı. Dolayısıyla zaten ortada ortaklanılmış görüşler yoktu. OSF içerisindeki sol eğilimin en kuvvetli temsilcisi, bir hayli etkili bir düşünür olan materyalist ve enternasyonalist Baha Tevfik'ti ki kendisinin Hüseyin Hilmi'nin sosyalizmi benimsemesine de etkisi olmuştu. İştirak'ın üçüncü sayısında çıkan bir yazısında Baha Tevfik açıkça devrimci olduğunu ortaya koymaktaydı:

"Sosyalistler devrim taraftarları yahut devrimcidirler. Çünkü amaçlarını barışçıl yollarla kabul ettiremeyeceklerini; kutsallığından ve yüceliğinden şüphe etmedikleri amaçlarını barışçıl olarak gerçekleştiremeyeceklerini anlamışlardır (...) Bir devrimi yapanlar değil, müdahaleleriyle ona vücut verenlerdir. Sosyalistler devrim taraftarıdır. Bunun nedeni devrimi haklı ve yararlı görmeleridir."[118]

Enternasyonalist ve materyalist olan Baha Tevfik, aynı zamanda anarşizmi de savunan bir yaklaşım geliştirmişti:

"Anarşizm demek; bireyin üzerinde doğa yasalarından başka bir yasa bırakmamak, muazzam hayat kavgası düsturunu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarmak demektir. Ben bu yeniçağın içinde anarşizmi görüyorum. Kanımca kölelikten ücretli köleliğe ve ücretli kölelikten sosyalistliğe geçen insanlık en sonunda anarşizme ulaşacak ve orada bireyselliğin bütün bağımsızlığını, bütün azametini duyumsayacaktır."[119]

Osmanlı Sosyalist Fırkası'nda enternasyonalist görüşleri güçlü bir biçimde savunan isimlerden bir tanesi de Ruşen Zeki isimli bir gençtir. İştirak'ın ikinci sayısında Ruşen Zeki şöyle yazacaktı:

"Milliyet denilen bağlılık insanlık için bir felakettir. Çünkü onu aynı hayatta asırlarca süründürecektir."[120]

1910 yılı boyunca ittihatçı hükümet sosyalistlere karşı baskılarını büyük ölçüde arttırmış, aynı zamanda genel hatlarıyla da hayli baskıcı bir rejim halini almaya başlamıştı. Taşnaklar ittihatçılara bağlılıklarını sadakatle sürdürürlerken Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu ve 1909'da aldığı adla Sosyal Demokrat Hınçak Partisi gibi örgütlenmeler ittihatçılarla aralarına mesafe koyar olmuşlardı. Bu durum da Osmanlı sosyalizminin sol kanadıyla yeniden birlikte çalışma yapma, hatta belki örgütsel olarak bir araya gelme perspektifini ortaya çıkarttı. Dolayısıyla 1911'in Ocak ayının sonlarına doğru Selanik'te Osmanlı Sosyalist Örgütleri 1. Konferansı düzenlendi. Konferansa solun ve merkezin pek çok yerel örgütünün temsilcisi katılmıştı. Çıkan kararlar, Selanik Sosyalist Federasyonu'nun büyük ölçüde sol kanadın çizgisini kabullendiğini gösteriyordu. İttihatçıların milliyetçi ve militarist politikaları güçlü bir biçimde lanetlenmiş, Osmanlı proletaryasının çıkarları için ortak mücadele yürütmenin gerekliliği vurgulanmış ve bir Balkan federasyonu kurulması isteği ifade edilmişti. Konferans bir örgütsel bütünlük oluşturamayacağını da kabul etmekteydi fakat Osmanlı İmparatorluğu'nun İkinci Enternasyonal'de bütün sosyalist örgütleri birleştiren tek bir parti ile temsil edilmesi[121], böylesi bir birleşimin sağlanması temenni edilmişti.[122] Ayrıca konferansa temsilci olarak Stefanos Papadopulos'u gönderen İstanbul Sosyalist Merkezi, Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu'nun yeni yayını Solidaridad Obradera'nın İstanbul'da satışını kolaylaştırmak amacıyla kendi Ladino yayını El Laborator'un yayınını durduracaktı.[123] Bu ortaklaşmanın meyvelerinden ilki Selanik'teki 1 Mayıs gösterisiydi. 150,000 kişilik bir nüfusa sahip kentte eyleme tam 20,000 işçi katılacaktı.[124] Öte yandan bu ortak hareketlenme çok uzun ömürlü olamayacak, 1911 sonlarında yine dağılacaktı. İttihat ve Terakki Cemiyetine muhalif olan önemli Jön Türk liderlerinin Kasım 1911'de kurduğu liberal Hürriyet ve İtilaf Fırkası kısa zamanda ittihatçılara karşı güçlü bir burjuva muhalefet odağı haline gelmişti. Sosyal Demokrat Hınçak Partisi, Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu ve Hüseyin Hilmi'nin Osmanlı Sosyalist Fırkası gibi merkezci örgütler artan ittihatçı baskılar karşısında ve yaklaşan seçimlerden önce çareyi sınıfsal niteliği ittihatçılardan hiçbir şekilde farklı olmayan Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile işbirliğine gitmekte bulacaktı. Sol kanat ise, merkezciler arasındaki işbirlikçiliğine bakınca, çalan şarkının birkaç yıl öncekinin aynısı olduğunu düşünecekti ister istemez.

Gerdûn


90. Nüfus ve grevci sayılarını karşılaştırmamız üzere elde ettiğimiz veriler Rusya'daki 1905 grevlerine nüfusun yaklaşık %1,5'inin, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki 1908 grevlerine ise nüfusun yaklaşık %0,75'inin katılmış olduğunu gösteriyorlar.

91. Kırpık, Cevdet. "Osmanlı Devleti'nde İşçiler ve İşçi Hareketleri (1876-1914)". Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 2004. Isparta. s. 256-263

92. "Meşrutiyet, Emperyalizm ve İşçi Hareketi". Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 6. İstanbul: İletişim Yayınları, 1988. s. 1836

93. "Meşrutiyet, Emperyalizm ve İşçi Hareketi". Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 6. İstanbul: İletişim Yayınları, 1988. s. 1840

94. Dinçer, Sinan. "The Revolution of 1908 and the Working class in Turkey". Boğaziçi University. Political Sciences and International Relations. 2006. İstanbul s. 28

95. Dinçer, Sinan. "The Revolution of 1908 and the Working class in Turkey". Boğaziçi University. Political Sciences and International Relations. 2006. İstanbul s. 29-30, 33, 42-43

96. Dinçer, Sinan. "The Revolution of 1908 and the Working class in Turkey". Boğaziçi University. Political Sciences and International Relations. 2006. İstanbul s. 31, 36-37, 40-41, 43-45

97. Adanır, Fikret. "Osmanlı İmparatorluğu'nda Ulusal Sorun ve Sosyalizmin Oluşması ve Gelişmesi: Makedonya Örneği". "Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik" Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 66-67

98. Adanır, Fikret. "Osmanlı İmparatorluğu'nda Ulusal Sorun ve Sosyalizmin Oluşması ve Gelişmesi: Makedonya Örneği". "Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik" Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 68

99. Luxemburg, Rosa. "The Mass Strike". 4. Bölüm 1906. https://www.marxists.org/archive/luxemburg/1906/mass-strike/index.htm

100. Dumont, Paul. "Yahudi, Sosyalist ve Osmanlı Bir Örgüt: Selanik İşçi Federasyonu". "Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik" Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 90

101. Dumont, Paul. "Yahudi, Sosyalist ve Osmanlı Bir Örgüt: Selanik İşçi Federasyonu". "Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik" Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 91-93

102. Dumont, Paul. "Yahudi, Sosyalist ve Osmanlı Bir Örgüt: Selanik İşçi Federasyonu". "Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik" Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 94-95

103. Benaroya, Abraham. "A Note on the ‘Socialist Federation of Saloniki'". Jewish Social Studies XI. 1949. s. 70

104. Yalımov, İbrahim. "1876-1923 Döneminde Türkiye'de Bulgar Azınlığı ve Sosyalist Hareketin Gelişmesi". "Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik" Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 141

105. Ginzberg, Roland. "Beynelmilel İşçiler İttihadı A". "Beynelmilel İşçiler İttihadı (Mütareke İstanbulu'nda Rum Ağırlıklı Bir İşçi Örgütü ve TKP ile İlişkileri)". Derleyen: Erden Akbulut ve Mete Tunçay. Sosyal Tarih Yayınları. 2009. İstanbul. s. 44

106. Harris, George. "The Origins of Communism in Turkey". Hoover Institute Publications. Standford University Press. Standford. 1967 s. 21

107. Gazel, Ahmet Ali ve Şaban Ortak. "İkinci Meşrutiyet'ten 1927 Yılına Kadar Yayın İmtiyazı Alan Gazete ve Mecmualar (1908-1927)". https://e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/SBED/article/viewFile/318/313 s. 243

108. Topçuoğlu, Hayriye. "Bektaşi Ahmet Rıfkı: Hayatı ve Eserleri". https://www.hbektasveli.gazi.edu.tr/dergi_dosyalar/19-87-142.pdf s. 7

109. Harris, George. "The Origins of Communism in Turkey". Hoover Institute Publications. Standford University Press. Standford. 1967 s. 20-21

110. Ökçün, Gündüz. "Tatil-i Eşgal Kanunu, 1909: Belgeler - Yorumlar." Ankara Üniversitesi Siyasi Bilgiler Fakültesi Yayınları No 503. Ankara. 1982 s. 38

111. Ter-Minasian, Anahide. "1876-1923 Döneminde Osmanlı Toplumunda Sosyalist Hareketin Doğuşunda ve Gelişmesinde Ermeni Topluluğun Rolü". "Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik" Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 233-234

112. Ter-Minasian, Anahide. "Le mouvement révolutionnaire arménien, 1890-1903" Cahiers du monde russe et soviétique. Vol. 14 N°4. pp. 596

113. Papazyan, Vahan. "Anılarım". Cilt II. Bölüm 15.

114. Ter-Minasian, Anahide. "1876-1923 Döneminde Osmanlı Toplumunda Sosyalist Hareketin Doğuşunda ve Gelişmesinde Ermeni Topluluğun Rolü". "Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik" Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 235

115. Ginzberg, Roland. "Beynelmilel İşçiler İttihadı A". "Beynelmilel İşçiler İttihadı (Mütareke İstanbulu'nda Rum Ağırlıklı Bir İşçi Örgütü ve TKP ile İlişkileri)". Derleyen: Erden Akbulut ve Mete Tunçay. Sosyal Tarih Yayınları. 2009. İstanbul. s. 45

116. Kechriotis, Vangelis. "Greek-Orthodox, Ottoman Greeks or Just Greeks? Theories of Coexistance in the Aftermath of the Young Turk Revolution". https://www.arts.yorku.ca/hist/tgallant/documents/kechriotisottomangreek... p. 69

117. "Meşrutiyet, Emperyalizm ve İşçi Hareketi". Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 6. İstanbul: İletişim Yayınları, 1988 s. 1841

118. Tunçay, Mete. "Türkiye'de Sol Akımlar I (1908-1925)". Bilgi Yayınevi. İstanbul. 1978 s. 43

119. https://hasat.org/forum/Baha_Tevfik-k11110s1.html

120. Zeki, Ruşen. "Sosyalizmin Terakkiyatı ve İstikbali", İştirak, No: 2, 21 Haziran 1328

121. Osmanlı'daki sosyalist örgütlerin her birinin İkinci Enternasyonal ile ilişkileri vardı ve Jaures ile ilişkiler geliştiren Osmanlı Sosyalist Fırkası hariç hepsi şu veya bu şekilde İkinci Enternasyonal'de üye olarak temsil edilmekteydi, fakat İkinci Enternasyonal'in resmi bir Osmanlı İmparatorluğu şubesi hiçbir zaman olmadı. Sosyal Demokrat Hınçak Partisi 1903-1904 yıllarından beri Enternasyonal'in üyesiydi ve bir Kafkas partisi olarak, Plekhanov tarafından temsil edilmekteydi. Osmanlı dar sosyalistleri ve sol kanat, (Dar)BSDİP'nin bir parçası olarak Enternasyonal'in üyesiydi ve Bulgar dar sosyalistlerince temsil edilmekteydi. Taşnaklar 1907'de Enternasyonal'e Osmanlı Ermenistanı alt-şubesi olarak, Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu ise 1909'da Selanik alt-şubesi olarak katılmışlardı.

122. Haupt, George ve Paul Dumont. "Osmanlı İmparatorluğu'nda Sosyalist Hareketler". Gözlem Yayınları. İstanbul. 1977 s. 225-227

123. Ginzberg, Roland. "Beynelmilel İşçiler İttihadı A". "Beynelmilel İşçiler İttihadı (Mütareke İstanbulu'nda Rum Ağırlıklı Bir İşçi Örgütü ve TKP ile İlişkileri)". Derleyen: Erden Akbulut ve Mete Tunçay. Sosyal Tarih Yayınları. 2009. İstanbul. s. 45

124. Dumont, Paul. "Yahudi, Sosyalist ve Osmanlı Bir Örgüt: Selanik İşçi Federasyonu". "Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik" Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tags: